Derdimi anlatmaya yetmiyor lisan,
Esaret altında köle, Müslüman
Bak bülbüller susmuş mahalle perişan,
Bayramsa bayramınız mübarek olsun…
Bayramlar, ulusların ve dinlerin toplu sevinç, mutluluk ve ortak kutlama vesilesi olarak kabul edilen zamanlardır. Dinimizde Ramazan ve Kurban Bayramı olmak üzere iki bayram vardır. Ramazan ayının hem toplumsal hem de ruhsal zenginliği günleri sayılı olduğu için hızla akıp gider, insanlığa ve bireylere ayrı ayrı müjde olan bayrama yaklaşmaktadır.
Ramazan ayı oruçla, Kur’an-ı Kerim’le ve infakla zenginleşen bir aydır. Çünkü Hak Teala bize Bakara suresi 135. ayette şöyle tarif ediyor: “Ramazan ayı insanlara yol gösterici doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyleyse kim bu aya kavuşursa Oruç tutsun”. Ayetten iki önemli hükmü açıkça anlıyoruz; Kur’an-ı Kerim’le buluşma ve onu anlamak ve bu yapabilmek için oruçlu olmak…
Allah bu ayda gündelik hayatımızda yer etmiş bazı eylemleri yasaklayarak ruhumuzun yeni bir boyuta geçmesini, farklı bir tür tinsel zenginliği yaşamamızı istiyor; kişisel bir tecrübe olan orucu Kur’an ile desteklememizi ve ruh dünyamızı zenginleştirmemizi buyuruyor. Ruhu sonsuz olarak yaşayacağı öbür âlemle Kur’an aracılığı ile ilişki kuran insan Allah’ın kelamında emrettiği infak için yollar aramaya başlıyor, biliyor ve Kur’an ile tecrübe ediyor ki sonsuz âlemdeki cennetin kapıları infak ile açılır. Bu nedenledir ki bütün Müslümanlar Hz. Peygamber’e benzemeye çalışır, elinde avucunda ne varsa paylaşmaya koşar. Çünkü Müslümanlar Hz. Abbas (r. a.) tarafından rivayet edilen şu hadisi bilirler: “(Müslüman) Hayır konusunda esmesi hiçbir engele uğramayan rüzgarlardan daha cömert olur, esen rüzgar gibi cömertliği herkes için umumi ve süratli olurdu”. Ramazan ve Bayram bizler için vermekle ve anlamakla ilgilidir; Allah Resulüne “Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye sorulunca “Ramazan ayında verilen sadaka” buyurmuştu (Tirmızi, Zekat, 28). Yani, toplumsal bir ibadet olan Ramazan orucunu infak ederek ve Kur’an-ı Kerim okuyarak süsleyen Müslüman, ahlakını da kitabımızla süslemiş olur; Rabbinin emirlerine karşı daha dikkatli, kul hakkı konusunda daha hassas davranır. Çünkü Peygamberimiz; “Oruç kalkandır, biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin, şayet biri kendisine söver yahut çatarsa ‘Ben oruçluyum’ desin” buyuruyor (Buhari, Sahih-i Buhari, 9).
Ramazan ayını buyrulduğu gibi geçiren Müslüman, Şevval’in ilk gününü bayram olarak karşılar, ilahi temizliğe namzet olan insan artık bunu başarmış olarak bayramına kavuşur. Topluca, ümmetin kurtuluşuna ve cennetle müjdelenmesine duyulan sevinç ve mutluluk içinde Bayram namazı kılınır, o namazda tekbirler artırılır. Bütün dünyaya, semaya, arza hep birlikte Allah-u Ekber! diye haykırılarak yeni gün muştulanır. Müminler birbirlerini tebrik eder, ziyaret eder, hal hatır sorarlar; kısacası insanı insan yapan toplumsal değerler ve birliktelik pekiştirilir.
Şair demiş ya hani,
Bayramım imdi,
Yar ile bayram ederler
Şimdi
Bayramı bayram yapan yar ile olmaktır, birbirine yar olamayan ümmetin bayramı bayram olur mu bilemem. Müslümanlar acı, kan ve gözyaşı içindeyken, Filistin ve Arakan kan ağlarken bayramlarda içimiz buruk, kalbimizin bir köşesi hep sızlıyor.
Onarılmaz yaralar merhem beklerken
Ayasofya mahkum feryad ederken
Kudüs boynu bükük mahzun beklerken
Bayramsa bayramınız mübarek olsun
Belki ümmet olarak bayram gibi bayram yapamayacağız ama kendi küçük mutluluklarımızla acılarımıza merhem bulmaya çalışırken, akan kanın durması için hem çabalamaya, hem de dua etmeye büyük ihtiyacımız var. Rabbim bizlere ümmetin büyük bir aile olarak gerçek bayramları yaşadığı güzel günler göstersin, bizlere de idrak ve anlayış nasip etsin.
Bayramınız mübarek olsun…
Nursen Turgut