Aysha Dergi yazarlarından Zeynep Özcan, Zeynep’in Mutfağı köşesinde bu ay Sevda Türküsev ile başarı hikayesini, yeni çıkan kitabını, yazarlığa başlama hikayesini konuştu…
Sevgili Sevda Türküsev ile yeni çıkan “Yıkılmadım Ayaktayım” kitabını konuşmak üzere Nolte Türkiye’de buluştuk. Yazar kimliğinin altında bir iletişim uzmanı, danışman, kişisel gelişim profesyoneli, üst düzey yönetici yatıyor. Başarı hikayeleriyle dolu hayatında yaptığı en iyi şeyin hayırlı bir evlat yetiştirmek olduğunu söyleyen Sevda Türküsev ile yıkılmadan ayakta kalabilmenin sırlarını, yazarlık hikayesinin başlangıç sürecini, Fatih’te geçen çocukluğunu konuştuk.
Sevda Türküsev ile Nolte Türkiye’nin eşsiz mutfağında glüten ve şeker içermeyen; bol bol tecrübe, bir su bardağı ağlarken gülmeyi öğrenme dersi, bir tatlı kaşığı şans eseri oluşmayan mutlu hayat elde etme sırrı, çok çok iyi niyet, iki bardak dolusu mutluluk formülü eklediğimiz “Yıkılmadım, Ayaktayım” tatlısı yaptık. Yıkılmayıp ayakta kalanlara ve ayakta kalma formülleri arayanlara ithaf ettiğimiz röportajımız Aysha Dergi Nisan sayısında sizlerle…
Yeni çıkan “Yıkılmadım Ayaktayım” kitabınızda “Yaşama ağlayarak başlayıp gülmeyi sonradan öğreniyoruz” diyorsunuz. Sizin ağlarken gülmeyi öğrenme süreciniz nasıl başladı?
Hayatta başınıza gelen çoğu şey kaderdir ama başınıza gelenleri karşılama şekliniz, sizin yaşama bakış açınıza bağlı. Ben 25 yaşında sıfırdan 5 yaşında bir çocukla hayat mücadeleme başladım. Ailemin yanına yerleştim, param yoktu, mesleğimin çok daha başlarındaydım ama umudum, inancım, çalışkanlığım, dürüstlüğüm vardı. Ailemden aldığım eğitimle helalinden çalışmayı hedefledim. Daha güzel ve daha rahat bir hayatımız olsun diye çalıştım okudum, kendimi hep geliştirdim. Vicdan ve merhameti, adaleti ve dürüstlüğü asla bırakmadım. Makamına güç veren bir insan olmayı hedefledim ve öyle de oldu çok şükür. Sosyal hayatıma da çok özen gösterdim. Bence hayattaki en büyük başarı önce hayırlı evlat yetiştirmek, sonra güzel dostluklar edinmek ve ardından para kazanmak olmalı. Para odaklı bir karakter vicdanını ve insanlığını kaybeder. Şükür sahibi olduğunuzda acıların içinden gülmeyi başarıyorsunuz.Her olumsuzluk karşısında gösterilen direnç; hayata karşı dik durmayı sağlar ve böylece asla eğilmezsin. Kitapta da ”Eğilirsen basamak, dik durursan sığınak olursun” diyorum. Siz sığınak olun ki kalıcı olun ve etrafınızdan insanlar hiç eksilmesin. Formulümüz şu: Kırış- değiş- güçlen- umursama ve gülümse!
Çocukluğunuza dair çok tatlı hikayeleriniz var. Fatih pazarında ailenizden habersiz pazarda su, iftariyelik hurma satarmışsınız. Girişimcilik, çalışma aşkı ruhunuza işlemiş gibi… Yazarlığa başlama hikayenizden de bahseder misiniz?
Çocukken de çok hareketliydim, sokakta oturan teyzeler beni nereye yollarlarsa giderdim. Annem ve babam yardımsever olmayı öğrettiği için zaten kıramazdım. Hiperaktiftim, yerimde duramazdım. Ramazan’da Hırka-ı Şerif pazarında su ve hurma satmak çok eğlenceliydi tabii. Ta ki annem beni pazarda basana kadar. Çocukların müteşebbis ruhlarını desteklemek lazım. Annem pazarda beni öyle bulunca önce çok şaşırdı ama sonradan bana bu konularda hep destek oldu. Yazarlık hikayem de şöyle başladı; tekstil sektöründe üst düzey yöneticiye kadar geldim. Ben üretken olduğumu biliyordum ve yaşlanınca da yapacağım bir işim olmalı diye kafamdan geçiriyordum. Bir gün bir akademisyen ile sohbet ederken bana; bu kadar çok tecrüben var, bunları toplumla paylaşman lazım” dedi. “Nasıl yani?” dedim; “Kitap yaz” dedi. Ben de bu sohbetten iki sene sonra ilk kitabımı yazdım. On üçüncü kitaba kadar gelip, köşe yazarlığı ve tv yorumculuğunu da içine kattım. Yani hedefi belirlemiştim, Allah da bana bu fikri verecek birini karşıma çıkardı. Zaten hayatta hiç bir şey tesadüf değildir, sen yeter ki hayal et, çalış. Allah sana bir yol çizmen de vesile oluyor.
Güle Giderken Yoldaki Papatyaları Çiğnemeyin
Acılarla yoğrularak geçirdiğimiz şu hayatta, sizin yıkılmadan ayakta kalabilme formülleriniz nelerdi?
