Bahar…Kelimeyi söylerken hissedilen güzellik büyük bir coşkuyla yaşanır yeryüzünde…
Baharda tabiat; renklerin, müziğin, kokuların, yeni hayatların festival alanına dönüşür. Büyülü kokuların, sürekli değişen rengarenk tabloların, o ateş kütlesinin en tatlı sıcaklığının, bulutlardaki rahmetin an be an herkesin istifadesine bedelsizce sunulduğu bir festival alanı. Ancak sonsuz bir ilim, kusursuz bir plan, eşi benzeri olmayan bir sanatla hazırlanan festivaldeki yaşamın ritmi, insanın ritmini değiştirir kalbini sevinçli bir heyecan kaplar.
Her bahar yeniden hayat bulmalar, yeni hayatlar varoluşun tüm mucizeleriyle ortaya çıkar. İnsanın her bir duygusuna dokunan, onu harekete geçiren, hayretler içinde bırakan, fesuphanallah dedirten mucizeler.
İnsanın aklı almaz, kapkara topraktan ipek yapraklı narin saplı gelinciklerin nasıl çıktığını… Mor, sarı, pembe kır çiçekleriyle kaplanan kuru toprağın parfüm deposuna dönmesini, kupkuru dalların çiçeklerle donanmasını… Bilemez insanoğlu baharın şarkısı, hayatın renklenmesi için güneş ışınlarının gelmesi gereken açının nasıl hesaplandığını…
Baharın, baharda olanların olması için her bir zerrenin birbiriyle olan irtibatını, haberleşmenin nasıl sağlandığını bilemese de insan, baharın coşkusunu, neşesini, ritmini, heyecanını yaşar, hisseder, arzular çoğu zaman… Ve tüm bunlar, bu görsel, işitsel, dokunsal şölen iyi gelir insana. İnsanın her bir parçasına, bedenine ruhuna zihnine kalbine duygularına iyi gelir. Bu varoluş ikliminde ki ilmi, kudreti, planı apaçık gören aklın kalbi daha bir aşk sevgi muhabbet şefkat dolar.
Belki de bundan dolayı her bahar aşık olmayı, aşkı yaşamayı, aşkı hissetmeyi kolaylaştırır… Belki de bunun için bahar aşkları üzerine şarkılar yazılır, “Ben her bahar aşık olurum” denir şarkının birinde.
Varoluşun bir parçasıdır yaratımdaki güzelliğin ritmin ahengin sanatına, sanatçısına aşık olmak. İnsanın en büyük kazanımıdır bu aşkı yaşayabilmek deneyimlemek. Bahar ve kadın birbirinden çok ayrı birbirine çok benzeyen iki kavram. Kadın biraz bahar gibi, bahar biraz kadınca.
Misal, kadın yeniden canlanmaların, hayat bulmaların, hayat vermelerin ritmini, kokusunu bulundurur bedeninde bahar gibi. Bahar ekilen tohumların hayat bulması üzerine programlanmıştır, sanki kadın gibi.
Tabiattaki periyodik değişimler kadın bedeninde de vardır. Kadın çokça şeyi içinde yaşar halleder, olgunlaştırır, ürün verir toprak ana gibi.
Ve kadın yaşamın kaynağı yaşamın kendisi olduğu gibi, muhabbetin, sevginin, aşkın hem numunesi hem vesilesidir, bahar gibi.
Her bahar olunması kolaylaşan aşkın çekirdeğidir kadın.
Kadınsız yaşam olamayacağı için belki de aşksız ve sevgisiz yaşamda olamaz.
Yaşam için kadın ne kadar gerekliyse sevgi ve aşka da o kadar gereklidir.
Her bahar kendinden vazgeçerek yeni hayatlara dönüşmenin, yeni yaşamlara kendini açmanın zemini olan toprak gibidir kadındır. Bulutların suyuna açar toprak ana kendini… Varını yoğunu cömertçe akıtır içindeki çekirdeğe tohuma…Toprak sanki kendini feda etmiştir ama kendi hayat bulmuştur sonuçta, ana gibi…
Toprak anadır, ana kadın. Toprak gibidir kadın, aşkını, sevgisini, şefkatini vermek onun için kolayca olur.
Ancak neyi, nereye, niçin verdiğini bilmeden vermelerin sonucu çoğu zaman kadının köleliği, kadınlığının yükleri olur.
Bahar bahçesini kaplayan ayrık otları gibi, kadının varoluş enerjisini emer, sömürür hesapsızca verilen, harcanan duygular, kalbi hassasiyetler, fikri incelikler.
Her bir duygu, her bir kabiliyet veriliş amacına uygun dengede kullanılmalı. Yoksa dengeyi sağlamak için verilmiş her şey dengeyi bozucu, kadını yok edici oluverir, sevgi ve aşk dahi.
Baharları olunması kolay olan aşk her daim kadının bedeninde, kalbinde kor misali mevcuttur, üflenmeyi nefes verilmesini bekler durumda. Her zaman her kadın için ihtiyaç duyulan nefes farklı farklı olabilir. Kimi zaman bir çocuk, kimisi için bir erkek, bazen yağmur sonrası toprak kokusu, kimisi için cennet kokusu misali… Kimi zaman işi, kimi zaman aşı en önemli yaşam enerjisini alevlendirir. İlgiyi alakayı kendi mecrasına akıtmaya başlar.
Günümüz toplumunda belki de insanlık tarihi boyunca oluşturulan sanal nefesler, uğruna tüm enerjinin yaşam potansiyelinin heba edilmesi tavsiye edilen cafcaflı oyuncaklar, ateşli oyunlar, roller, aşk zannıyla feda edilen kalpler…
Eğer kadın fark etmez de sunulan sanal nefesler ve onun işbirlikçilerinin oyununa gelirse, kış güneşine aldanıp çiçeklenen bahar bahçesi gibi meyvesini göremez gösteremez… Gizli hazinesi hükmünde ki aşkını sevgini ona buna harcar durur. İnsanı insan yapan aşk da sevgi de varoluş amacına uygun kullanılmadıkça özgürlük yerine köle yapar kadını. O koru alevlendiren her neyse onun hizmetkarı, sanal gerçekliğin, gösterişli oyuncakların kölesi bağımlısı olmuş bulur kendini, ateşini canlı tutmak için yandığını fark etmeksizin…
O halde, her bahar kolayca aşık olabilirken dikkat etmeli uyanık olmalı… Ta ki bizi yüceltmek için verilen aşk duygusunun, bizi yok etmesine izin vermemek için.
Dr. Ayşe Duman