Biraz çaba gösterilmesini arzu eder. Vakit ayırılmalı, yol yürünmeli, aranmalı ve sorulmalıdır. Nihayetinde sokak aralarındaki saklı gerçekler, gizemli hikâyeler, tarihe tanıklık etmiş taş ve tuğlalar birden kendilerini gösterir ve bildiklerin paylaşmaya başlarlar. Ciltler dolusu kitap okumaktan bazen çok daha bilgilendirici olur keşif turları. İnsanlar hep istese de öyle kolay kolay kalkışamazlar böyle programlara. Bir sebep lazımdır, hadi diyen bir kişi, artık gezebiliriz denilen bir zaman dilimi.
Ayvansaray Surları
İstanbul’un Eyüp Semtine bakan bu surlar civarında yatan önemli insanları ile diğer surlardan ayrılır. Bu bölge, Doğu Roma İmparatorluğu’nun son iki asrının yönetim merkezidir. Theodosios Surları yanında öneminden dolayı, Manuel Duvarı ve Leon Surları ile muhkemleştirilmiştir. Peygamber Efendimiz (SAS)’in vefatından 39 sene sonra başlayan Müslümanların İstanbul kuşatmalarında bu bölgede büyük çarpışmalar cereyan etmiş, nice sahabenin mübarek naaşı burada kalmıştır. Bugün Sur Dibi Sahabeleri dediğimiz bu zatlardan bazıları; Ka’b bin Malik (Ra), Abdullah el Ensari (Ra), Muhammed el Ensari (Ra), Şeybet’ül Hudri (Ra), Hz.Cabir (Ra) ‘dir.
Yeraltı Cami
Karaköy’de sahilde bulunan bu cami aslında Doğru Roma dönemine ait bir zindandır. Zamanında burada, Haliç’in ağzına gerilen devasa zincirin bir ucunun bağlandığı Kastellion Kalesi bulunmakta idi. Bu kalenin yeraltı zindanları günümüze kadar ulaşmış olup, Sultan 2.Mahmud’un son restorasyonu ile günümüze cami olarak gelmiştir. İçerisinde sahabe ve tabiinden zatların kabirleri bulunmaktadır.
Zindan Baba (Baba Cafer) Türbesi
Eminönü’nde, Ticaret Üniversitesi’nin yanındaki parkın bitişiğinde, İstanbul’u çeviren Haliç surlarının günümüze ulaşabilmiş son burcu durmaktadır. Bu taş kulenin yanına gittiğiniz zaman küçücük bir kapı ile karşılaşacaksınız. Genelde açık olan ve başında bir türbedarı da bulunan bu mekan, Romalıların Haliç’i koruyan burçlarından biri idi. Osmanlı Döneminde Kadınlar Hapishanesi olarak kullanılırdı. Hürrem ya da Kösem Sultanlar buraya gelir, borçtan içeriye giren kadınların borçlarını ödeyerek onları serbest bıraktırıp dualarını alırlardı. Bu burcun en alt kısmında iki kabir bulunmaktadır. Kimilerine göre sahabe, kimilerine göre tabiin olduğu düşünülen Baba Cafer, İstanbul’a Emevi ya da Abbasi Devleti’nin elçisi olarak gelip, bu zindana atılmıştır. Dosdoğru yaşantısı ile başındaki zindancı başını da Müslüman yapmış ve sonrasında durum anlaşılınca ikisi de işkence ile öldürülüp buraya defnedilmişlerdir. İçeride tadı zemzeme çok benzeyen suyu bulunan ilginç bir de kuyu vardır.
Yahya Efendi Türbesi ve Tekkesi
Beşiktaş sırtlarında bulunan bu etkileyici ortam aslında o kadar sade ve mütevazidir ki, önünde sahilde uzanan Çırağan Sarayı ile büyük bir zıtlık içindedir. Çırağan çok süslüdür, ihtişamlıdır ama başından bela kaza eksik olmamıştır. Halbuki arka sırtındaki, İstanbul’un günümüze gelebilmiş bu en orijinal tekkesi son derece maneviyatlıdır. Hele hele içinde yatan, Kanuni’nin süt kardeşi Yahya Efendi bambaşkadır. Halvetiye yolunun önderlerinden olan bu zat, ömrünü insan yetiştirmeye adamıştır. Şehrin kalabalığından kaçarak, 16.yy’da son derece ıssız olan bu mekana çekilmiş ve öğrencilerini burada kurduğu tekkesinde yetiştirmiştir. Buraya gittiğiniz zaman tekkenin arkasında gayet zengin bir Osmanlı haziresi göreceksiniz. İçinde birçok padişah ailesinden kişinin de yattığı mezarlığın taşlarını da incelemeyi unutmayın.
Hüdai Tekkesi
İçerisinde Aziz Mahmud Hüdai Hz.’nin türbesinin de bulunduğu bu tekke, bir dönem İstanbul’un en maneviyatlı yerlerinden biri idi. Nice Osmanlı Padişahı, eşi ve annesinin müdavimi oldukları bu mekan, insanların kana kana maneviyat soluklamak için koştukları bir yerdi. Dünyadan geçen, Allah’ta aradığını bulanların bu kutlu mekanı, ziyaretçilerini de bu büyülü dünyaya davet ediyordu. Celvetiye yolunun en önemli temsilcilerinden biri olan Aziz Mahmud Hüdai Hz. tam sekiz Osmanlı Padişahına hocalık yapmış ve O’nların derslerini takip etmişti. O’nun çok özel bir duası vardır. Bu dua sadece ziyaretine gelenleri kapsamaktadır. Tekkesine hayatta ya da ölümünden sonra gelenler için yürekten şu duayı yapmıştır;
“Sağlımızda bizi, vefatımızdan sonra kabrimizi ziyaret edenler ve türbemizin önünden geçerken Fatiha okuyanlar bizimdir. Bizi sevenler denizde boğulmasın, ahir ömürlerinde fakirlik çekmesin, imanlarını kurtarmadan ölmesin !”
Talha UĞURLUEL