Geçmişten Günümüze Muharrem Ayı ve Aşure Günü
Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem, Hz. Peygamber tarafından ‘Allah’ın ayı’ olarak nitelendiren aydır. Savaşmanın haram kılındığı dört aydan biri olan Muharrem ayının 10. günü âşûrâ günüdür. Müslümanların önem verdiği âşûrâ gününün anlamı ve önemi, neler olduğu ve tarihi geçmişi hakkında bilgilerin hepsi bu başlık altında.
Muharrem Ayı Ne Zaman Başlıyor?
Âşûrâ Gününün Tarihi
Hz Peygamber (s.a.s.)’in ramazandan sonraki en faziletli orucun bu ayda tutulan oruç olduğunu ifade etmiştir. Âşûrâ günü ise muharrem ayının içerisinde bir gündür. 2019 yılında Muharrem ayı 31 Ağustos tarihinde başlayacak. Muharrem ayının 10. günü olan âşûrâ günü Diyanet İşleri Başkanlığı 9 Eylül Pazartesi günü olacağını açıkladı.
Muharrem Ayının Faziletleri Nelerdir?
Sözlükte haram kılınan ve kutsal olan anlamındaki muharrem, savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan biridir. Kur’ân-ı Kerim’de muharrem kelimesi ay ismi olarak geçmez ancak saldırıya uğrama durumu hariç savaşın haram olduğu aylardan bahsedilerek bu aylara saygı gösterilmesi emredilmiştir. Hz. Peygamberimiz (s.a.s.), muharrem ayını “Allah’ın ayı” olarak nitelendirmiş ve ramazandan sonraki en faziletli orucun bu ayda tutulan oruç olduğunu söylemiştir.
Hz. Hüseyin ile aile fertlerinin hicri takvime göre 10 Muharrem 61’de (10 Ekim 680) Kerbelâ’da şehit edilmesinden dolayı muharrem ayı başka bir anlam kazanmış, Şia için bu tarih matem günü olmuştur. Günümüzde İran’da muharremin 10. gününde ‘taziye’ adı verilen matem törenleri düzenlenir.
Anadolu’daki Alevi-Bektaşi geleneğinde de muharrem ayrı bir öneme sahiptir. Alevi-Bektaşiler muharrem ayında Hz. Hüseyin ve şehitlerin yasının tutulması amacıyla anma etkinlikleri düzenlenir. Ayrıca muharrem ayının ilk 10 veya 12 günü oruç tutulur. Hz Ömer’in halifeliği döneminde Resûl-i Ekrem’in Mekke’den Medine’ye hicreti İslamiyet’te resmî takvim başlangıcı olarak kabul edilmesiyle hicrî yılın ilk ayı olarak muharrem ayı belirlenmiştir.
Âşûrâ Gününün Önemi ve 8 Önemli Olay
Âşûrâ kelimesi Arapça da on sayısı olan aşr kökünden türemiştir. Âşûrânın menşei hakkında kaynaklar iki noktayı işaret etmektedirler. İlk olarak Âşûrâ, Hz. Mûsâ’nın ve kavmini Firavundan kurtardığı, Yahudilerin oruç tutmakla mükelleftir. Ayrıca Yahudi geleneğine dayanan bir gündür.
Bir diğer görüş de Âşûrâ, Hz. Nûh’tan itibaren Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’te mevcut olan ve Câhiliye Arapları arasında da Hz. İbrâhim’den beri önemli bulunduğundan dolayı oruç tutulan bir gündür. Âşûrâ günü Câhiliye Araplarınca önemli sayılması Hz. Âişe’nin âşûrâ gününde Kâbe örtülerinin değiştirildiğini anlatan rivayeti ile de desteklenmektedir.
Âşûrânın kaynağıyla ilgili bu iki yorum dışında bazı tarih, hadis ve fıkıh kitaplarında yer alan haberler;
- Mûsâ’nın Kızıldenizden geçerek İsrâiloğulları’nı Firavun’un elinden kurtardığı,
- Nûh’un gemisinin Cûdî dağına oturduğu,
- Âdem’in tövbesinin kabul edildiği,
- Yûnus’un balığın karnından çıkarıldığı,
- Mûsâ ve Îsâ’nın doğduğu,
- Süleyman’a mülkün verildiği,
- Dâvûd’un tövbesinin kabul edildiği,
- Peygamber’in geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedileceğine dair kendisine Allah tarafından teminat verildiği ve Mekke’den Medine’ye hicret ettiği gün olarak ifade edilir.
Bu bilgilerin ilmi açıdan doğrulama imkânı olmadığı gibi bir kısmının yanlışlığı da ortadadır. Örneğin Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Mekke’den Medine’ye hicreti 10 muharrem de değil 12 rebîülevvel de gerçekleşmiştir. Bunun dışındaki rivayetleri ise Yahudiliğe dayandığı kabul edilir.
Resul-î Ekrem’in âşûrâ gününde tutulacak orucu Yahudilerden öğrendiğini, fakat aralarının bozulmasından dolay bu orucu tutmayarak ramazan orucunu farz kıldığı öne sürülmüştür. Bu iddia son derece sübjektif bir iddia olduğundan kabul edilemez. Yukarıda da belirtildiği üzere İslamiyet gelmeden önce Arplar âşûrâ gününe önem gösterir ve oruç tutarlardı. Ayrıca Resûl-i Ekrem’in de bu orucu tuttuğunu sahih rivayetlerde göstermektedir.
Âşûrâ Gününün Osmanlıda Din Hayatındaki Yeri
Bütün Müslümanların çeşitli şekillerde kutladığı âşûrâ günü Osmanlı Devleti’nde mezhebi farklılıklardan ötürü yas veya sevinç içerisinde kutlanmıştır. Dönemin tarihçilerinin kaydettiklerine göre, Osmanlılar dönemi boyunca âşûrâ geleneğinde öncülük saraya aitti ve halkında benimsemiş olduğu bir gelenekti. Muharrem ayının 10. günü Topkapı Sarayında hazırlanan âşûrâ saray ahalisine ve halka dağıtılması gelenek haline gelmiştir.
Topkapı Sarayındaki hazırlıkların yanı sıra, padişahın kızları da kendi saraylarında âşûrâ pişirerek halka ve yoksullara dağıtılırdı. Diğer taraftan vakıflar bulundukları bölgelerde ve halkta evlerinde bu geleneği devam ettirmişlerdir.
Âşûrâ günü, hem manevi açıdan hem de geleneksel olarak Müslüman coğrafyasında benimsenmiş ve yüzyıllardır süregelen önem verilen bir gündür. Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen âşûrâ günü, dini ve sosyal hayattaki canlılığını korumaktadır.