Sesimi Değil Sözümü Yükseltirim

Sevda Türküsev televizyon programlarının ve sosyal medya aleminin aktif isimlerinden biri. Biz onu daha çok siyaset yorumlarıyla tanısak da kendisinin kadın-aile, ilişkiler ve muhafazakar camia ile ilgili 11 kitabı var. Ben işimi ciddiye alırım, hayatı dalgaya diyen Sevda Türküsev’le merak edilenleri konuştuk.
 
Yaptığınız meslekten önce özellikle tekstil alanında uzun yıllar geçirmişsiniz. Peki, yazarlık nereden çıktı?
 
18 yaşında tekstil sektörüyle başladım iş hayatına. Ve sırasıyla bütün kademelerde görev yaptım. Ve o görevleri yaparken de, en alttan en üste çıkarken de çok kitap okuyan bir insandım. Çalışma hayatında önemli başarılara imza attım ve hep kariyer planlaması, kişisel gelişim kitapları okudum. Tekstilin insanın yaşlanınca yapacağı bir iş olamayacağını düşündüm. Bir gün bir profesör ile karşılaştım ve bana tecrübelerimi neden insanlarla paylaşmadığımı sordu. Yazarlık ve edebiyat yeteneğimi keşfettim o sıralarda. Bir kitap ile başladık, bugün 11 kitap oldu. Tabii insanlarla alakalı olduğum için kitaplarımın yarısı kadın-aile-çocuk, kadın-erkek ilişkileri üzerine; yarısı da kişisel gelişim.
 
Ama asıl çıkışınız katıldığınız bir televizyon programıyla gerçekleşti değil mi?
 
Bir arkadaşım programının olduğunu ve kendisinin çıkmak istemediğini, tam benlik olduğunu söyledi. Nasıl olacak falan derken, “Sen yaparsın.” dedi ve projeyi bana yönlendirdi. Ben çıktım televizyona ve patladım resmen. Tarzımız, üslubumuz, sözlerimiz çok konuşuldu. Ben numara yapmam, olduğum gibi konuşurum, hatta sosyal medya hesaplarımı takip edenler söylüyor ne kadar doğalsın diye. Türk halkı da samimiyeti anlıyor ve kendi gibi olanı seviyor. Daha sonra siyaseti az çok yorumluyordum ama daha çok sosyolojik konularla alakalı televizyonlara çıkıyordum. Devamında Gezi olayları patlayınca tabi tavrımızı ve tarzımızı ortaya koymak durumundaydık bir vatandaş olarak.
 
Samimiyet ve dobralığın ötesinde üslubunuz provokatif bulunmuyor mu?
 
Ben 2008 yılında ne konuşuyorsam yine aynı şekilde konuşuyorum. Tavrımda, ilkelerimde ve tarzımda değişme yok. Ülkesini ve vatanını seven, her şeyden önce Müslüman bir insanım. Günahkar olabilirim ama dinime çok bağlı bir insanım, böyle yetiştirildik. Özellikle halkın beni taktir ettiği konular; dini konulardaki hassasiyetim, yapmasam da yapamasam da bu konulara sahip çıkışım. Türkiye’de başörtüsünü ben birçoklarından daha keskin cümlelerle savunmuşumdur. Benim tarzım ve üslubum bu ama sadece televizyonda takındığım bir tavır değil. Ben normal hayatta da böyleyim. Yaşam koçuyum aynı zamanda, danışanlarıma da diyorum; şartlara göre pozisyon ve durum belirlemek gerekiyor. Televizyon ekranlarında bir davayı savunurken yükselebilirsiniz, konu milli birlik ve beraberlik ise o zaman da tabiri caizse kükrüyorsunuz. Neticede bazılarına göre bağırıyor olsam da hayır, ben sözümü yükselten bir insanım. Ben sözümü yükselttiğim için bugün sosyal medyada ve toplum içinde etkinim, insanlar beni bu yüzden seviyor.
 

sevda türküsev

Tesettürle ilgili çok yorum yapıyorsunuz, eleştiriyorsunuz, yazıyorsunuz. Neden tesettüre girmediniz?
 
