Çocukluk döneminde yaşananlar hayat boyu etkisini devam ettirirler. İlk arkadaşlar, ilk seyahatler, yakın akraba ilişkileri unutulmazlar. Bunun gibi ilk camii ziyareti, ilk namaz, ilk oruç da unutulmaz.
Klinik Psikoloji Bilim Uzmanı / Yazar
R. Berin Tuncel
Yaklaşan Ramazan ayı, hepimiz için sabrı ve şükrü, birliği, beraberliği, yardımlaşmayı daha canlı, daha güçlü hale getirecek ve çocuklarımız da bu ortamdan nasiplenecek. Fakat, sık sık mahyalarda, iftar programlarında, dergilerde görmeye alışık olduğumuz temalardan bahsetmeyeceğim size. Kelimelerle ifade edilmesi son derece güç olan bir alana girip, dikkatlerinizi görünenin ötesine vermenizi isteyeceğim.
Hatırlayın, yaklaşık 3-4 yaşındaydınız. Üstelik o yıllarda, beyin ve dil gelişiminiz bu yıllarda doğan çocuklarınki kadar hızlı değildi. Çünkü bu kadar çok uyaran almıyordunuz. Yani yaşadıklarınızı anlamlandıracak ve ifade edecek niteliğe belki de henüz gelmemiştiniz.
Anlamak için çabalıyordunuz. Olan biten pek çok şey vardı. Biri vardı mesela, Ramazandı adı. Bir adam mıydı? O gelecek diye her yanı bir coşku sarardı.
Yaptığı yemekleri en çok sevdiğiniz kişi kimdi? Annenizden sonra? Teyzeniz? Komşunuz? Sahura kalktığınızda yüzünüzü yıkamak zorunda olmasanız, güzel olmaz mıydı? Bayramlık alınmadan önceki gün uyku tutmuş muydu sizi? El öpmek için sıraya girmek zor gelir miydi? Çocukları anlamak için yapmamız gereken şeylerden biri, kendi çocukluğumuzla temasa geçmektir. Heyecanlarımızı, korkularımızı, sevinçlerimizi hatırlamak, bizi güçlü ve zayıf hissettiren şeylerin farkına varmaktır. Böylece çocukluk dilimiz çözülmeye başlar ve çocuklarımızla kurduğumuz iletişim dili de dönüşür.
Ramazan ayı ve bizde uyandırdığı duyguları bugün nasıl ifade ederiz? Kelimeler, o günlerde yeterince sahip olamadığımız kelimeler, bugün yardımımıza yetişirler mi? Geçmiş zamanların çocukları ile bugünün çocukları arasındaki fark her geçen gün artarken, değişmeyen, paylaşılabilecek neler olabilir?
Aslında sizi, o ilk tekne orucunun iftarındaki heyecanınıza davet ederken, “deneyim” ve “ifadeler” arasındaki farkı fark etmeyeydi davetim. Çünkü çocukluk, sözlerden çok daha fazla; deneyimdir!..
Deneyim, her insanın kendine has süreçlerinden etkilenir. Her insan biriciktir, benzersizdir. Çocuk dünyası bu biricikliğin en yoğun hissedildiği dünyadır. Hissedildiği ama ifade edilemediği, ifade etmek için renklere, notalara, kuma ve sayısız kanala ihtiyaç duyulan bir evredir. Bunun bilinmesi, çocuklarımıza dini nasıl anlatmalıyız sorusuna verilecek cevap için gereklidir.
Ramazanı, bir caminin bir çocuğun içindeki karşılığını, ‘verme’nin ne demek olduğunu, görünmeyen Yüce bir güçten ‘isteme’nin ne olduğunu anlayabilmek için, bu evrenin özelliklerini bilmek gerekir.
Ebeveynlerin, ‘çocuklarının kendilerinin sözünü neden dinlemedikleri’ yönündeki sorularının cevabı da buradadır. Çocuklar, gözlemlerler. Sözle değil, örnek davranışlarla değişirler.
Tasavvuf eğitimi, nefs terbiyesi, hâl eğitimidir. Geleneğimizde eğitim, sözlerden öte, gözlerle verilirdi. Ehil insanlar önce yaşarlar, sonra öğrencilerinin yaşamaları için onlara imkanlar sunarlardı. Günümüzde popülerleşen pedagojik yöntemlerden olan Montessori Felsefesi de bu yöntemi benimser ve ‘çocuklarınızın deneyimlemesi için imkan sunun, ve öğrenmesi için bekleyin’ der. Ülkemizde henüz yeni bilinirlik kazanan Nefs Psikolojisi ise, tasavvuf öğretileri ile modern psikolojiyi sentezleyen güncel bir teoridir. Yazımızın temeli, bu kurama dayanmaktadır.