Kimse ümidini kaybetmesin, parasını kaybeden bir şeyini kaybeder, ümidini kaybeden her şeyini kaybeder. Asla içinizdeki çocuğu öldürmeyin. Az uyuyun “Az uyuyan çok yaşar” unutmayın. Sabırsız, şükürsüz, umutsuz olmayın ve her şeye rağmen elinizdekilerle mutlu olmayı becerin. Bakın görün, nasıl yıkılmıyor ve ayakta kalıyorsunuz. Olgun ve yetişkin bir insan olabilmek için önce aptal ve tecrübesiz olmak gerekiyor. Madem öyle tecrübeli insanların hayatından ders alın ki siz daha hızlı ilerleyin. Siz yaşadıkça hayat var, siz öldükten sonra ağlanacak ama hayat devam edecek. Madem öyle, hayatı kendinize güzelleştirin ve mutsuz insanlardan uzak durun çünkü onlar sizin de mutlu olmayacağınızı düşünürler. Siz yolunuza devam edin, güle giderken yoldaki papatyaları çiğnemeyin yeter. Gerisinde Allah mutlaka yardım edecektir; aynı bana yardım ettiği ve yolumu çizmeme vesile olacak insanları karşıma çıkardığı gibi. Evet, yıkılmadım ayaktayım. “ Ey vefasızlar kıskançlar; ben yolumdan dönmeyeceğim, siz yolumdan çekileceksiniz” diyorum ve gülümsemeye devam ediyorum.
Kitabınızda mutlu olma yolunda yemeklerle olan ilişkimizin de gözden geçirilmesi gerektiğini ifade ediyorsunuz. Zayıflamak için çabalamayan arkadaşınıza hitaben söylediğiniz “Yağlarınla mutluluklar dilerim.” cümlenize bayıldım doğrusu. Sizin yemeklerle ilişkiniz nasıl?
Ben çok iştahlıyım, yemek yemeği de; kendimi estetik ve fit görmeyi de seviyorum. Çocukluğumdan bu yana spor yaparım. Çok yediysem sonraki günlerde dikkat ederim. Geçen yıl ben de her fani gibi ipin ucunu kaçırdım, yedi kilo aldım. Kendime döndüm ve Sevda bunu hemen vermelisin dedim. Kırkbeş günde fazlalık olan yedi kiloyu verdim. Bu iş, istemeye ve nefsine hakim olmaya bağlı. Yok, nefsine hakim olamıyorsan o halde gerçekten yağlarınla mutluluklar dilerim, başka ne diyeyim… Kendini nasıl ve nerede görmek istiyorsan öyle bir düzen kuracaksın, yoksa başkalarına imrenir ve sürekli bahaneler bulursan, patinaj çeker durursun.
Fatih’te geçen çocukluk döneminin hayatınıza çok şey kattığını, hala sevgiyle anımsadığınızı anlatıyorsunuz. Fatih’te daha çok Arap yemek kültürünün hakim olduğunu biliyoruz, siz de Boşnak’sınız. Sofralarınıza bu farklılık nasıl yansıyordu?
Valla bizim zamanımızda Arap kültürü hakim değildi, klasik eski İstanbul aileleri vardı, biz de kendi kültürümüze uygun yaşardık. Boşnaklar hamur işi ve eti çok sever. Haliyle ben de severdim. Annem ve rahmetli ablam harika birer aşçıydılar. Bense iyi yemek yaparım ama harika yaparım diyemem. Eeee birinin de yemesi lazım öyle değil mi? Çocukluğumdan Meral Teyze’nin turtası ve kimyonlu domates salatası, İlkim Teyze’nin çerkez böreği, annemin boşnak purası ve börekleri, halamın mumbar dolması hala hatırımda…
Mutfağa girmeyi sever misiniz? En çok sevilen yemeğiniz hangisidir?
Eh işte desem yalan olmaz, gerekirse girerim gerekmiyorsa hiç bulaşmam. En sevdiğim yemek benim pişirmediğim yemek! En iyi yaptığım yemek ise kuru fasülye, fırın yemekleri, pilav, zeytinyağlılar…
Hikayelerin Sonunu Kişinin Cesareti Belirler
Kitabınız; mutluluk formüllerini, yıkılmadan ayakta kalabilmeyi anlattığı kadar aslında mutlu hayatların şans eseri oluşmadığını da kanıtlar nitelikte. “Yıkılmadım Ayaktayım” hangi hislerin, nasıl bir sürecin sonucunda ortaya çıktı?
Çok kitap okumak, okuduklarını uygulamak, başarmak, kendi modelini oluşturmak ve neticesinde bunları kaleme dökmek bir ihtiyaç oluyor. Hayal satmıyorum. Benim yaşadıklarım ve başkalarının yaşadıklarından yola çıkarak, tecrübesiz veya bu konuda ihtiyacı olan insanlara yok gösterici oluyorum. Kitabı her okuyan “Sanki bana yazılmış” diyor. Evet, “Yıkılmadım, Ayaktayım” kitabımı herkese yazdım. Çünkü herkesin bir hikayesi var ve tüm hikayelerin sonunu kişinin cesareti belirler. Neticede su soğuktur ama içine girince alışıyor insan ve hayata, kendine yapılanlara sonrasında gülümseyip geçiyor.