Türk Hukukunda “Kadının Yeri”

Asrımızın en önemli konularından biri, hiç şüphesiz ki kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği sorunudur. Aslında kadın hakları deyimi bile kadın erkek eşitsizliğini ortaya koymaktadır. Çünkü özellikle bu çağda asıl olan erkek veya kadın hakkı değil, insan haklarıdır.

Eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkı diyebileceğimiz ve doğarken sahip olduğumuz bu temel haklar, ömrümüz boyunca kesintisiz olarak sürer, vazgeçilemez ve hiçbir durumda değiştirilemez. Haklarımızı koruma altına alan hukuk sistemine göre herkes cinsiyet, ırk, renk, din, dil, yaş, uyruk ya da toplumsal köken, düşünce farkı, mülkiyet gibi farklara bakılmaksızın yasalar önünde eşittir. Halen yürürlükte bulunan 1982 Anayasası kadın ve erkek arasında tam bir eşitlik içermektedir. Özel birkaç madde dışında “herkes, herkim, hiç kimse” gibi ayrımcılık içermeyen kavramlar kullanılmıştır. Anayasanın genelindeki bu eşitlikçi yaklaşıma ek olarak eşitlik ilkesi 10. maddeyle ayrıca güvence altına alınmıştır. Bu madde; “Herkes; dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” şeklindedir.

Hukuk devriminin en önemli yasası olarak hazırlanan 1926 tarihli Türk Medeni Yasası, toplumun yeni anlayışının bel kemiğini oluşturmuştur. Türk Medeni Yasası birçok olumlu düzenlemesinin yanında, kadının sosyal yaşamını da çağa uygun olarak yeniden düzenlemiştir. Medeni kanunun amacı adet ve görenekleri tercüme etmek değil, tersine modernliğin ilkelerine uygun yeni bir aile yapısı getirerek, bu adet ve görenekleri aşmaktır. Kadının temel haklarının yanında tek eşliliğin kabulü, boşanmanın yargıya taşınması, mülkiyet edinmede ayrımın kaldırılması, eşit ücret olanağı ve özellikle din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıyla kadın üzerindeki görünür görünmez birçok baskının kaldırılması olanaklarını da yaratmıştır. 19. yüzyılda meydana getirilen medeni kanunların hemen hepsinde, kadın ve erkekten her birinin özellikle aile içi fonksiyonları arasında fark gözeten klasik anlayışa sadık kalınmıştır. Bunun anlamı bazı noktalarda eşitlik prensibinden ayrılmış olmadır. Oysa günümüzdeki gelişmeler kadın erkek arasındaki farkların giderek silinmekte olduğunu göstermektedir. Buna bağlı olarak eşitlikçi talepler artarak hukuksal yapıda da varlık kazanmaya başlamıştır.

Sosyal Güvenlik Yasası ise herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu belirtmektedir. Devlet bunu sağlayacak tedbirleri alır ve kurumları oluşturur, hükmünü getirmektedir. Bu kurumların Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar Kurumu olarak teşkilatlandırıldığını görmekteyiz. Her üç kurum içinde de esas olarak emek kullanımı alınmıştır ve cinsiyetçi bir ayrım yapılmamaktadır. Sosyal güvenlikle ilgili düzenlemeler, bir yandan belirli bir çalışma sonrası emekli aylığını hak etme ve bunun temini gibi konuları düzenlerken, diğer yandan, çalışanın sağlığının korunması ile ilgili düzenlemeleri de kapsamaktadır. Çalışanın belirli bir yakınlık derecesinde olan ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerde bu kapsam içinde değerlendirilmektedir. Örneğin ölüm halinde maaşından yararlanma ya da belli bir yaşa kadar sağlık hizmetlerinden yararlanmaya devam etme gibi.
Yeni TCK’da birçok suçta, suçun kadına ( ve özellikle gebe kadına ), eşe karşı işlenmiş olması, töre saiki ile işlenmesi, çocuğun erken doğmasına veya düşmesine sebep olma, çocuk yapma yeteneğinin kaybına sebep olma hallerinde ağırlaştırılmış ceza belirlenmiştir.
 
İcra ve İflas Kanunu Hükümleri açısından ise borçluya ait malın satışı sonucunda oluşturulan sıra cetvelinde, nafaka alacakları birinci sıradadır. Nafaka ilamına istinat eden alacaklı, önce takip merasiminin icrasına lüzum olmaksızın her zaman aynı derecede hacze iştirak edebilir. Nafaka borcunun yerine getirilmemesi veya çocuk teslimine dair ilamların ve ara kararlarının yerine getirilmemesi halinde cezai hükümler düzenlenmiştir.
 
Aile İçi Şiddet Topluma Zarar Veriyor
Ülkemizde, aile içi şiddete ve kadına yönelik şiddete karşı mücadele amacını taşıyan ilk Kanun, 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun’’dur. Bu kanunun 4. maddesinde şiddetin koruma kapsamına girenler ve tedbirler düzenlenmiştir. Ülkemizde şiddetle mücadele konusunda yapılan çalışmalarda, baroların, kadın örgütlerinin ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın uzun yıllardır gösterdikleri emek ve mücadelelerin yeri büyüktür. Bir insan hakkı ihlali olan aile iç şiddet ve kadına yönelik şiddet nedeniyle toplum büyük zarar görmektedir. Aile bireyleri, ailedeki şiddet nedeniyle eğitim ve çalışma imkânlarından yoksun kalmaktadır, sakatlanma veya ölüm olayları yaşamaktadır. Şiddet nedeniyle yapılan zorla evlilikler, namus cinayetleri gibi feodal uygulamalar, toplumun kanayan yarasıdır. Şiddetin ciddi sonuçlarının önlenmesi ve meydana geldiğinde iyileştirilmesi yönünde tedbirlerin alınması toplumumuzun önemli bir ihtiyacıdır. Son yıllarda tırmanan aile iç şiddet olayları kanımızca, sadece aile içindeki bir sorun değil bütün toplumun önemli bir sorunudur. Aile içi şiddetin ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla son yıllarda ülkemizde önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Sonuç olarak ülkemizde kadın haklarının korunması kapsamında yapılan yasal düzenlemelerin varlığı, toplumun bilinçlenmesi ve aydınlatılması için tek başına yeterli değildir, ayrıca insan haklarını ciddi ihlal eden şiddet davranışlarının sonucunda ortaya çıkan ağır zararlar konusunda bilgilendirici ve eğitici faaliyetlerin mutlaka yapılması zorunludur. Özelde korumaya daha muhtaç durumda bulunan kadının ve çocuğun genelde de bireyin şiddete karşı korunması devletin ve toplumun genel görevlerinden biridir. Kanunun yürürlüğe girdiğinden bu yana istenilen düzeyde olmamakla birlikte aile içi şiddeti kısmen de olsa önlediği tartışmasızdır. Şiddet, toplumun genel bir sorunudur ve her geçen gün evde, sokakta, toplumun her alanında artarak devam etmektedir. Bütün bunlar göz önünde bulundurularak şiddeti önlemeyi temel alan, bütün bireylerin her türlü şiddete karşı korunmasını amaçlayan daha kapsamlı kanuni düzenlemelerin ivedilikle yapılması gerektiğini düşünüyorum. Zira yapılacak yeni yasal düzenlemeler neticesinde yasa önünde de hakkını savunabilen, ekonomik bağımsızlığını ve gücünü elinde tutabilen kadın, kendini daha rahat ifade edebilecek ve kendine olan güveni ile daha da büyük işler başarabilecektir.
 
Avukat Başar GÜNDÜZ
 

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın