Çoğunlukla helal dendiğinde aklımıza gelen ilk şey gıda olur, ama helal sektörü yalnızca yiyecekten oluşmuyor. Finanstan turizme hayatın her alanında aradığımız şeyin helal olanını bulmak mümkün, Aysha Dergi bu ay beslenme başta olmak üzere bütünüyle helal ürünleri ve sektörleri mercek altına alıyor.
Helal Ürün aslında her Müslümanın bilincinde olduğu bir tüketim alışkanlığı… Bu konuda “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların tayyib olanlarından yiyin; eğer sadece O’na kulluk ediyorsanız, Allah’a şükredin. O’na karşı diliniz, bedeniniz ve malınızla, kulluk borcunuz olan şükrü yerine getirin”[1] ayeti gibi, sınırları belirten pek çok ayet ve uygulamayı bize öğreten hadis var. Yalnıza yiyecek değil, bedenimizle, malımızla ilişkili olan her şeyi helal tüketmek zorundayız.
SADECE HELAL ÜRÜNLER TÜKETMEK MÜMKÜN MÜ?
Bu yıl beşincisi düzenlenen Helal Expo Fuarı “İslami Finans”, “Helal Gıda Endüstrisi”, “İslami Turizm”, “Hac ve Umre”, “Helal Tıp, Ecza ve Kimya”, “İslami Yaşam ve Helal Tekstil” başlıklı konferanslar ve çalıştaylar ile helal sektörünü bir araya getirdi. Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımı ve himayesi ile aralık ayında gerçekleşen Dünya Helal Zirvesi İstanbul, Ticaret Geliştirme İslam Merkezi (ICDT), İslam Ülkeleri Standartları ve Metroloji Enstitüsü (SMIIC) ve ‘Discover Events’ işbirliği ile helal sektörünü ağırlayarak Türkiye’nin bu alanda lokomotif bir ülke olmasını sağlıyor aslında. Helal ürünlerin tümünün arkasında devasa bir endüstri var aslında, know-how ile başlayan üretim süreci teorik bilgi ile destekleniyor. Bu bakımdan tüketicilerin talepleri ve bilgi düzeyi sektörün büyümesini sağlayacak en önemli etken. Çünkü bütün ürünlerde olduğu gibi helal ürünlerde de arz talep meselesi daha kaliteli işler yapılmasını sağlarken, ücretlerin düşmesini, daha yaygın ulaşımının olmasını da sağlıyor. Bir Müslüman olarak helal ürün tüketmemiz gerektiğini biliyoruz da, hangi alanlarda helal ürünlere güvenebiliriz, üretim ve sertifikalandırma süreci nedir, bütün bu sektörün arkasındaki bilgi nasıl üretiliyor gibi soruları da sormamız gerektiğini es geçebiliyoruz. Oysa bütün bunlar günlük tüketimimizin belkemiğini oluşturuyor.
YEDİĞİMİZ İÇTİĞİMİZ HELAL Mİ?
Endüstri Devrimi ve devamında gelen bilimsel gelişmelerin bizi helal gıda açısından ilgilendiren iki sonucu oldu. Tıptaki gelişmeler sayesinde artan nüfus ve bu nüfusun beslenmesi sorunu belki de bu tür ilaçların kullanılmasını zorunlu hale getirdi, belli bir tarımsal alandan alınan ürünün on yıllık ortalaması bu tür tarım ilaçları sayesinde %150 artırıldı. Bir diğer sonuç olan “gıdanın kimyasallaşması”; yediğimiz ürünlerin fabrikalarda üretilir olması, dolayısıyla pakete girmesi yediklerimizin içeriğini geri dönüşü olmayacak şekilde değiştirdi. Üretimi artırmak ve ürünün raf ömrünü uzatmak fabrikaların rekabet edebilmesi için zorunluluk haline geldi. Biz tüketiciler de zaman içinde etiket okumayı öğrendik. Yediklerimizin içinde ne olduğunu öğrenmek bir zorunluluk haline geldi. Bu noktada helal gıda sertifikaları giriyor devreye.
