Nursen Turgut
Miraç ismi düşünce zihnimize derhal o muhteşem buluşmayı hatırlarız, bu geceden bize kalan insanlık aleminin son peygamberinin alemleri yaratan Rabbi ile buluşması ve görüşmesidir. Miraç yükselmek, yükselmek, yükselmek ve sizi yaratan Rabbin huzuruna kadar çıkmaktır. Bunun için önce gönül ve ruh temizliği yani ahlaki olarak kirlenmemiş olmak ve en önemlisi de Allah’a kayıtsız ve şartsız itaat gerekir. Bu yükseliş zamansal mıdır, mekansal mıdır, uykuda mıdır, uyanıkken mi olmuştur? Âlimler bu konuyu uzunca süre tartışmış ve hala da tartışmaktadırlar. Ben bu çıkış ve inişe farklı bir açıdan bakarak temiz çocuk kalbi ile miraç arasındaki ilişkiyi düşünelim istiyorum. Çocukken hepimiz gökyüzüne çıkma hayalleri kurardık hani henüz fıtratımız bozulmamışken… Hz. Peygamber buyuruyor ya “Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar” diye. Bizim inanışımıza göre insan temiz doğar, Hıristiyanlık ve Yahudilik ise aksine insanın tüm günahları yüklenmiş olarak dünyaya geldiğini düşünür, ancak yine bir insan olan papazın vaftizi ile günahlardan kurtulabilir. Bizler çocukken güzel hayaller kurar, gökyüzüne merdiven kurarız. Ben de çocukken hep merdiven ile bulutların üstüne çıkar çiçekler dolu bulutlardan yeryüzünü seyrederdim, hep acaba bulabilir miyim? diye sevdiklerimi arar, annemi babamı yukarıdan görme hayalleri kurardım. Tertemiz çocukluğumuz Allah’ın bize yaşattığı ilk miracımız olamaz mı?
İnsanoğlu büyüdükçe, ergenliğe ulaşıp nefsi ile tanışınca yavaş yavaş miracını kaybediyor. Nefis ve beden kolektif çalışarak bizi aşağılara çekiyor. Hz. Peygamber miracını okuyunca niçin artık miraç hayallerini kuramadığımı daha iyi anladım. Artık benim hiç miracım yok, sizin var mı?
Hâlbuki Kur’an bize bu olayı anlatırken önce bir İsra olan yolculuktan bahseder, İsra süresi 1. Ayet “Bir gece kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammed’i, mescidi haramdan, çevresini mübarek kıldığımız mescidi Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir, bütün eksiliklerden uzaktır, O gerçekten her şeyi işiten ve her şeyi gören O’dur”. Ayetten anlıyoruz ki miras için önce yolcu olmak, gidilecek mekânı iyi bilmek lazım; gönlümüz ve bedenimiz dünyamıza, evimize, mülkümüze, çocuğumuza, kocamıza ve karımıza bağlanmış kalmışsa ne çıkılacak yol ve ne de yolcu bulabiliriz. Bu yolculuk için önce temiz niyet, sonra boyun büküp teslimiyet lazım. Hani Allah Resulü kendi gibi diğer kulların temsilcisi olarak gittiği miraçtan namaz gibi bir hediye ile dönmüştü. Eğer bu ibadeti eda ederseniz, benim gibi miraca çıkmış olursunuz demişti. Merak ediyorum, var mı miraca çıkabilmiş olan namazıyla? Hz. Ebu Bekir’i sıddık yapan bu miraç değil miydi? Mekkeli Kureyşlileri imanla küfür, teslimiyet ile akıl arasında bırakan miraç değil miydi?
Gelin çocukluğumuzdaki gibi saf, temiz, dünya bağlarını koparmış olarak yolcu olalım. Önce güzel ahlaklı, yardımsever ve dürüst insanlar olarak yola koyulalım, azığımız Rabbimiz için yapacağımız ibadetler olsun; yolcu olursak yolun sonunda kendi miracımızı da bulacağız demektir. Benim hiç miracım olmadı, sizin miracınız var mı?
Hadi bu Miraç Kandili yeniden insanlığımı hatırlayalım, “İman edin” diyen Rabbimizin kelamıyla yeniden buluşalım, onun emin ve yasakları ile hayatımıza yeniden yön verelim, mümince, Müslümanca bir hayat yaşayalım, işte o zaman miracımız gerçekleşecektir.
Mübarek olsun…