Birçoğumuz için ilkbahar yılın en sevilen mevsimidir. Uzun ve soğuk bir kışın ardından bahar güneşi yavaş yavaş içimizi ısıtmaya başlar. Bu doğal süreç insana inanılmaz keyif verir…
Mevsim geçişlerinde vücudumuzda halsizlik, yorgunluk, baş ağrıları, eklem ağrıları, uyku düzensizlikleri gibi fiziksel; stres, gerginlik, depresyon gibi psikolojik değişiklikler meydana gelir. Psikolojik olarak kişi kendini toplumdan soyutlamak bile isteyebilir. Bahar yorgunluğu belirtileri ortaya çıkmaya başladığı andan itibaren kişilerin özel ve iş yaşamını olumsuz etkiler, hayat kalitesinde azalmalara neden olur. Kış aylarında yavaşlayan metabolizmanın baharın gelişine ayak uyduramamasından kaynaklanan bahar yorgunluğu, eğer 2 haftadan daha uzun sürüyorsa mutlaka konusunda uzman bir hekimden yardım almak gerekmektedir.
Bütün bu belirtiler ve olumsuzluklardan kurtulmak aslında çok kolay… Vücudunuzu tanıyıp dengeli ve sağlıklı beslenerek, düzenli spor yaparak bu belirtileri hafifletebilirsiniz. Bütün bunlara rağmen yorgunluk hissiniz azalmıyorsa bilmenizi isterim ki ya tiroid beziniz az çalışıyordur ya da vücudunuzun dışarıdan vitamin ve mineral desteğine ihtiyacı vardır. Bu durumda tabii ki Ayşe teyzenin, eczacı kalfasının bize önerdiği ya da arkadaşımızın kullandığı değil doktorumuzun bize uygun görüp verdiği takviyeleri kullanmamız doğru olandır. Her zaman ideal miktarlar vücutta işlev gösterir. Yani fazla ya da az miktarlar vücudumuza zarar verebilir. Gelin şimdi kısaca bu vitamin mineral desteklerinden bahsedelim.
Multivitaminler
Sağlığımız için gerekli olan besin maddelerinin büyük çoğunluğunu mevsiminde olan sebze ve meyvelerle almamız gerekir. Fakat bu dengeyi ve düzeni başaramıyorsak gıda takviyeleri kullanmamız uygun olacaktır. Yeterli ve dengeli beslenemeyen bireyler özellikle bu aylarda bazı vitamin takviyelerine ihtiyaç duymaktadır. Yoğun iş temposunda olanlar, gebelik süreci öncesi doktor tavsiyesi üzerine kullanması gerekli olan anne adayları, sporcular gibi özel gruplar doktor tavsiyesi üzerine multivitamin kullanmalıdır. Herhangi bir uzman tavsiyesi olmadan kullanılan vitaminlerin faydadan ziyade zarara sebep olacağı unutulmamalıdır.
Glutatyon
Glutatyon vücutta doğal olarak bulunan en önemli antioksidandır. Antioksidanların kralı olarak adlandırılan Glutatyon miktarı stres, ilerleyen yaş, yanlış beslenme ve güneşin etkisiyle azalır. Bir nevi çöpçü olarak tanımlayabileceğimiz Glutatyon’un miktarı azaldığında “serbest radikal” olarak adlandırılan vücudumuzdaki çöpler temizlenemez ve hücrelerimize zarar verirler. Eksik olan Glutatyon’un yerine konması hücresel düzeyde kilo kaybını destekler, anti-aging etki gösterir, cildi gençleştirir, bağışıklık sistemimizi güçlendirir, oksidatif stresi azalttığı için Hashimato tiroidi, bazı bağırsak hastalıkları, Vitiligo, Romatoid Artrit gibi otoimmün hastalıkların tedavisinde kullanılır. Sigara ve alkol tüketimi sonrası detoks etkisi yapar. Glutatyon’u birkaç şekilde alabilirsiniz. İlki beslenme ile Glutatyon yapımında kullanılan öncülleri tüketerek üretimi arttırmaya çalışmaktır. Glutatyon öncülleri en çok,
elma, brokoli, kuşkonmaz, sarımsak, ıspanak ve greyfurtta bulunur. Diğer destekleme yöntemi ise dışarıdan hazır Glutatyon almak olmaktadır. Bu noktada birkaç farklı takviye tipi var. Damardan verilen IV Glutatyon aslında en çok önerilen kullanım şeklidir. Çünkü ağzından alınan Glutatyon’un emilimi çok düşüktür hatta neredeyse yok denecek kadar azdır.
