Gazeteci bir babanın kızı olan Jeanne, 10 kardeşin en büyüğüydü. Daha 13 yaşında bir terzinin yardımcısı olarak işe girer ve daha sonra bunu şapkacının çırağı ve terzi yamaklığı izler.
Henüz 18 yaşında bir şapka dükkanı açan Jeanne Lanvin; tamamen kendi birikimleriyle mütevazi bir dükkan ile yolculuğuna başlıyor. En büyük amacı, kendisinden sonraya da kalacak büyük bir moda şirketi kurmaktı. Ki bunu da zaten gelecek yıllarda başarıyor…
Anne-Kız Gücü!
İtalyan soylusu Henri Emilio Georges Di Pietro ile kısa bir evlilik yapan Jeanne Lanvin; bu evlilikte kendisini ve markasını gelecekte daha da ileriye taşıyacak kızını kazandı. Daha kızı küçücükken birebir anne-kız elbiseleri dikmeye başlayan ve bunu markasına da yansıtan Lanvin, bu sebeple de ilgiyi üzerine çeker ve rakiplerinden sıyrılır.
Lanvin, çıkardığı ilk parfümü Arpege’in adını da kızının piyano çalışmalarından alarak koyar; bu parfümün şişesini de hala kızının üzerine doğru eğilen bir anne figürü süslüyor.
Kuvvetli bir anne-kız ilişkisine dayanan marka, Lanvin’in ölümü sonrasında da bu şekilde devam etti. Opera şarkıcısı olan kızı Margueritte, annesinin vefatı sonrası markanın başına geçti.
Oyuncak Bebek Jesti
Moda kariyerine şapkacılıkla başladığı bilinen Lanvin’in saklı bir yeteneği de, oyuncak bebekler… Kariyerinin başlarında oyuncak bebekler yapıp satmış olan Lanvin, sonraları bunu kârlı bir girişimle birleştirdi. Kariyerinin en büyük siparişlerinden biri, Kraliçe Elizabeth’ten gelen, Prenses Elizabeth ve Margaret için parti elbisesi talebiydi. Lanvin, yaptığı elbiseleri birebir giydirilmiş olan oyuncak bebekle birlikte yollamıştı. Yapılan bu hoş jest, anne-kız elbiseleriyle birlikte bir gelenek halini alır…
1920’ler ve Yükseliş…
Jeanne Lanvin’in moda dünyasına adını kazıması ve yerini sağlamlaştırması, 1920’lere denk geliyor. Onun dâhil olduğu akım, topluma da yabancı gelmeyen, alışılagelen güzellik algılarına daha uyumlu olduğundan “romantik” akımdı. Çünkü o, tasarımlarını işlemelerle süslemeyi hiçbir zaman bırakmamış, kadınlara kendilerini güzel ve feminen hissettirecek giysiler yapmayı seçmişti. Aynı dönemlerde Lanvin’in gece kıyafetleri de büyük bir şöhrete kavuşmuştu.
Lanvin’in her sezon çıkardığı koleksiyonlar, sadece tek bir konsepte hitap etmiyordu. Müşterileri için her seferinde çokça seçenek çıkarmaya çalışan tasarımcı, her bir koleksiyonunda yaklaşık 200 tasarım çıkarıyordu.
Markasının imzası haline gelen özellik ise bambaşkaydı. Jeanne Lanvin, lame kumaş kullanan ilk tasarımcı olarak bilinir. Sonraları markanın baş tasarımcısı olan Alber Elbaz’ın da favorisi olmasıyla bu imza, uzun süre Lanvin ile anıldı. Ve elbette Orta Çağ ve Rönesans sanatıyla Antik Mısır’a düşkün olan tasarımcı, markayla eş anlamlı hale gelecek olan yumuşak ama parlak bir mavi tonu ortaya çıkarttı. Bu Lanvin mavisi, giysilerde olduğu kadar dekorasyonda kullanıldı.
Jeanne Lanvin, dolu dolu geçirdiği hayatına; şapkacılıktan kadın giyimine, çocuk giyimine atılan ilk tasarımcı olmaktan kendi parfümlerini çıkarmaya, erkek giyimden gelinlik ve ev ürünlerine kadar birçok iş sığdırmış. Böylece onun üzerinden Lanvin, her bir müşterisinin hayatının her alanına, ailenin her ferdine ulaşabilen bir marka haline gelmiş…