Tesettürün hakkıyla yapılması gerektiğini düşünüyorum. Tesettür, Müslüman kadına farzdır ve bunun da ötesi yoktur. Ama ben bunu yapamıyorum, nefsimin zafiyeti. Bir şeyi bazen eksik yapmak, hiç yapmamaktan daha kötüdür. Ben açık söyleyeyim böyle bir vebalin altına giremem. ‘’Eksik ama olsun!’’ Hayır, başkaları bu sefer ‘’Bu, uygun mudur şimdi?’’ diye değerlendiriyor. İnsanların değer yargılarına uygun hareket edilmeli ve öyle giyinilmeli. Ben cadde ortasında transparan giyen birini yadırgıyorum şahsen.
 
O zaman kendinizi muhafazakar olarak tanımlıyorsunuz?
 
Herkes ölçüleri nispetinde muhafazakardır. Benim belli kriterlerim ve yaşam tarzım var. Kendime göre sınırlarım var.
 
Bir kadın olarak hangi meslek dalında çalışıyorsanız çalışın var olabilmek, “ses yükseltebilmek” oldukça zor. Nasıl başardınız bunu?
 
1988 yılında işe başladım, asıl iş hayatı ise 1996’da başladı. Şimdikiler daha şanslı ama o zamanlarda direkt 5-0 yenik başlıyorsunuz. Bir de eşinden ayrılmış bir kadın, çocukla… 5-0 yenik başlayıp 10-0 galip duruma gelmek de şöyle oluyor: Ben her zaman “Zaferlerin en büyüğü kendini yenmektir” derim. Ben hiçbir zaman bir başkasını yenmek için çalışmadım, hala da öyleyim. Bir de hiç kıskanç değilimdir. Hayata sevgi ile bakan bir insanım. Kısacası çalışkan olacaksınız, az uyuyacaksınız, kıskanç olmayacaksınız. Tabii bir de inanç çok önemli.
 
Peki, meslek hayatınızda sizi erkekler mi daha çok zorladı kadınlar mı?
 
Kadınların bana yaptıklarından veya yapabileceklerinden korkuyorum. Bu zamana kadar hep kadınların kıskançlıklarından çektim. Ben, kadınlardan gördüğüm zararı erkeklerden görmedim. Bugün de kendi camiamızda kıskanılıyorum ve kadınlar bunu daha çok yapıyor, ön plana çıkmamam için kuyumu kazıyorlar. Makamından güç alan insanlar geçicidir, makamına güç veren insanlar kalıcıdır. Ben bugün bu kadar az televizyona çıkmama rağmen niye bu kadar çok tanınıyorum? Çünkü ben o makama güç veriyorum. Ne ile? Sözümle, duruşumla, programlarımla…
 
 
“Kendimi ufak bir kız çocuğu olarak görüyorum.’’ demişsiniz. Ufak biz kız çocuğu olarak yaşamak nasıl bir şey?
 
Ben ufak biz kız çocuğu olmasam baştan beri konuştuğumuz mücadelelere, darbelere nasıl göğüs gerebilirdim ki? Büyük insan olarak hayata baksam; çok kinlenmem, çok gücenmem ve çok kişiyle darılmam lazımdı. İnsanları affetmek büyüklüktür ama size yaptıklarını unutmak ahmaklıktır. Bütün dostlarıma sesleniyorum; kimsenin bana yaptığını unutmadım, ahmak değilim. Ama kimseye de kin tutmuyorum, kontrollü davranıyorum.