Pew Araştırma Merkezi Din Ve Kamu Hayatı Forumu’nun “Müslüman Nüfusunun Geleceği 2030 Öngörüsü” raporunda şu an %20 civarında olan Müslüman nüfusun 2030 yılında %26,4 lük paya sahip olacağı belirtilmektedir. Bu da helal gıda konusunda yapılacak her çalışmanın dünya çapında nasıl bir önem taşıdığını görmemiz için yeterli. Ancak helal gıda konusundaki hassasiyet sadece Müslümanlara ait değil, The Guardian’da yayınlanan bir makaleye göre dünya çapında, özellikle Avrupa ve Amerika’da helal gıda sertifikalı ürünlere her inanıştan ve milletten insanın gösterdiği bir rağbet söz konusu. Çünkü at eti kullanılması, üretim bandının temizliğine güvenilmemesi gibi sebepler marketlerde daha çok helal gıda sertifikalı ürün bulabilmesini sağlıyor. İngiltere’de hizmet veren Imarat Consultants adlı danışmanlık şirketinin strateji uzmanı Abdalhamid Evans’a göre helal gıda doğru pazarlanır ve tasarlanırsa dünya genelinde daha çok alıcı bulabilir. Helal artık zor bulunan bir tercih değil, ana akım bir özellik haline gelmeye başladı. Ayrıca hayvanların açı çektirilmeden öldürülmesi ve bütün kanın akıtılması zorunluluğu hayvan hakları savunucuları tarafından da doğru bulunan uygulamalar.
Bir ürününün helal gıda sertifikası alabilmesi için çiftlikten çatala tümüyle İslâmî kurallara uygun olarak hazırlanmış olması gerekir. Daha geniş bir açıklamayla Helal Gıda; bitkisel, hayvansal, kimyasal ya da mikrobiyal kaynaklı olsun, gıda ürünlerinin; hammadde, işlem yardımcı maddeleri, bileşenleri, katkı maddeleri, işleme metodları, işletme koşulları ve dahi ambalajlarının İslâmî kurallara uygunluğunun ifadesidir. Yasaklanmış olan şeyleri hepimiz bir çırpıda hepimiz sayabiliriz; uygun kesilmemiş hayvan ve domuz eti, kan ve necaset bulaşmış olan yiyecekler, alkol… Bunlara ek olarak zaman zaman haber bültenlerinde bizi dehşete düşüren eti karıştırılmış sucuklar, içine ilaç zerk edilmiş etler, kabul edilemeyecek pislikte üretim alanları veya mezbahalar gibi istenmeyen durumlarda bir ürünün helal gıda sertifikası almasını imkansızlaştırıyor.
Elbette doğru kesilen her et helal gıda sertifikası alamıyor. Helal gıda sertifikasyon süreci neredeyse prematüre sayılabilecek kadar yeni hem ülkemizde hem de dünyada. Birçok sivil toplum kuruluşu, dernek veya şirket helal gıda standardizasyonu ve sertifikasyonu çalışmaları yürütüyor, öte yandan uluslararası birçok firma ve kalite kontrol kuruluşu sertifikasyon yapabiliyor.
SERTİFİKA ALMAK KOLAY DEĞİL…
Helal gıda sertifikası dendiğinde belki de kuruluşlar tarafından verildiği ve para karşılığı alınabildiği için herkesin aklında bir takım sorular oluşuyor, tıpkı organik ürün sertifikası gibi. Ancak helal gıda sertifikası alabilmek zannedildiği kadar olay ya da basit değil. Akredite belgelendirmenin sertifikalandırma kriterlerine bakıldığında bütün kurumlardan alınacak helal gıda sertifikasının sadece “helal-haram” ölçütlerini değil, temizlik-hijyen” , “üretim” , “depolama” , ambalajlama” , “dağıtım” , “sağlık” , “beslenme” , “tedavi” gibi pek çok hususu kapsama alanına aldığı, bu niteliğiyle İslami inanç esaslarının ve bütün insani ölçütlerin esas alındığını görüyoruz. Gimdes, IFC Global, Hayat Online, IFANCA gibi özel kurumlar veya Tübitak gibi yarı özerk kurumlar sertifika vermenin yanı sıra eğitim gibi önemli bir misyon da üstleniyorlar. Üretici sertifika için başvurduğu andan itibaren bütün üretim bandını temiz tutabilmek adına bir takım eğitimlerden geçiyor, gereli şartları yerine getirebilmek adına aslında önce bilinçlenmiş oluyor. Elbette gıda üretiminde hijyen kuralları uluslar arası standartlara bağlanmış, yasal metinlerle desteklenmiş durumda; ama İslami İnanç kuralları hususunda kriterlerin bu kurumlar sayesinde yeni yeni globalleştiğini söylemek mümkün.
MUTFAĞINIZA SOKMADIĞINIZ ÜRÜNÜ MAKYAJ ÇANTANIZA DA SOKMAYIN
Son zamanlarda belki de yaz boyu acısını çektiğimiz küresel ısınma sayesinde ekolojik olarak yaygın bir bilinç gelişti. Her türlü ürünlerde organik ve vegan etiketine sıklıkla rastlıyoruz, ama o kadar da sık rastlamadığımız bir etiket daha var, o “helal” etiketi. Helal kozmetik ürünlerine yükselen bir talep var, Grand View Research şirketinin 2015 yılında yaptığı araştırmaya göre helal kozmetik ürünlerinin küresel pazar içindeki değeri 16.32 milyon doları aşmış durumda ve 2025 yılına kadar 52.02 milyon dolar olması öngörülüyor. Bu ani yükselişin sebebi nedir? Acaba helal ürün pazarı geçici bir heves midir? Peki, hangi ürünler helal sertifikası almaya hak kazanabilir? Kozmetik sektörünün helal ürünlere bakışı nedir?
