Mart Ayında Ne Yapıyoruz?

KİTAP
 
CUMA GÜNÜ UÇMAYAN KUŞ
 
Gazeteci, belki de Türkiye’nin en genç savaş muhabiri olarak sayılabilecek Samet Doğan’ın ‘hikaye’nin tam da göbeğinden, Suriye’den Suriye’yi yazdığı ilk kitabı Cuma Günü Uçmayan Kuş yayımlandı. Son yılların en korkunç trajedilerinin yaşandığı Suriye savaşına yakından bakıyor roman. Ateş altındaki insanların hikayelerini, korkuyla cesareti, hüzünle coşkuyu aynı anda hissederek, bir solukta okuyacaksınız. Kitaptan: “Eğer biri bana, ’Doğru yola yanlış kişiyle çıkmak mı yoksa yanlış yola doğru kişiyle çıkmak mı daha az riskli’ diye soracak olsaydı, sanırım ben yanlış yola yanlış kişilerle çıkmanın daha az riskli olduğunu söylerdim. Ne tür bir belanın içinde olduğunun farkında olmak her şeyden daha güvenli. Timsahla dolu bir nehirden geçmek gibi. Timsahlar oradalar ama sanki aranızda gizli bir anlaşma varmışçasına, ses çıkarmadan geçişinizi izliyorlar.”
 

sinema

OTEL PARANOYA
 
Kendine has dili ve anlatım tarzıyla yazdığı öyküleriyle güncel edebiyatın sevilen yazarlarından biri olan Hakan Bıçakcı’nın Otel Paranoya isimli yeni kitabı İletişim Yayınları etiketiyle kitapçılardaki yerini aldı. Daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış olan ve tuhaf bir otel içinde yaşananları anlatan bu öyküye Berat Pekmezci’nin usta işi çizgileri eşlik etti ve çizgili kitap versiyonuyla okurla buluşturuldu. Tuhaf bir otel, zevksiz ve tenha, küflü odalar, kemiklere iyi gelen asansör havası, dumanı tüten çorbalar, ağrı kesiciler, yılan balıkları ve diğer müşteriler… Kısacası soğuk bir muamma hikâyesi. Otel Paranoya belleksiz bir rasyonalitenin, kaybolmanın rüyası olarak tanımlanırken, Berat Pekmezci’nin çizimleri ise akıl tutulması, delirmenin rehaveti ve sıkıntının sınırlarında dolaşıyor…
 
SİNEMA
 
NERUDA
 
2017 Altın Küre Ödülleri’ne Yabancı Dilde En İyi Film dalında aday olan Neruda, Nobel Edebiyat ödüllü şair Pablo Neruda’nın hayatının en belirleyici dönemlerinden birine odaklanıyor. 1947 yılında Neruda siyasete atılmış ve senatör seçilmiştir. Karısı ile beraber parıltılı bir hayat yaşamaktayken hükümet tarafından ‘hain’ ilan edilince bir gecede kaçak durumuna düşer. Dostlarının tavsiyesiyle ve gizli bir operasyonla gönüllü bir sürgüne yollanır. Dedektif Oscar ise, hükümet tarafından dünyaca ünlü şairin peşine düşüp onu yakalamakla görevlendirilir. Çok geçmeden Oscar, Neruda’yı takıntı haline getirecektir. Gael García Bernal’in performansıyla yıldızlaştığı, yönetmenlik koltuğunda Oscar adayı “No”, “The Club” ve “Jackie”nin yönetmeni Pablo Larraín’in oturduğu filmin yapımcılarından biri ise Türk yapımcı Renan Artukmaç. Pedro Almodóvar’ın “bu sene izlediğim en iyi film” dediği Neruda, Variety tarafından “büyüleyici derecede yaratıcı” şeklinde niteleniyor.
 

sanat

 
PATERSON
 
Yaşadığı yer gibi ismi de Paterson olan naif otobüs şoförü Paterson, güzel ve sevecen karısı Laura ve İngiliz Bulldog köpekleri Marvin’le beraber huzurlu, mutlu ve son derece mütevazi bir hayat yaşamaktadır. Paterson’ın her günü birbirine benzemektedir. Konuşmayı pek de sevmeyen Paterson, evde onu bekleyen sevecen karısından, arada sırada uğradığı mahalle barından, kısacası sıradan hayatından son derece memnundur. Hayattaki en büyük tutkusu ise yanında taşıdığı not defterine yazdığı şiirleridir. Laura, her gün sessiz ve yaratıcı bir aşkla defterine şiirler karalayan Paterson’a göre çok daha dışa dönüktür, hatta kocasını şiirlerini yayınlaması için ikna etmeye çalışır. Oysa Paterson, hayattan çok da fazlasını beklemeden mutlu olabilen ve her sabah 23 numaralı otobüsün direksiyonuna geçen gizli bir şair olarak kalmayı tercih etmektedir.
Jarmusch’un zaten aşina olduğumuz şiirsel sineması bu kez gerçekten şiirle harmanlanıyor ve Adam Driver’ın muhteşem oyunculuğuyla ortaya sinema tarihinin unutulmayacak karakterlerinden Paterson çıkıyor. Nostaljinin, melankolinin ve huzurun içinde kaybolacağınız, insan olmaya ve sanata dair naif, yalın ve muhteşem bir Jarmusch manifestosu.
 
