Şafak Yıldızhan
Sevgili okur, bu hafta film – kitap önerilerimle yine sizlerleyim.
Biraz kültür dopingi, memleketin ihtiyacı olan ilk şey. Dünya kitap okuma ortalamasındaki sıramızı söyleyip moral bozmayacağım. Veya neden okumuyoruz? Çocuklarımız bu zevki neden bilmiyor da demeyeceğim. Bu derin konuları belki daha sonra etraflıca konuşuruz. Genel – kültür alanında hali hazırda bir kast sistemi olsa, size birkaç basamak atlatacak önerilerimi paylaşacağım. Şöyle demişken eğer çok küçük bir yerleşim yeri bile olsa bana, ‘’Oralar sende, yönet.’’ deseler; böyle bir sistem kurardım. Bilmeyen konuşamayacak. Kendini bilim – kültür – sanat alanında geliştirmemiş biri herhangi bir görev alamayacak. Çocuklar doğdukları andan itibaren eğitilmeye başlanacak, yeteneğine göre yönlendirilecek vs. İşte bu da böyle bir hayal… (Benim hayallerim de bu türden; öğretmen olmak geleceğin sorumluluğunu da omuzlarınıza yüklüyor.)
İlk olarak filmlerden başlayalım.
SCHINDLER’S LIST
Benim en çok etkilendiğim filmlerden bir tanesi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman bir iş adamı tarafından Polonya’da kurulan fabrikanın işçi alma hikayesi. Ama bu fabrika kar amacı gütmeden sadece insanları kurtarabilmek amacıyla kuruluyor. Orada çalışan 1100 kişinin hayatı kurtuluyor, fabrika silah üretiyormuş gibi gösteriliyor fakat buradan ateşleyebilen bir tek silah dahi çıkmıyor. Dünyanın ne kadar acımasız bir yer olduğunu bir kez daha gözler önüne seren bir başyapıt. Ayrıca gerçek bir hikayeden esinlenilmiş olması da izleyiciyi daha çok etkiliyor. IMDB: 8,9
THE PIANIST
Yine İkinci Dünya Savaşı sırasında ünlü bir piyanistin yaşadığı olayları çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. Zaten film, bu piyanistin anılarını anlattığı aynı adlı kitaptan esinlenerek yaratılmış. Nazi kampından kaçmak isterken yaşadığı zorlu mücadele dram dolu sahneler içeriyor. İzlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. IMDB: 8,5
ESARETİN BEDELİ
Bir Stephen King uyarlaması. Karısını ve karısının sevgilisini öldürmek suçundan yargılanan başarılı bir bankacının hapishanede yaşadığı olayları konu alıyor. Tabi bu hapishane fazlasıyla dehşet dolu. Ama her şeye rağmen çevresine umut veren bu adamın özgürlük mücadelesi, can alıcı sahneleriyle seyirciyle buluşmuş. Bu film insanın yaşama sevincini ne kadar basit şeyler için kaybettiğini, sahip olunan özgürlük nimetinin ne kadar değerli olduğunun hatırlatıyor. Müthiş bir eser. IMDB:9,3
YEŞİL YOL
Devasa görünümlü bir adamın iki küçük kızı öldürme suçundan yargılanmasını ve idama mahkum edilmesini konu alıyor. Fakat bu adam görünüşünün aksine hassas bir kalp taşıyor ve birtakım doğa üstü güçleri var. Hapishanenin başgardiyanıyla aralarında bir diyalog başlıyor. Gerçekten suçlu olup olmadığının araştırılmasıyla film; izleyiciyi dramatik bir hikayenin merkezine koyuyor.
Yeşil yol tekrar tekrar izlenmesi gereken, her izleyişte önyargılarımızın bizi nasıl kör ettiğini anlatan bir film. Merhamet duygusunun ince ince işlendiği dramatik, aynı zamanda verilmek istenen mesajın çok yumuşak bir şekilde izleyiciye verildiği harika bir yapıt. IMDB : 8,5
Evet bu filmler kesinlikle izlenmesi gereken, listelerin en başında yer alan kült filmler. Bu listede olması gereken daha birçok başyapıt var elbette. Tabi daha yakın tarihte çekilen çok iyi filmler de mevcut. Ama benim şahsi kanaatim, öncelikle klasikleşmiş olanları izlemek, kronolojik bir sırayı takip etmek. Ayrıca elli yıl önce çekilmiş filmleri izlerken kadınların giydiği kıyafetleri incelemek; bugüne ilham veren zevkleri, renkleri ayrıntılarıyla gözlemlemek bana inanılmaz bir zevk veriyor. Ve ev dekorasyonun da şu an ki o tarihsel esintileri -yetmişli yılların evlerinde- gerçek zamanında görmek de ekstra anlam katıyor. (Evet burada yine kadınlar olarak farkımızı ortaya koyuyoruz; ben kıyafetleri, tabakları incelerken eşimin beni hayretle süzmesi mesela.)
Gelelim kitap önerilerimize;
SAVAŞ VE BARIŞ
Hala bu kitabı okumadıysanız bence herhangi bir kitap okumuş sayılmazsınız. Tolstoy, inanılmaz bir yazar ve onun gibi bir yazar dünyaya bir daha gelir mi bilinmez. Anlatış tarzı, o yumuşak üslubu, bilgece söyleyişleri size muhteşem bir okuma zevki kazandıracak belki de bu kitaptan sonra okumanın verdiği o hazzı duymaya başlayacaksınız. Peki kitabı bu kadar ulaşılmaz yapan ve tarih boyunca hiçbir yazarın ulaşamadığı mertebeye çıkaran nedir? Konusu mu? Hayır. Kitapları okunur yapan şey hiçbir zaman konuları değildir, anlatım tarzlarıdır. Ve benim Tolstoy da bulduğum o ahengin tarifi yok. Övgülerimi bitirdikten sonra biraz kitabın içeriğinden bahsedeyim. Kitap Napolyon‘un, Rusya’yı işgali sırasında yaşanan olayları konu alıyor. Bu işgal sırasında 19.yüzyılın başında Rusya ve Avrupa hakkında, toplumlarının sosyolojik durumlarını derinlikli olarak anlatıyor. İnsanoğlunun eğilimlerini, yaşadığı ikilemleri, ihtirası, hırsı sadece anlatmıyor hayatın içinden kesitlerle bize apaçık gösteriyor. Size formülü verdim artık soruları çözebilirsiniz diyen öğretmenlerimiz gibi bizi yarı yolda bırakmıyor. Adım adım yanımızda duruyor ve hayatın bu karmaşasında içine girdiğimiz çok bilinmeyenli denklemleri çözmemize yardımcı oluyor. Ufkunuzu genişletecek bir kitap; şiddetle tavsiye ediyorum. Yazarın en bilinen ve en çok okunan romanı Savaş Ve Barış olsa da diğer romanlarını da kesinlikle birbirinden ayırt edemiyorum. Hepsi okunmalı…
BÜYÜK UMUTLAR
Charles Dickens İngiliz edebiyatının dünyaya kazandırdığı büyük yazarlardan. Okurken keyif aldığım hafif bir dili olan espri anlayışı oldukça gelişmiş, eleştirel anlatım tarzıyla okuyucuyu zinde tutan bir kült eser. Toplumun tabakalı yapısının doğurduğu sonuçları bizzat işçi sınıfında kendi yaşadı. Dolayısıyla kitaplarında bu çarpıklıktan fazlaca bahsetti. Büyük Umutlar kitabının ana çerçevesi de sınıf çatışmasını konu alıyor. Yazar genç bir delikanlının soylu sınıfına girebilme umudunu iğneli bir dille kaleme almış. Dickens’ın en bilinen eserleri olan; İki Şehrin Hikayesi ve Oliver Twist de oldukça başarılı yapıtlardan. Bu üç eser de Avrupa’nın toplumsal sorunlarını, hayat mücadelesini; eşsiz bir kurguyla ele alıyor. Yine şiddetle tavsiye ediyorum.
SUÇ VE CEZA
Dostoyevski, etkileyici ve derinlikli bir anlatım tarzına sahip büyük bir yazardır. Hayatla dalga geçen, o lakayt tutumu yazarı oldukça gizemli yapıyor. İlginç bir kurgu kullanıyor kitaplarında. Tolstoy gibi bilge adam edasıyla yazmaz. Öyle bir dili vardır ki; sanki karakterlerin hatalarını, okur kendinde bulup kitapta düzeltsin diye yazmıştır. En bilinen ve en çok okunan eseri Suç Ve Ceza’dır. Baş karakter Raskolnikov’un sebebini kendinin de tam olarak bilemediği bir cinayeti işlemesiyle başlıyor. Ve etrafında şekilleniyor. Merakta bırakan bir kurgu. Aslında olaylardan çok, olayların karşısında verilen tepkilerin bir analizidir diyebiliriz. Hiç sıkılmadan zevkle okuyacağınız bir klasik.
1984
George Orwell’ın kaleminden tüylerinizi diken diken edecek, sade bir dille yazılmış harika bir distopya. Yazarın hayal dünyasının genişliğini; yazdığı kabus dolu bir gelecek senaryosundan anlıyoruz. Dünya düzeni hakkında verdiği örnekler oldukça çarpıcı. Bir ütopya; gerçek değil fakat gerçeğe yaklaşmasına ramak kalmış bir hayal. Baskıcı rejimlerin toplumu nasıl uyuttuğunu ve uyutulan halkında bundan asla bir şikayeti olmamasını dahiyane bir şekilde işlemiş. İnsanların neye isyan edeceklerini bile bilememesi, bir akıl tutulması. Kontrol altına alınmış bir toplum. Özgürlüğün salt kelime olarak bile düşünülmesi yasak. Yönetimdeki güç zehirlenmesi, ezilirken mutlu olan toplumlar. Okuduktan sonra inanın, nasıl bir düzen içinde yaşadığımızı çok daha net bir şekilde kavrayacaksınız.
Listelediğim bu dört kitap ve yazarlarının diğer yapıtları da mutlaka kütüphanenizde bulunmalı. Tabi ki yine belirtmek isterim, bu liste uzatılır tavsiye edeceğim daha birçok kitap ve film var ama başlangıç olarak bunlar yeterli. Ara ara listenin devamında ki kitap ve film önerilerimi sizlerle paylaşacağım. Bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. Bu kitapların hepsi yabancı dolayısıyla çok iyi çevirisi yapılmış olmalı, kendini bu konuda ispat etmiş yayınevlerini tercih etmelisiniz. Sevgili okur asla çağın gerisinde kalma!