Aslında helal ürünler için heves kelimesini kullanmak bile bu ürünlerin alıcılarına bir tür hakaret çünkü güzellik sektöründe uzun süredir var olan bir açığı kapatıyor helal sertifikalı ürünler. Müslümanlar dünya nüfusunun yüzde 23’ünün oluşturuyorlar ve Pew Araştırma Şirketi’nin varsayımına göre genç kesim tüketim konusunda daha bilinçli. Hatta Müslüman kadınlar helal sertifika konusunda o kadar talepkar ki ülkemize birçok firma yurt dışından ürünler ithal ediyor, ortada artık daha çok etiket dolaşıyor. Peki, nedir helal kozmetik?
Helal terimi kozmetik ürünlerde kullanıldığında basitçe kullanılan hammaddenin ve bütün üretiminin İslami kurallara uygun olması anlamına geliyor. Haram olarak nitelenen maddelerin herhangi birinin üretimin hiç bir aşamasında kullanılmıyor olması gerekiyor. Kozmetiklerle ilgili aklımızda tutmamız gereken en önemli şey şu: bütün ürünler bölgesel olarak uygulansa bile insan teni vücudun en büyük ve en emici organıdır – Gwenthy Paltrow ve doğa güzelliği savunan diğer insanların hatırlattığı gibi- dolayısıyla her elimize geçeni duraksamadan kullanıyor oluşumuz endişe verici. Bu nedenle biz Müslüman kadınlar ana akım makyaj malzemelerine alternatif aramakta haklılar. Bu talebe cevap olarak Müslüman ülkeler sertifika alma prosedürleri geliştiriyorlar, mesela Malezya Helal Kozmetik Standardı MS 2200:2008 veya ülkemizdeki TSE’nin, ‘Helal Kozmetik Standardı’ gibi.
Tabi bu arada şunu da akılda tutmak lazım; birçok kullanıcı vegan ürünlerle helal sertifikalı ürünleri birbirine karıştırıyor. Vegan ürünler haram hayvanlardan parça içeremez ama alkol içerebilir. Aynı şekilde helal sertifikalı ürünler sürdürebilirliği önemseyen markalar için etik olmayabilir çünkü silikon temelli polimerler, dimerikone veya metekon gibi maddeler kullanıldığında helal sertifikası alınabilir.
YÜKSELEN DEĞER HELAL TURİZM
Uluslararası Araştırma Şirketi Crescent Rating’in yaptığı araştırmaya göre, geçen yıl Müslümanlar seyahatlerinde (hac ve umre hariç) 160 milyar dolar harcamış. Araştırmada Müslümanların yüzde 51’i helal turizm olanaklarını kullanmak istediklerini belirtmiş. Dünya turizm endüstrisinin yıllık hacmi 1 trilyon 100 milyar dolar. Müslüman turist potansiyeli turizm endüstrisinin yüzde 15’ini kapsamaktadır. Bu oranın yüzde 51’lik kısmının helal turizm alıcısı olduğunu varsayarak, helal turizm pazarının 2014’de turizm endüstrisinin yaklaşık yüzde 7,5’luk payını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu da yaklaşık 82 milyar dolarlık bir pazar anlamına geliyor.
Dünya genelinde birçok merkez helal turizm konusunda önemli atılımlar yapıyor. Bugün Türkiye’nin öncü konumda olduğu sektörde Birleşik Arap Emirlikleri, Malezya ve Bangladeş gibi Müslüman ülkeler de oldukça iddialı. Turizmde helal anlayışının yerleşmesi çok da eskilere dayanmıyor aslında, birçok üründe olduğu gibi Müslümanların kendilerini birer tüketici olarak talep eden taraf olarak konumlandırması veya sektörün üreticisi konumuna geçmesi 90’lı yılların sonuna rastlıyor. Helal turizm her şeyden önce bir mahremiyet bilincine dayanıyor. Kadın ve erkeklerin tatil yaparken dini hassasiyetlerine dikkat ederek eğlenebilmelerine olanak sağlayacak mimari ve organizasyonel düzenleme gerekiyor. Ayrıca, haram olan yiyecek ve içeceklerin mekanda yer almaması, turlar ve planlarda namaz saatlerine dikkat edilmesi, kolay ulaşılabilecek mescitlerin varlığı bir mekanın helal turizm kapsamında değerlendirilmesini sağlayacak temel etmenler.