Siyaset yorumlamaya nasıl başladınız?
İnanç özgürlüklerini savunma ilkelerim ve siyasi sistem inançları bastırdığı için haliyle siyasete girmek durumunda kaldım. Kanunlar ve yasaklar vardı, oradan girdim. Ve dediğim gibi halk sizi beğenince bu da size bir coşku veriyor. Sonra vatan-millet, ezan-bayrak meselesi giriyor ortaya. Olaylar sizi çekiyor içine. Güzel bir tarafı varsa da halk nazarında kabul görüyorsunuz. Ben çok şükür bu kabulü görmüş birisiyim. Çok televizyona çıkmasam da sosyal medyadaki varlığım ve mevcut videolarım yetiyor insanların gönlünü fethetmeye.

11 tane kitabınız var. En fazla ne yazmaktan hoşlanıyorsunuz?
Birincisi kişisel gelişim, eğitim, iletişim boyutu ikincisi de kadın-erkek ilişkileri yani aile boyutu. Buna çok önem veriyorum kadın erkek ilişkisi demek aile demek. Aile demek çocuk demek. O ilişkiler baştan bozuk olduğu zaman doğru bir evlilik olmuyor, o zaman çocuklar da doğru yetişmiyor.
 
Muhafazakar camianın yaşam tarzıyla ilgili yazıyorsunuz. Aysha muhafazakar bir kadın dergisi ve moda da bir parçamız. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
 
Kadın çok bakımlı olmalı. Özellikle tesettürlü kadınlar, tesettürü cazip hale getirmeli cazibeli değil. Aysha’nın yaptığı da kolay değil, bu alanda teksiniz, bu güzel bir inat gerektirir. Tesettür modası adı altındakilerin %90’ını tasvip etmiyorum. Kadın, tesettürünü kıyafetiyle, şıklığıyla, temizliğiyle çok güzel toplumda yansıtırsa işte o zaman tesettür başkaları için de imrendirici cazip hale gelir. O yüzden ben tesettür modasını yok saymıyorum, sadece bu işi doğru yapanların desteklenmesi ve daha ön planda olması gerektiğini düşünüyorum. Bir ölçü olmalı.
 

sevda türküsev

 
Televizyon programınızla ilgili neler söylemek istersiniz?
 
Hayata Dair tamamen bir sohbet, kültür programı. Yazarlarımız, sanatçılarımız geliyor. Asla siyaset yok. Sabah bunu yapıyorum, Perşembe akşamları da TRT Radyo Haber’de siyaset yapıyorum. Hayata Dair, benim duygusal tarafımı besliyor. Öbürü zaten siyaset, onda sürekli mantık devrede. Orada daha fazla otokontrol lazım. Farklılıklar insanı diri tutar.
 
Otokontrol sahibi biri olarak tanımlar mısınız kendinizi?
 
Videolardan dolayı sanırım sordunuz bunu. Öfke kontrolü dersleri vardır, orada öfke sıfırlanıyor mu? Hayır. Öfkeyi sadece kontrol altında tutmayı öğreniyorsunuz bende de orada kontrollü öfke var. Seyredilen videolar en fazla 3 dakikalık ama program 90 dakika. Şimdi ben o 90 dakika ya da 45 dakika bağırsam kontrolsüz olurum.
 
Televizyon için çok ideal birisiniz. Kendi programınızı yapmak gibi bir planınız var mı?
 
Kısmet, olabilir. Dedim ya çok zorlamıyorum olduğu kadar olmadığı kader. Ne yaptığımı biliyorum benden ne çıkar onu biliyorum. Kimseyi kıskanmıyorum, kimsenin gözünde yerim yok. İnsanlara kırgın mıyım? Evet. Ama kin de duymuyorum.
 
Niye kırgınsınız?
 
Önünüzü, çıkışlarınızı kesiyorlar. Tabii kırılıyorsunuz. Ama kin duymam. Her olumsuzluğun hayatımda bir olumlu yönü vardır. Önemli olan doğru zamanda, doğru duyguların oluştuğu yerde, doğru şeyleri söyleyebilmek. Herkesin aklı başına geliyor.
 
Röportaj: Merve Tokyay
Fotoğraflar: Tugay Polat
 

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

seo