MÜZİK
 
SANDIĞIMDAN RUMELİ TÜRKÜLERİ
 
Ülkemizde Balkan müziği denince akla ilk gelen isimlerden Muammer Ketencioğlu’nun 20 yıllık müzik topluluğu Balkan Yolculuğu ile kaydettiği albümü yayınlandı. Sandığımdan Rumeli Türküleri adını taşıyan albümün çekirdek kadrosunda Muammer Ketencioğlu’nun yanı sıra sesleriyle Selda Koçak Uzuntaş ve Şule Kocaman Saraç; klarnet ve alto saksafonuyla Sakıp Songelen yer alıyor. Ayrıca hep olduğu gibi bu çalışmada da birbirinden değerli müzisyenler konuk ediliyor. Albüm 23 türküden oluşuyor. Ketencioğlu sandığından, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Romanya, Silivri, Gagavuzya ve Kuzey Yunanistan’dan daha önce ülkemizde çok az seslendirilen ya da hiç seslendirilmemiş türküleri dinleyicinin beğenisine sunuyor.
 
 
KOMŞU NAMELERİ
 
The Secret Ensemble ile İranlı sanatçı Mahsa Vahdat, Geleneksel Türk Sûfî Müziği ve Geleneksel İran Sûfî Müziği’ni harmanlandıkları müzik projeleriyle 29 Mart Çarşamba günü CRR’ye geliyor. Yüzyıllardır aynı mâneviyât iklimini paylaşan Türkiye ve İran topraklarının Hâfız-ı Şîrâzî, Yûnus Emre, Pîr Sultan Abdal, Niyâzi-i Mısrî, Kul Himmet, Alvarlı Efe ve Hilmi Dede Baba gibi önemli şahsiyetlerinin sözleri ve deyişlerinin bir araya geldiği eserlerin seslendirileceği program, 20.00’de başlayacak.
İBB Cemal Reşit Rey Konser Salonu, 15 ve 16 Mart’ta iki gün boyunca devam edecek olan ve 20. yüzyılın önemli bestecilerinden Şostakoviç’in eserlerinin seslendirileceği “Şostakoviç Günleri” programına ev sahipliği yapacak. Etkinlikte, yarım asra yakın müzik hayatında döneminin olaylarını müziğiyle dile getiren Lenin Nişanı sahibi piyanist Şostakoviç’e özel beş konser programı ülkemizin önemli klasik müzik sanatçıları tarafından gerçekleşecek. 
 

sanat

 
SERGİ
 
WRITTEN ROOM
 
Parastou Forouhar doğup büyüdüğü İran’ı, İran İslam Devrimi’ni izleyen yıllarda geride bırakarak, güzel sanatlar öğrenimi görmek üzere Offenbach’a yerleşti. Günümüzde Ortadoğu sanatı ve kültürüne yönelik ilginin artmasıyla birlikte, Batı’da yaşayan bir İranlı sanatçı olmanın işleri ve kendisiyle ilgili çeşitli varsayımlara yol açtığının farkında olan sanatçı, bunun doğurduğu Oryantalist klişeleri yıkmaya çalıştığı işlerinde bir taraftan İran toplumunun gerçeklerini yansıtırken, diğer taraftan Batı’nın ’öteki’ algısına ayna tutuyor.  Written Room da Forouhar’ın Batı’nın ’Doğulu’ya bakışını merkeze alan çalışmalarından. Sanatçı günler süren bir uğraşla, mürekkep kullanarak, galerinin beyaz duvarlarını ve zeminini Farsça yazılarla kaplar. Bu tutarsız metinler sabit bir güzergâhı, yatay ya da dikey bir ekseni takip etmeksizin, mekânın yüzeylerinde serbestçe dolanır. Ziyaretçinin metni okuma çabası, üzerlerinde Farsça yazılar olan, yere saçılmış bir grup pinpon topunun müdahalesiyle bir kez daha baltalanır. Written Room’un görsel hammaddesi olan metni, Farsça bilmeyenler için olduğu kadar, bu dili bilenler için de anlaşılmaz kalır. Ziyaretçinin yazıya çeşitli anlamlar atfetme arzusuna meydan okuyan yerleştirme, yazıyı kullanarak eşsiz bir estetik dil yaratıyor.
 
VASARELY RETROSPEKTİFİ
 
Çağdaş sanatın önemli temsilcilerinden kabul edilen Victor Vasarely’nin geniş çaplı retrospektif sergisi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) ev sahipliğinde Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde sanatseverlerle buluşuyor. Vasarely, soyut sanatın hâkim olduğu bir dönemde sanatı gündelik olan üzerinden düşünen bir sanatçı olmakla birlikte, Bauhaus ekolünün etkisiyle oluşturduğu grafik estetiğiyle bilgisayar çağının erken formlarını ortaya koydu. Renkçi bir tavırla geometrik biçimler üzerinden bir görsel yanılsamalar dünyası kurmuş Vasarely’nin Arkas Holding’in katkılarıyla düzenlenen retrospektifi; Aix en Provence’da bulunan Victor Vasarely Vakfı, Peç, Victor Vasarely Müzesi, Budapeşte Güzel Sanatlar Müzesi, Renault Kurumsal Koleksiyonu ve Arkas Holding Koleksiyonu’ndan yapıtları bir araya getiriyor.

 
 
 

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

wordpress tasarım web tasarım