İlahiyatla ilgisi olmayan pek çok alim, Türk olsun olmasın devamlı bir şekilde ‘su’daki ‘mucize’den bahsetmekte…
Doktorlar, diyetisyenler, kısacası sağlıklı beslenme uzmanlarının da vurguladığı; hep suyun hayatımızdaki vazgeçilmez önemidir.
Dünyamızın çoğu su!.. İnsan vücudunun çoğu da su!.. Ama hepsi aynı su değil tabii ki!
Su var, su var… Sadece nehir, okyanus, idrar, Kevser vs. gibi likit bol. Ama evsaf farklılaşabiliyor.
Öz ‘‘aynı’”, ne var ki etkilendikleri mecradan ya kirleniyorlar, ya temizleniyorlar.
Yıkanmanın dışsal boyutu var.
İçe (maneviyata) yönelik kısmı da var.
Hz. Mevlana’nın şaheseri Mesnevi’ye göz attığınızda o kadar çok sudan söz ettiğini görürsünüz ki, size de bu okumaya girişmenizi tavsiye ederim. Su’yun ‘‘sırrını’’ (esrarını) anlamak açısından yararlı olacaktır, sizlere.
Konu uzun, yerimiz dar. O nedenle burada sadece ‘‘nehirler’’den konuya girelim, derim.
Hani bir ilahi vardır. Yunus Emre mübarek, ‘‘Şol cennetin ırmakları/ Akar Allah Allah deyu…’’ der ya; oradan hareketle kolları sıvayalım, abdest alırcasına su ile tanış olalım, görüşelim.
Meseleye Kitab-ı Mübin’in Beyyine Sure-i Şerife’sinden girelim: ‘‘Takva sahipleri için, içinde temelli ve sonsuza dek kalacakları, altlarından / içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. (98/8)’’
Yine yüce kitabımızda o cennet için, ‘‘Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. (Muhammed 47/15)’’ diye yazılmıştır.
Dört ırmak… Su, süt, şarap ve bal…
(Bu şarap, şarab-ı tahura’dır, alkollü içecek değil!) Mecazi manada zikredilmiş olmalıdırlar.
Hakikati, gaybı Allah bilir elbette. Ne var ki bu ayetleri batınî (yani tasavvufi) mercekten yorumlayan gönül insanları, ol mürşitler; ‘‘şol cennetin ırmakları’’nı bakın nasıl tavsif ve tarif etmişlerdir:
Su ırmağından amaç, ledünnî ilimdir. Yani, tasavvuf. Bu ırmak, inananların ezeli ve ebedi hayatlarına can katar, onları taklitten ve şüpheden uzak tutar.
Süt ırmağıyla kastedilen, inananlarda oluşturduğu ilahi cezbedir.
Şarap ırmağı ilahi aşka karşılıktır. Muhabbetullahtır. Allah sevdasıdır, insanın maddesini alıp götüren, sevda yellerini estiren, aşk denizinde yüzdüren vuslat ırmağıdır.
Bal nehri, bal şerbetidir.
Bal ırmağından murat, Peygamber Efendimizin ‘‘Ya Rabb! Bize hakkı, hak olarak göster ve bizi ona tabi olmakla rızıklandır. Batılı da batıl olarak göster ve ondan kaçınmakla bizi rızıklandır.’’ hadis-i şeriflerinde buyurduğu üzere, Hakk ve hakikati ‘‘ayn’el yakin – görmüşçesine bilmek ve anlamaktır’’ ki, bu anlayış tevhidin özünden doğan bilgi nurudur ve o nur Allah’ı görürcesine inancın nurudur (Hüseyin Top’un Mesnevi-i Manevi Şerhi’nden, c. IX, s. 520).
Ve geldik Cenab-ı Pir’e, Hz. Mevlana’ya…
O da bu dört ırmaktan bahseder.
Ve der ki:
‘‘(Bu ırmaklar), Arştan cennete (akar) giderler; onların birazcık (belirtisi de) dünyada görülür.’’ (Beyit no: 18116)
“Cenneti hak edenlerin o alemde bulacakları nimetleri Cenab-ı Hak, şefkati dolayısıyla bu dünyada da bize -birazcık da olsa- tattırmıştır.” diyor Rumî hazretleri…
‘‘Gerçi bu (dünya) da bu dört ırmak bulaşmıştır. Neden (neye bulaşmıştır?) Yokluk zehrine hazmedilemeyen (acı) zehire (bulaşmıştır).’’ (B. 18117)
Dünyadaki ‘‘cennet’’ geçicidir, bu bir! Nimetler ise ilahi kattaki safiyetini koruyamadıklarından dünyeviliğe bulanmışlardır. Daha doğrusu, insanoğlu Allah’ın bu nimetlerini bencilliği ile kirletmekte mahirdir.
Size canı temiz tutasınız diye vermiştir, siz ise bu canı günahlarla kirletirsiniz!..
Cennetin dört ırmağının yeryüzündeki adreslerine ilişkin ‘‘konum belirlemesi’’ de yapıyor, Hz. Mevlana.
‘‘(Allah Teala), her kadının göğsünü (memesini) süt çeşmesi yaptı; (böylece) çocuklara süt ve beslenme ihsan etti.’’ (B. 18120)
Cennet annelerin ayakları altındadır buyruğunun hükmünü herhalde anlayabildik.
Devam edelim, Mesnevi’ye…
‘‘Şarap (ırmağını) da gamı gidermek, endişeyi def etmek, insanı (cesaretlendirmek) ve cüretlendirmek için üzümden çeşme yaptı.’’ (B.18121)
‘‘Burada şarap ırmağı ilahi aşktır. Bu aşk şarabından içenler cezbetullah ile dünyadan geçerler.’’ deniyor.
Bir beyit daha:
‘‘Hastanın bedenine ilaç olsun diye (Cenab-ı Hakk), bal arısının içini çeşme/ kaynak yapmıştır.’’ (B. 18122)
Gerçek bal şerbeti, hakikati görmektir. Yani, Hakk’ı hak olarak bilmek ve bu gerçeğin zevkiyle safa sürmektir.
İbadetleri ‘‘ihsan’’ ile (sanki Allah’ı görüyormuşçasına) eda edebilmektir.
Balın da ne kadar şifalı olduğunu tekrarlamamıza gerek var mı?
Hele bir de dünyevi olan balın yanı sıra bir de manevi/ Rabbani olan balı ve şerbetini düşünün! Onun lezzetini hayal edin.
Cenab-ı Hak, cennetin aslını / haşmetini kavrayabilesiniz diye sizlere dünyada bazen -küçük ölçekte- misaller takdim etmektedir. Anlayalım da ona göre davranalım, doğru yoldan (sırat-ı müstakim’den) ayrılmayalım diye!..
Beyit 18123: ‘‘Temizlenmek ve içmek için köke, dala ve herkese su verdi.’’ diye söyledikten sonra Hz. Mevlana, bizlere şu nasihati verir:
‘‘Bunlardan, asıllarına doğru iz götürmen (sürmen) için (Allah Teala bunları sana lütfetti. Fakat) ey fuzuli işler müdürü! Sen bu (geçici şeyleri) yeter buldun.’’ (B. 18124)
Maalesef, insanların önünde bu misaller varken onlar bununla yetindiler, hatta bunların sadece maddi / dünyevi boyutuyla ilgilenerek hazımsızlık yaptılar ve obezite ile karınlarını şişirdiler, kalplerini boş bıraktılar. Bu misal âleminden ibret alıp asıl suyun / sütün/ balın kaynağına ulaşmayı düşünmediler. Vah onlara!