Gerçekler ve Gerçeksiler

Merve A. Tokyay

Sabah kalktınız. Evdesiniz. Telefonu elinize aldınız. Artık uyanmak için bir şeyler “gör”meniz gerekiyor. Parmaklarınız aşağı doğru akışı sağlıyor. Instagram, Snapchat bitti, biraz da Twitter. Şimdi yataktan çıkabilirsiniz. Günaydın!

Bazen arkadaşlarımdan telefondan gönderdikleri ikonu reelde tekrarlamalarını istiyorum. Mesela gözyaşlarıyla gülen surat, küçük bir gülücük, kızma ikonu… Hepsi aşırı abartılılar. Gerçekte kimse o küçük espriye gözyaşlarıyla gülmüyor. Ya da hoşlandığı bir şey için o “kırmızı kalp”leri çarpmıyor. Ama hepsi de abartılı olmak zorunda, sanal dünya reel dünya olmadığı için bu kadar hayatımızın içinde. Başlarda bir kaçışken şimdi bir mecburiyet ve belki de gerçeklik algımızı değiştiriyor. Tuhaf bir eğlence hissi veriyor. Protestolar, yardım çağrıları, kurulan arkadaşlıklar, samimiyetler… Hiç başınıza geldi mi? Instagram’da karşılıklı “like”laştığın, sürekli yorumlaştığın biriyle buluşma kararı alırsın, o buluşma uzar da uzar, bir türlü görüşemezsin ne hikmetse. Tanışırsın biraz şaşkın. Mesajda “canım” yazdığın, her gün kalp gönderdiğin, bütün yeni çıkanları paylaştığın arkadaşın arkadaşın mı gerçekten? Sence de bir gariplik yok mu? Görmeden, arada hiçbir çekincen olmadan kendi sanal persona’nı açtığın kişi gerçek seni sevecek mi, sen onun gerçeğini sevecek misin? Bazen tutar, harika olur. Ama bazen de olmaz ve sonra o “like”lar azalır.

Bunları bana geçtiğimiz günlerde denk geldiğim bir röportaj düşündürttü.

Çağımızın çok önemli sosyal bilimcilerinden Bauman, sosyal medya ile ilgili sorulan bir soru üzerine şu cevabı veriyor: “Kimlik sorusu doğumla birlikte gelen bir kavram olmaktan bir göreve evrildi. Kendi topluluğunuzu yaratmanız bekleniyor. Ama topluluklar yaratılmaz. Ya bir topluluğa dahilsinizdir ya da değilsinizdir. Sosyal medya bunu ikame edebilecek bir şey yaratmaya olanak tanıyor. Normal bir toplulukla sosyal medya topluluğu arasında bir fark var. Normalde birey topluluğa aitken sosyal medyada topluluk bireye ait. Kontrolün sizde olduğunu hissettiriyor. İster arkadaş ekler isterseniz de silersiniz. Kendinizi bağdaştırdığınız ve önemli gördüğünüz insanları kontrol edebilirsiniz. Sonuçta bu durum insanların kendini daha iyi hissetmesine yol açıyor. Çünkü yalnızlık ve terk edilmek günümüzün bireysel dünyasındaki en büyük korku. Ama internette arkadaş eklemek ya da silmek çok kolay olduğu için insanlar; sokağa çıktıklarında, işe gittiklerinde yani birçok kişiyle mantık çerçevesi dahilinde etkileşime girdiklerinde gereksinim duyacakları gerçek sosyal becerileri öğrenemiyor. Harika bir insan olan Papa Fransis göreve geldikten sonra ilk röportajını aynı zamanda ateist olan İtalyan gazeteci Eugenio Scalfari’ye verdi. Bu bir işaretti: gerçek diyalog hemfikir insanlar arasındaki konuşmalardan ibaret değildir. Sosyal medya bize diyaloğu öğretme konusunda yetersiz kalıyor çünkü ihtilaftan kaçınmak çok kolay. İnsanların çoğu sosyal medyayı birleşmek ya da ufkunu genişletmek için değil aksine sadece kendininkine benzer düşünceleri duyabilecekleri bir rahatlık alanı yaratmak için kullanıyor. Sosyal medya insanlara keyif verdiği için son derece faydalı olsa bile yine de bir tuzak.”

Sonra şunu düşündüm, sanal ağ içinde kurduğun “ilişki” “iletişim”den sayılıyor mu? Yalnız ve tek kalma korkusuyla girdiğin ilişki iletişim ihtiyacını azaltıyor mu? Onlar kim ve sen sen misin?..

Yazının girişinde sabah uyanma rutinimi yazmıştım. Eskiden farklıydı. Öğleden sonra herhangi bir saatte telefonda annemle konuşurken “Yeni mi kalktın” diye sorduğunda, “Hayır ilk kez seninle konuşuyorum, o yüzden böyle sesim” der ve uyanırdım. Ses, his, dokunma, duyma, koklama… Bunların hiçbiri ve fazlası olmadan ekranın ötesinden kurduğumuz “arkadaşlıklarımız” üzerine yine Bauman’dan gelsin: “Görünürde olmak” birey olmanın yoludur; belki de biri olmanın tek yolu.”

Belki de sadece tanış ve ahbap gibi kelimeleri yeniden gündemimize almalıyız. En azından sarıldığımız arkadaşlıkların hatırına.

 

 

 

 

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

yazılım