Omega-3
Omega-3 yağları, değerli doymamış yağ asitleri grubuna dâhil olan bir yağ asidi çeşididir. İnsan vücudu tarafından üretilemediği için dışarıdan alınması gerekir. Badem, fındık, keten tohumu, somon, uskumru gibi gıdalarda bulunan Omega-3, günümüzde kapsül olarak da alınabilmektedir. Omega-3 ihtiyacı genel olarak anne karnında başlar ve yaşlılık dönemi de dâhil olmak üzere her evrede görülür. Omega 3 alımıyla kolesterol ve trigliseritler düşer. Bu sayede kalp krizi riski en aza indirgenir ve kalp krizinin tekrarlaması gibi durumlar önlenir. Özellikle ileri yaşlarda Alzheimer ve bunama gibi hastalıklara yakalanma riskini azaltabilmektedir. Bunların yanında kişilerin kan şekerinin düzenlenmesine de yardımcı olur.
Selenyum
Bağışıklığı arttıran, serbest radikal hasarına karşı savunma yapan antioksidanlardan biri olan selenyum, insan vücudu için son derece hayati bir mineraldir ve sağlıklı bir metabolizmanın korunmasında anahtar rol oynamaktadır. Selenyum içeren doğal gıdalar arasında, kümes hayvanları ve bazı et türlerine ek olarak yumurta, karaciğer, ton balığı, morina ve ayçiçeği tohumları yer alır. Bütün gıdalar, özellikle de bu gıdalar hassas bir şekilde ele alındığında selenyumun en iyi kaynaklarıdır. Çünkü Selenyum işleme sırasında ve çok yüksek ısı pişirme yöntemleri ile zarar görebilir. Selenyumun faydalarından bahsetmek gerekirse; antioksidan olarak bir işlev gösterdiği için oksidatif strese karşı savunma yapar. Bununla birlikte kansere karşı korur, bağışıklığı arttırır, tiroid fonksiyonunu düzenler. Multivitaminler yavaş yavaş daha net anlaşılıp bilinmeye başlanmasıyla artık yerini selenyum, glutatatyon, çinko, C vitamini ve magnezyum gibi antioksidanlara bırakmaktadır.
Probiyotikler
Probiyotikler; insanların veya hayvanların doğal mikro florasına ait özellikleri geliştiren, canlı mikroorganizmalardır. Özellikle kişilerin bağışıklık sistemini güçlendirmede yardımcı olabilmektedir. Bununla birlikte vitaminlerin (K Vitamini, Biyotin, B12, Niasin vb.) sentezini yapar. Bağırsak duvarını zararlı maddelerden korumak ve bağırsak geçirgenliğini azaltabilmektedir. Bununla birlikte birçok bağırsak problemlerinden olan; ishali, idrar yolu iltihaplarını ve kabızlığı tedavi edebilmektedir. Bütün bu görevlerin yerine getirilebilmesi için bağırsaklardaki çeşitli mikroorganizmaların belirli bir denge için birlikte var olmaları gerekir.
Yanlış beslenme, sağlıksız ve stresli yaşam tarzı, zararlı mikroorganizmalar ve antibiyotiklerin alınması gibi uygulamalar bağırsakları zor duruma sokan faktörlerdir. Bağırsaklardaki faydalı bakteriler bu gibi etkilerin sonucunda azalır ve onların yerine zararlı bakteriler çoğalabilir. Bu durumda ürettikleri zehirli metabolizma ürünleri bağırsakların işlevini aksatır ve hastalık sürecini başlatır. Bağırsakların dengesi bozulduğunda bağışıklık sistemi de alarm vermeye başlar. Ve özellikle bu dönemlerde kişinin bağışıklık sistemi de zarar görebilir ve bundan dolayı alerji, kanser, romatizmal ve dermatolojik hastalıklar da ortaya çıkabilir.
Dr. Neslihan Aktaş/Sağlıklı Yaşam ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı