Doğanın Dengesini Bozuldu, Organik Yaşam Zorlaştı

İstediğiniz kadar gayret edin, günümüzde, organik ve tam doğal beslenme mümkün değil. Bu konunun en çok içinde, en çok doğal, organik yaşam ve ekolojik beslenme gibi şeyleri işleyen olmama rağmen, böyle yaşamayı başaramıyorum. Çünkü mümkün değil…  

 

Ülkemizde tohumların çoğu bozulmuş, topraklar kirlenmiş ve ağır metallerle dolu. Aşırı tarımdan ve aşırı yüksek verim almaktan dolayı topraktaki en kaliteli vitaminler ve antioksidanlar son derece azalmış durumda. Büyük şehirlerde ve yakınlarında tarım alanları kalmadığı ve her yer betonlaştığı için de her şey çok uzaktan geliyor; uzaktan geldiği için de tazeliği, diriliği tartışılır bir durumda oluyor. Yani kısacası kirlenmemiş, koruyucu katkı maddesi olmayan, zararlı tarım ilaçları, parazit ilaçları, mantar ilaçları, antibiyotik, suni gübre, kimyasal katkı olmayan bir tarım ürününe ulaşmak çok zor oldu. Bir de buna GDO’lu, genetiği değiştirilmiş tohumlar eklendi. Yerel tohumlar gitti, yerine de bu GDO’lu tohumlar geldi. Bu genetiği değiştirilmiş gıdalar, organizmalar ve tohumlar ilerde ciddi bir olumsuz geri dönüş yapabilir. Buna kesinlikle karşı çıkan gıda mühendisleri veya tarım uzmanları var ama biz de daha önce görmediğimiz hastalıkları görüyoruz. Meslekte 40 yılı doldurdum ve iki yüz bin hasta bakmışım. 80’li yıllarda görmediğim hastalıkları şimdi görür oldum. Alzheimer, kanser ve alerjik reaksiyonlar o yıllarda bu kadar yaygın değillerdi. Bu da herhalde bir tesadüf değil. Dünyayı, doğayı bozduk… Birçok köy kendi domatesini bile yemiyor…

Şimdi temel gıdalarımıza şöyle bir değinelim. Örneğin kırmızı et diyoruz. Eskiden etler zor pişerdi. Haşlama, sebzeyle mesela kombine edilirdi. Hayvanların eti sertti çünkü koşuyorlardı, doğadalardı, temiz havadalardı, ot yiyorlardı, kekik yiyorlardı, temiz havayı soluyorlardı, güneş ışığını görüyorlardı ama şimdi hayvancılıkta esir hayvanlar yiyoruz. Yani dışarı açık havaya, çimenlere, işte dağlara, kırlara, ovalara, çıkmayan ot, doğal yemi, kekiği, yemeyen… Eskiden tavuklar pişmezdi, iki saat haşlanır, bütün ev daha siz eve yaklaşırken o mis gibi tavuk kokusunu alırdınız. Üstünde iki parmak jöle gibi bütün o bizim için besleyici, sağlamlaştırıcı maddeler dolu olurdu. Çünkü o tavuktu, çünkü o koşuyordu, çiftleşiyordu, solucanları, toprağı, çimenleri gagalıyordu, eşeliyordu, güneş altındaydı. Şimdi on binlerce tavuk üç karışlık yerde, bir tanesi öldüğü zaman diğerleri onu bile gagalar haldeler. Doğru dürüst kanat bile çırpamıyorlar. Doğru dürüst güneş ışığı görmüyorlar.

 

Balıklara gelince… Denizlerimizi kirlettik. Bugün Karadeniz’e tüm Romanya’nın, Ukrayna’nın, Bulgaristan’ın, Rusya’nın lağımı, deterjanı, tüm pisliği akıyor… Karadeniz kapalı bir göl gibi incecik bir çıkış hattı var boğazdan. Dolayısıyla denizin dibi bütün ağır metal ve toksinlerle dolu dolayısıyla balıklar da maalesef artık yüksek oranda ağır metal dolu. Bırakın balığı, midye gibi kabuklular da midyenin görevi deniz dibini filtre etmektir. Bir midye hacminin 1000 misli suyu filtre eder ve bütün deniz dibindeki ağır metalleri pislikleri, toksinleri yoğun olarak içinde barındırır çünkü midye kabuklarını açar akşama kadar o suyun içinden geçip onu filtre eder, deniz dibinin çöpçüsüdür midye. Bakıyorum İstanbul’da herkes midye yiyiyor.

Bakliyatlara bakıyorsunuz, eskiden mercimeği iki üç ay bekletin kurtlanırdı, kelebeklenirdi. Şimdi üç yıl kavanozda hiçbir şey olmadan duruyor neden çünkü çok yüksek oranda radyasyon basılıyor, koruyucu kimyasallar koyuluyor. Kimsenin evinde hiçbir şey kurtlanmıyor artık. Böceklenmiyor, kelebek yapmıyor neden çünkü hiçbiri artık doğal değil. O kadar radyasyon veriliyor ki isterseniz 5 yıl sonra o mercimeği yine yiyebilirsiniz. Ama ne oluyor o maddeyi siz de vücudunuza almış oluyorsunuz.

 

Sebzeler… Eskiden bir tarladan bir ürün alınırdı, üç yıl veya dört yıl ekilir, beşinci yıl nadasa bırakılırdı. Sadece yonca ekilir, toprak güçlenirdi. Şimdi bir yılda üç ürün alınıyor. Dolayısıyla toprakta ne selenyum kaldı, ne doğru dürüst vitamin kaldı, ne antioksidan kaldı. Toprak yorgun ve kimyasal dolu. Dolayısıyla da buğdaydan tutun işte aklınıza gelebilecek bütün yiyecekler, sebzeler, meyveler o kadar çok ilaçlı ki… Kışın domates var eskiden biz kışın domatesi hayal bile edemezdik. Yazın her taraf brokoli, Brüksel lahanası dolu. Her şeyi de mevsiminde yemek lazım. Yoğurt alıyorsunuz. 15 gün gidin tatile, dönün 10 gün sonra yoğurt aynı şekilde mis gibi duruyor. Eskiden bir yoğurt ikinci gün hafif ekşimeye başlar, üç gün sonra tamamen ekşirdi. Ayranlar, yoğurtlar ekşirdi. Çünkü onlar yaşayan bir canlı. İçinde doğal o kültür bakteri florası vardı. Bunlar normal değil.

İngiltere’de yapılan bir araştırma var. GDO’lu tohumlar, fırtınalı havada 37 kilometre uzağa bulaşabiliyorlar. Yani ben İstanbul’da organik yiyip, besleniyorum demek imkansız. İstanbul’da tahminen üçyüz dört yüz binbin kişi sigara içiyordur. En az dört yüz bin kişi kızartma yapıyordur. En az altı yüz yedi yüz bin araba egzoz gazı çıkartıyordur. Organik beslenmeyi unutun.

ORGANİK YAŞAMA YAKIN OLMAK İÇİN…

Ben ne yapıyorum. Genelde organik pazarlar ya da organik ürün satan ve mevsiminde pazarlara gidiyorum. Yeri geldiğinde kebabımı yeri geldiğinde böreğimi yeri geldiğinde de pilavımı yiyorum ama bunları az miktarda yiyorum. Bol egzersiz yaparak, terleyerek ve kasları çalıştırarak toksin atıyorum. Bol zerdeçal tüketerek, kişniş tüketerek, bol kaliteli su içerek, bol Türk kahvesi, yeşil çay, yasemin çayı, mate çayı içerek, yılda iki kere hacamat yaptırarak ve düzenli ozon tedavisi olarak, kiloma dikkat ederek ve egzersiz yapıp, terleyip, toksin atarak ve ruhsal açıdan genelde mutluluk düzeyimi korumaya çalışıp, stresi üstüme yapıştırmamaya gayret ederek de kendimi de organiğe yakın tutmaya çalışıyorum.

Neler yapacaksınız? Bir; mevsim dışı beslenmeyeceksiniz. İki; genelde iyi ve ürün sirkülasyonu yüksek olan tanıdığınız ve bildiğiniz bir manavdan, kasaptan ve marketten alışveriş yapacaksınız. Genelde taze ürünleri ve mevsimdeki ürünleri tercih edeceksiniz. Ekmeğinizi ya evde kendiniz yapacaksınız ya da ekşi mayayla mayalanmış tam tahıllı ekmek tüketeceksiniz yani beyaz ekmek almayacaksınız. Çok iyi bir filtre suyu veya cam damacanada gibi yani bol su içeceksiniz. Yılda mutlaka iki kere hacamat yaptırarak bütün bu biriken ağır metaller, toksinler, hormonlar, kimyasal şeyler onları bedenden bir temizleyeceksiniz. Kiloya dikkat edeceksiniz. Ağır toksinler çünkü göbek bel civarında, yağda emiliyor. Organik pazardan sertifikalı ürünler alıp uygun şekilde tüketeceksiniz. Doğal malzemelerle tarhana yapabilir, turşunuzu evde kurabilirsiniz. Salçanızı domatesinizi kendiniz yapabilirsiniz.

Ender Saraç

@haydrendersarac.com

Dr. Ender Saraç

Türkiye’nin en bilinen doktorlarından biri olan yazarımız Dr. Ender Saraç, Aysha'da sağlıklı yaşam önerileri ile ilgili makaleler ele almaktadır.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

seo