Modanın Tesettürlü Hali

Kavramların, formların, ifadelerin ve geleneklerin birbirine girdiği moda dünyası, podyumlarda ve reklam kampanyalarında görünür hale gelmeye başlayan başörtüsü ile birden çok meselenin bam teline dokunmayı başardı.

Sıklıkla “moda dünyası” olarak adlandırmayı sevdiğimiz bu simli ve biraz da puslu dünyada Aztek tören kıyafetlerinin özel motiflerinden, Kıta Avrupa’sı kadınının hafta sonu alışkanlıklarına her şey kullanıma ve kullandırmaya açık olduğundan, o pusun arkasında neler var anlamakta yer yer zorlanıyoruz. Bir kıyısı ciddi rakamların döndüğü büyük ekonomilere uzanan kocaman bir gölden bahsediyoruz, aynı sular bizim üzerimize de sıçrıyor ister istemez, her giydiğimiz kıyafette izi var. Sorun şurada başlıyor, bu su ne kadar temiz? Podyumlarda başörtüsü kullanılması ya da muhafazakar kıyafetlerin Gucci ve Donna Karan gibi moda devlerinin koleksiyonlarında yer alması başörtüsünü kirletiyor mu? Yoksa başörtüsü “görünür” hale gelip başörtülü kadına avantaj mı sağlıyor bu görüntüler dünyasında? Bütün bu sorular aslında başörtüsüne, daha genelde Müslüman kadının toplum içindeki rolüne ilişkin duruşumuzla yakından ilişkili, aynı zamanda ekonomik krizi atlatamayan Batı’lı kapitalistlerin yeni pazarlar bulmadaki yaratıcı enerjilerini görebilmekle. Ve tabi ki yazın tatile çıkmak üzereyken çeşit çeşit haşema bulmaya yönelik isteğimizle, çok değil on yıl önce fahiş fiyata aldığımız uzun kollu penyeli zincir İspanyol mağazalarından rahatlıkla alabilmemizle de…

Max Mara

MUHAFAZAKAR MODA NEYİ MUHAFAZA EDİYOR?

Muhafazakar moda teriminin bir terim olarak zihinlerde yer alması çok yeni değil aslında, ülkemizde 90’lara dayanıyor. Tesettürlü ve muhafazakar kadınlara yönelik pardösü ve manto üretimiyle başlayan tesettür mağazaları zamanla gündelik hayata yönelik giysiler ve eşarp üretmeye başladı. Ama muhafazakar modanın dünya çapında bir tür olarak anılması çok yeni, 2010’lu yıllarda başlıyor. Ruba Zai gibi kadınların “hijab tutorial” videolarıyla Youtube gibi kanalları kullanmaya başlaması ve Instagram gibi platformlarda takipçi sayıları ve etkileşimle daha çok görünür hale gelmesiyle muhafazakar moda dünya devlerinin radarına girdi. Londra Moda Akademisi öğretim görevlisi Reina Lewis dünyada yaşanan bu değişimi şöyle tanımlıyor: “Ana akım moda şimdiler muhafazakar moda bir olaymış gibi davranmaya başladı. On yıl evvel eğer dini tınılar taşıyan bir marka olarak zincir mağazalarda ürünlerinizi satmak isteseydiniz ürünlerinizi muhafazakar ya da Müslüman olarak tanımlamak daha işinizi başlamadan batırabilirdi. Şehirli ve güncel Müslüman kadınların bir çoğu modayı göz ardı etmeden giyinmek istiyor, muhafazakar moda terimi de pazardaki önemli bir açığı kapattı, herhangi bir dine vurgu yapmadan sadece daha “kapalı” giyinmek isteyen kadınları hedef alıyor gibi…” Bu nedenle artık Marks and Spencer’in Londra mağazalarında haşema ve burkini satılabiliyor, birçok firma başörtülü modellerle çalışabiliyor. İsrail menşeli firmaların da muhafazakar moda çevresinde tasarımlar yaptıkları bilinen bir gerçek. Yani muhafazakar moda bir inancın giyimini satmıyor aslında, sektörde var olan bir açığı kapatıyor, artık kozmopolit ve şehirli hale gelmiş olan Z kuşağı kadınlarının tümüne hitap etmeye çalışıyor.

Christian Dior

Muhafazakar Moda haftalarının büyük çapta yapılması, defilelerde Halima Aden gibi başörtülü modellerin yürümesi ya da Dolce&Gabbana gibi bir markanın başörtülü kıyafetler tasarlaması farklı kesimler tarafından bambaşka okunuyor. Örneğin, Leen Al Ghouti başörtüsünün Batı’da görünür olmasının ve lüks markaların tesettürlü kadınlara yönelik kıyafetler üretmesinin Müslüman kadınların da görünür olması, temsil edilmesi ve daha saygın kabul edilmesi açısından önemli olduğunu belirtiyor.

MARKALARIN BAKIŞ AÇIĞI DEĞİŞTİ

Özellikle Amerika Birleşik Devletler Başkanı Donald Trump’ın MuslimBan olarak bilinen Müslümanların oturum izinlerini iptal etmesiyle yaşanan İslamafobia’dan en çok tesettürlü kadınların etkilendiği düşünülürse başörtüsünün moda eliyle de olsa medyada olumlu bir metinle yer almasının katkıları yadsınamaz. Eski Fransız Aile, Çocuk ve Kadın Bakanı Laurence Rossignol’un büyük firmaların İslami kıyafetler tasarlamasının sorumsuzluk olduğunu ve bu kıyafetlerin kadının bedeninin hapsedilmesinin aracı olduğunu söylemesiyle Kıta Avrupa’sında yaşanan şiddetli tartışmaları hatırlayalım. 11 Eylül sonrası başörtüsüyle hayatını devam ettirmekte zorlanan birçok kadının başörtüsünün medya eliyle bu tür normalleştirilmesiyle rahat bir nefes aldığını düşünmek mümkün. Özellikle başörtülü kadınlar dizilerde eğer Orta Doğu bağlamı yoksa neredeyse hiç temsil edilmezken, tesettürlü kadınlar bireyselliklerinden bağımsız olarak bir grubun üyesi olarak algılanmaktayken Nike’ın pro-hijab kampanyasındaki Müslüman atlet imajının, American Eagle reklamındaki denim başörtülerinin, Uniqlo ve H&M gibi firmaların tesettürlü tasarımcılarla işbirliklerinin birer temsil olarak okunması mümkün.

Lanvin

Sonuç olarak moda denilen şey aslında dev bir zincir. New York Moda Haftası’nda başörtülü modellerin yer alması demek, daha ulaşılabilir ve bilinçli tesettür kıyafetlerinin üretilebilmesi demek. Podyumlarda yer alan başörtüsü Müslüman kadınların ne giydiğini belirlemiyor bence, daha çok yıllardır var olan açığı kapatıyor, talep arzı da şekillendiriyor. Bu muhafazakar moda eleştirilerine karşı yükselen seslerin Müslüman kadını hafife aldıklarını düşünüyorum, kendilerine empoze edilen güzellik algılarına teslim olsalardı, yıllar boyu hiç temsil edilmeyen tesettür çoktan mazi olmuştu.

 

Merve Emine Şerbetçi

Ayşe Özgün

Moda ve alışveriş kategorilerinde trend stiller ve markalardaki indirimler, kampanyalar hakkında bilgiler sunar. Sağlık uzmanı olan editörümüz uzmanlaştığı alanlarda farkındalık yaratmayı hedefliyor. İletişim: ayse.ozgun@aysha.com.tr

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

wordpress tasarım web tasarım