Arınmak=Mutluluk Mu?

“Arınma” artık sık kullanılır bir terim oldu. Telaffuz edilişinden arınmanın yaşadığımız günlerde giderek daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir süreç olduğunu varsayabiliriz herhalde. Niye?

Arınmakla mutluluk arasında bir ilinti var da ondan!

İnsanlar XXI. yüzyılda mutsuz; bu gerçeği kabullenelim; post-modern çağın en belirgin ‘mod’u (=sosyal psikolojisi) bu! Mutsuz ve niye mutsuz olduğumuzu da bilmiyoruz, işin kötüsü!..

İster varsıl, ister yoksul kıtalarda yaşayan insanlar, ya toplumdan/kendilerinden “yabancılaşarak” kozalarına çekiliyorlar, ya da inadına agresifleşip, asabiyetlerini karşısındakilerine şiddete başvurarak, sosyal hayata taşırıyorlar.

Tüketim toplumu para harcayarak mutsuzluğunu telafi etmeye çalışıyor, ama şu görgüsüzce israf da reçete değil bireysel melankolilerimize…

Kölelik çoktan kalktı; ama insanoğlu Tüketim Toplumu’nun ‘‘köleleri’’; para, en büyük put oldu.

Peki, kendimizi bu “illet”ten nasıl arındıracağız?

Mutluluğun “keşfi”, insanın “kendi(si)ni (özünü)” keşfi ile bağlantılıdır.

İnsan, sadece cisimden ibaret olsaydı, o zaman her türlü cismani zevkleri hazları yaşadıkça “Nirvana”nıza ulaşırdınız. Ama, olmuyor, değil mi?

Öte yandan, felsefecilerin dediklerinin aksine insan, sadece akıl da değil. Akıl; vehim-vesvese-takıntı da demek. O nedenle “akıllı” olanlar psikolog/psikiyatr dolaşıyorlar!

İnsanın hakikati “ruhu” dur. Cenab-ı Hakk’ın kendisine üfürdüğü nefes-i ilahi (nefha-yı ilahi) veya nur-u Muhammedi’dir.

İnsanı insan kılan işte budur: Ruhun adresi kalp. Kısaca arz edeyim; kendi metafiziksel (mistik) derinliğine vakıf olmayan insan mutlu olamaz. Onun için Yunus Emre “Gir gönüle!” demiş. İnsanın ruhu, kalpteki o kutsal emanettir, yani “Aşk”. O emanetle tanışmak lazım.

Ne var ki, ruhun bedene egemenliği de kolay değil. Çünkü, bedende bir de nefs var. Literatürde buna ‘‘ego’’ da diyorlar. Bencilliğin özünde bu var. Narsisizmin de!

Nefisten “arınmak”tır, mutluluğa açılan “yol”. Yol, dedik, çünkü, nefsi “yenmek” kolay değil. Ciddi bir “manevi detoks”tan bahsediyoruz.

Söz konusu “arınma ameliyesi” tasavvuf adı verilen ol batıni ilmin menziline girmektedir. Bu ilmin mürşitlerince icra edilen bir sanattır.

“Istıfa” bu arınmanın kavramsal karşılığıdır. Istıfa eylemek kendini; masivadan, dünyevilikten, beyhude ihtiraslardan, emmareden gönlü ayıklamak, arındırmak demektir.

Bir manada ıstıfa, saflaştırmaktır.

İnsan, fıtraten temiz yaratılır. Dünya onu kirletir. Bu bağlamda tasavvuf kişiyi eski, orijinal haline götürür.

Istıfa eyleyen kişi, arındığında ‘‘mustafavi’’ olur. Mustafa (sav)’ nın sünnetine kavuşur. Asıl arınma, Hz. Peygamber’in vasfıyla bezenmektir, vesselam.

 

Prof. Dr. Mim Kemâl ÖKE

Mim Kemal Öke

Yazarımız Prof. Mim Kemal Öke, siyaset bilimi profesörü, roman yazarı. “Atatürk’ün doktoru” olarak tanınan, kendisiyle aynı isme sahip Mim Kemal Öke’nin torunudur. 35 yaşında profesör olarak Türkiye’de profesör unvanını alan en genç kişi olmuştur.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

seo