XXI. yüzyılın insanı, ‘‘yorgun’’ doğuyor. Bezmiş bir ruh hâli ile ömrünü tüketiyor.
Canı sıkkın. Etrafına bakıyor. Toplum sanki ona ayna tutmuş gibi.
Yüzler asık, kaygılı…
Bırakınız, yarın endişesini, gününden memnun değil.
“Bir an önce bu çile bitse de… “diye iç geçiriyor beşer.
Mim Kemal Öke
Mesele para değil. Zenginlik/fakirlik de değil. İçimiz daralıyor.
Bir şey yapmak istemiyoruz. Kozamıza çekiliyoruz. Asosyal oluyoruz.
Oysa ki, bir nimet olan hayat böyle mi geçirilmeli? Metal yorgunluğu, tükenmişlik sendromu ve depresyon/melankoli esir almış ruhumuzu…
Dirilmek, ferahlamak istiyoruz. Mecâlimiz kalmamış. Ayaklarımızın üzerinde duramıyoruz. İşte, bu eşiğe gelenler için koca Mevlana sesleniyor…
Ah, der, Cenab-ı Pîr, ‘‘Ne olur sen de benim gibi aşık olsaydın!’’
Formülü veriyor. Manevi vitaminin ne olduğunu hatırlatıyor bizlere. Bırak diyor, hekimlere başvurmayı… Benim eczaneme koş, gel. ‘‘Hekimler bir an şu derdi -ilahi aşkı- tatsalardı, kitaplarını yırtarlardı.’’ Allah’ı hatırla. Onu yüreğine çek. Onun sevgisiyle doldur, gönlünü. O zaman: ‘‘ (Karamsarlık) bulutunun altından çıktınız mı hepiniz de dolunay haline gelirsiniz.’’ Pırıl pırıl parlayıp, etrafınıza hayat verirsiniz. ‘‘Aşk ile aşkta ‘‘öldünüz’’ mü, sanki sonsuza dek yaşayacakmış gibi dirilirsiniz.’’
Güzel kıyafet giyerek kendimizi mutlu kılabileceğimizi düşünürüz. Kısmen doğrudur.
Ama, kalbiniz parçalı bulutlu ise üstünüze ne giyseniz, çehreniz hâlâ gam ve kederinizi yansıtmaya devam eder. Zaten o ruh hali ile giyinmek bile istemezsiniz. Beden, eğer içindeki ruh ferah/felah bulmuşsa bir başka güzel gözükür. Beden, ruhunuzu taşıyan elbisedir. Onu nurlandırmak düşer size. Hz. Mevlana, Divan-ı Kebir’inde buna ‘‘beylik elbisesi’’ diyor.
Ve gel, diyor, bize.
Seni nasıl mutlu kılarız, göreceksin. ‘‘Gel, gel ki bizim gibi bir dost bulamazsın, sen; iki dünyada da nerde bizim gibi gönüller alan güzel?’’ ‘‘Seni yaratanın şifa yurduna gel; o hekimden hiçbir hasta çekinip kaçınamaz.’’ O hekim, Hz. Mevlana’dır; onun gibi olanlardır; varisleridir. Mesela, Mehmet Dumlu Kütahyevi Hoca öyleydi. Bana musikiyi, aşkı öğretendi. ‘‘Azizim, sultanım’’ derdik, ona. Mustafa Ceceli’nin şu yeni ‘‘Aşk İçin Gelmişiz’’ albümündeki ikinci parça ‘‘Sultanım’’ o gönlü-sesi güzel Zara Hanım tarafından yazılmıştı.
Dinledikçe ağlıyorum.
Ağladıkça diriliyorum.
Size de tavsiye ederim.