Virüs bedene girdiğinde hedefi, bedenin bağışıklık sisteminin bir üyesi olan “T lenfosit” adı verilen bir akyuvar türü olmaktadır. T lenfosit hücresine giren virüs, hücre çekirdeğindeki genetik maddeyle birleşmekte ve çoğalmaktadır. Bağışıklık sistemindeki işlevini yitiren lenfosit böylelikle bir tür virüs fabrikasına dönüşmekte, sonuçta çoğalan virüsler sistemi etkileri altına alıp savunmayı çökertmektedirler.
Virüsün aynı zamanda beyin hücrelerini de etkilediği ve nörolojik bozukluklarla da kendisini gösterdiği anlaşılmıştır. Savunma sistemi günden güne zayıflayan hasta, sonuçta hastalıklara yenik düşmektedir. AIDS’in ortaya çıkmasında Ebsteln Barr virüsü, sitomegolovirüs ve B tipi hepatit virüslerinin de rolü olduğu düşünülmektedir. Ancak bu virüslerin tetik mekanizması mı olduğu, yoksa yalnızca yandaşlık mı ettikleri bilinmemektedir.
Aids Belirtileri Nelerdir
Virüsü alan kişide belirtilerin ortaya çıkması, yıllar sürebildiğinden virüsü taşıyan kişi uzun süre sağlıklı görünebilmektedir. Kanser ya da organ naklinde kullanılan bağışıklık bastırıcı ilaçlar alanlarda (yani bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde) PCP adlı bir akciğer enfeksiyonu oluşmakta, kimilerinde de yine aynı biçimde seyrek görülen damar kökenli bir deri kanseri olan Kaposi sarkomu ortaya çıkmaktadır. Bazı hastalarda da uzmanların ARC olarak adlandırdıkları bir belirtiler bütünü gözlenmektedir. Bu belirtiler zayıflama, bitkinlik, gece terlemeleri, lenf bezlerinde şişme, ateş ve ishaldir. Ayrıca ağız ve cinsel organlarda aft benzeri yaralar ve ağızda mantar enfeksiyonlarına rastlanmaktadır. Virüs beyin hücrelerini etkilediğinde de unutkanlık, konuşma bozukluğu, bunama, titreme ve havalelere neden olabilmektedir.