Bu sürecin en sancılı ve zor kısmı ise, yetişkinlerin, çocukları ile böylesi bir ilişki geliştirebilmeleri için ‘kendi duygu ve hâllerine’ yönelik bir ‘farkındalık’ geliştirmeleri gerekliliğidir. Ramazan ayı, sosyal hayatımızda meydana getirdiği pek çok değişikliğin yanı sıra, psikolojik dünyamızda da değişim yaşamamız için vardır. Peygamber Efendimizin, Ramazan ayının son on gününü ‘itikaf’ta geçirmesi, paylaşım ve yardımlaşma kadar önemli olan ‘içe çekilme’ sürecini bize hatırlatır.
Günümüzde, çocuklarımızla beraber geçirdiğimiz zaman dilimlerinin dinginleşmeye, berraklaşmaya ihtiyacı vardır. Modern eğitim yöntemleri ‘performans odaklı’dır ve kültürümüz de ‘performans’a büyük önem verir. Sürekli ‘bir şey yapmak zorunda olma’ duygusu ise yorucudur. Ramazan ayı, çocuklarımızın ‘oruç tutmak zorunda oldukları, iftara gitmek zorunda oldukları’ zaman dilimi olmaktan ziyade, huzur buldukları bir ay olmalıdır. Bu, oruç tutulmaması, ibadet edilmemesi anlamına gelmemelidir. Deneyim ile, ifade arasındaki farktan bahsederken, sizi çocukluğunuza davet ederken, aslında bir yazı ile anlaşılması güç bir noktaya temas ediyoruz. ‘Söylemeyin, olun!’ sırrını kavrayabilmek, çocuklarımızın manevi gelişimi adına atabileceğimiz en önemli adımdır zira…
Bu adımı atmaya niyet ettikten sonra, aile ortamımızda meydana gelecek psikolojik değişimi, bazı etkinliklerle zenginleştirmemiz de mümkün olabilir. Günümüz dünyası, çok çeşitli ve estetik unsurun bir araya geldiği, refah düzeyinin yükseldiği, kutlama ve şölen kültürünün yaygınlaştığı bir dünyadır. İslami hassasiyet taşıyan insanların, bu kültürün bir parçası olarak var olabilmeleri, yine yukarda belirttiğimiz nokta ile ilgilidir. Kişinin içsel farkındalığı, muhatap olduğu imkanlar üzerindeki denetim gücünü belirler. Bu minvalde, israf edilmemesine dikkat edilerek oluşturulan şölen ortamları, çocuklarımızın Ramazan ayının sosyal atmosferini solumaları için de imkan sunar.
Kendisini toplumdan soyutlamadan, milli ve manevi değerleri ile barışık, inançlı bir neslin yetişebilmesi, ancak bu özellikleri taşıyan yetişkinlerin varlığı ile mümkündür. Bu nedenle, çocuklarla ilgili atılacak her adım, içinde mutlaka yetişkinlere yönelik bir adımı da barındırır.
Çocuklarımıza, Ramazan ayının, ‘Allah-u Teala’nın, bizim onu tanımamız için özel fırsatlar yarattığı bir zaman dilimi olduğunu, her Müslümanın bu ayda kendini kontrol etmek için daha çok gayret edip, maddi lezzetlere mesafe koyup, manevi lezzetleri keşfetmek için çalıştığı’ bir dönem olduğunu ifade edebiliriz.
Günümüz çocuklarının en çok ihtiyaç duydukları şeylerden birinin zorluklarla baş etmek ve sabretmek olduğu düşünülürse, bu davranışı üretenlerin de yine bu çocukların ebeveynleri olan bizler olduğumuz düşünülürse, Ramazan ayının bu farkındalığın gelişmesi için eşsiz bir fırsat olduğunu görebiliriz.
Çocuklarla birlikte yapılabilecek bir etkinlik olarak, ‘Ay’ın evreleri etkinliği’ni önerebilirim. Ramazan için tavsiye edilen duaları beraber okuyup, her gün gökyüzüne bakarak ayı beraberce seyredip, çocuklarınıza ayın hangi evrede olduğunu resmetmesini önerebilirsiniz. Bunu bir zorunluluk olarak dayatmamanız, yaptığı resmin ne kadar doğru ve güzel olduğu yönünde bir yorum yapmamanız ise son derece önemli. Burada amacımız, ‘bir deneyimin paylaşılması ve çocukça ifade edilmesi’ sadece. Ramazan bitiminde bu resmi çocuğunuzun odasına veya buzdolabınıza asabilir, bir sevdiğinize bayram hediyesi olarak verebilirsiniz.
İdrak edebildiğimiz nice güzelliğin bizi sarıp sarmaladığı bir Ramazan duası ile…