Son yıllarda hem dünyada hem Türkiye’de özellikle deniz turizminde helal sektör ciddi bir ivme kazandı. Kadınların denizden veya havuzdan daha rahat faydalanabilmeleri için yeni düzenlemeler yapan ve lüks hizmetler de sunabilen oteller dikkat çekiyor. Yurt dışında özellikle tropik kuşakta yer alan ada-köylere kurulan tesisler aile mahremiyetini sağlamak konusunda dikkat çekiyor. Helalbooking.com gibi sitelerde birçok helal tatil olanağı kurmak mümkün, korunaklı havuzlu villalardan kadınlara özel yüzme havuzu olan 5 yıldızlı otellere seçenekler her bütçe ve tercihe uygun.
PARANIN HELAL YÖNETİMİ: HELAL FİNANS
Helal tüketim dendiğinde akla gelmeyen, belki gözden kaçan en önemli konulardan birisi helal finans meselesi. Kullanılan paranın temiz olmaması ne yazık ki tüketilen şey helal olsa bile dini açıdan bir tür şaibeye yol açıyor. Faizsiz, bir diğer değişle helal bankacılığın İslam ülkelerinde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkması aşağı yukarı 1970’li yıllara, petrol krizi ile ortaya çıkmış, İslam Kalkınma Bankası ile İslami usullerde bir finans siteminin temelleri atılmıştır. Global ekonomik sistem gereği bir şirketin varlığını sürdürebilecek kapitali her zaman elinde bulundurabilmesi mümkün olmadığı için bir finans kurumu ile çalışmak zorunluluğu olduğundan faizsiz finans kurumları Müslümanlar tarafından büyük bir ilgi görüyor. Başta diyanet olmak dini otoritelerin fetva ve sınırlamalarıyla ayakta duran helal finans kurumları ile ilgili çeşitli kriterler mevcut.
Katılım bankaları Bakanlar Kurulu Kararına istinaden kurulup Bankalar Kanunu’na uygun olarak faaliyet göstererek 24 yılı aşan bir süredir yastık altı paraların ekonomiye kazandırılması konusunda önemli işlevler üstleniyorlar. Bir nevi risk sermayesi kuruluşu niteliğinde olan bankalar, Müslümanların faiz sistemine olan çekingenliği nedeniyle yastık altında tuttukları paraların sanayinin ihtiyaç duyduğu hammadde, mamul madde ve yatırım mallarının temininde kullanılmak üzere sisteme sunulması anlamına da geliyor.
Bahsedilen sistemdeki katılım bankacılığı terimi Katılım bankacılığı, faizsizlik prensiplerine göre çalışan, bu prensiplere uygun her türlü bankacılık faaliyetlerini gerçekleştiren, kar ve zarara katılma esasına göre fon toplayıp, ticaret, ortaklık ve finansal kiralama yöntemleriyle fon kullandıran bir bankacılık modelidir. İsimlerindeki “katılım” sözcüğü yapılan bankacılık türünün kar ve zarara katılma prensibine dayalı bir bankacılık olduğunu ifade etmek için kullanılır. Bu bankalar, tasarruf sahiplerinden topladıkları fonları, faizsiz finansman prensipleri dahilinde ticaret ve sanayide değerlendirerek, oluşan kâr veya zararı tasarruf sahipleriyle paylaşırlar. TL, USD ve EUR bazında vadeli hesaplarda toplanan fonlar, kurumsal finansman desteği, bireysel finansman desteği, finansal kiralama, kâr veya zarar ortaklığı yöntemleriyle değerlendirilir.
Faizsiz Bankacılığın helal kazanca dönüşmesini sağlayan en önemli özelliklerinden birisi Bu bankalarda, her türlü bankacılık işlemlerinde faiz ve belirsizlik ihtiva eden, aşırı riskli ve spekülatif işlemlere yer verilmez. Alkollü içecek, silah ve tütün ürünleri gibi toplum için zararlı bulunan konularda bankacılık işlemi yapılmaz. Katılım Bankacılığının faizsiz olmasının ve helal fetvası almasını sağlayan şey fon toplarken kar ve zarara katılma esasına göre fon kabul edilmesi ve müşteriye “sabit bir getiri” taahhüt etmemesidir. Fon kullandırırken nakit kredi vermeyip, “müşterinin ihtiyaç duyduğu malı satıcıdan peşin alıp kendisine vadeli satmak, kiralamak veya iş sahibiyle proje bazında ortaklık oluşturmak aslında bu ekonomik sistem içinde kazancın faizle bulaşmadan artmasını sağlamak için bulunmuş bir çözüm.
Emine Merve Şerbetçi
[1] Bakara 127. Ayet