Çeşm-i bülbül yani bir diğer deyişle bülbül gözü, Anadolu geleneğindeki en temel sanat veya cam işleme tekniklerinden biri. Bu cam objelerin isminin temel nedeni, ışık altında çevirerek göze yaklaştırıp uzaklaştırdığımızda helezonik çizgiler sayesinde bülbül gözü gibi hareler oluşturması. Uzun işlemler ve yaratıcılık gerektiren çeşme-i bülbülün temel özelliği, ince ve renkli cam çubuklarının yüksek ısıda eritilip su gibi olmuş camın içine yerleştirilmesidir. Dönerek burulan çizgiler, o cam formu biçimlendiren ustanın hünerini ve üslubunu yansıtırlar. Özellikle ev aksesuarlarında çok popüler olan bu sanat, ilk defa 3. Selim tarafından Mevlevi Derviş Dede’nin cam işçiliğinin ana vatanı olarak kabul edilen Venedik’e gönderilmesi ile Derviş Dede’nin aldığı eğitimler ve gördüklerini Anadolu sanatıyla bir harmoni haline getirmesiyle oluşmuş. Çeşm-i bülbül olarak adlandırılan eserler arasında vazo, sürahi, şekerlik, kase ve tabak gibi formlar bulunuyor.


Osmanlı döneminin en önemli eserleri arasında yer alan çeşm-i bülbül için, Sultan Ahmed sayesinde Beykoz’da bir fabrika kuruldu. 1935’te Paşabahçe’de kurulan cam ve şişe fabrikası ile bu sahada bir ilerleme görülmüştür.



Zarifliği ve işçiliğiyle insanları büyüleyen bu sanat dalı, zanaatin couture ile birleştirilmesiyle son zamanlarda modern sanatla tekrar gündeme taşındı. Artık ‘demode’ olarak adlandırdığımız bazı desen ve yapılar, yeni tasarımcılar sayesinde tozlu raflardan indirilip gündeme getirildi. Kimisi helezonik yapısından kimisi renginden esinlenerek artık yepyeni aksesuarlar ve elbiseler üretiliyor.


Yaşadığımız coğrafyanın unutulmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatları; çağdaş bir formatla sunularak, yaşatılması adına yapılan birçok çalışmalar sayesinde artık toplumumuzun zanaatkârlarını da dünyaya daha çok tanıtılabilecek.