Zuhal Topal İle Çok Samimi Röportaj

Sanat hayatınız nasıl başladı? Nasıl bir dünyaya adım attınız?

Zor, çetrefilli bir o kadar da renkli bir dünya tabi ki bizimki. Tam 22 yıl oldu sanat dünyasına adım atalı. Aslında mimarlık okumak istedim ve fakülteyi kazandım.

Ama kader beni buralara sürükledi. Derler ya “Allah hepimizi bir misyonla dünyaya gönderdi” benim için de sanırım böyle oldu. Çocukluğumdan beri taklit yeteneğim vardı.

Büyük bir ailede doğdum. Hem ailedeki hem de apartmanımızdaki insanları güldürmeyi ve taklitler yapmayı severdim. Mahalle ortamında, ağaçların, tahterevallilerin başında büyüdüm. Dolayısıyla hayata dair ilk zehirleri oralarda aldım.

İlkokulda henüz 6 yaşında ilk kez sahneye çıktım. Okuma bayramında ben tek kişilik bir köylü kızı rolü oynadım. Yine kendi yazdığım tek kişilik bir tirat hazırladım ve oynadım. Öğretmenim aileme bu kız tiyatrocu olacak demişti. Ortaokulda tiyatro grubu kurdum. Lisede de Bakırköy’de çeşitli oyunlar oynadım.

Sonrasında Müjdat Gezen okuluna gittim ve babamın haberi olmadan tiyatro bölümünü, onun haberi olarak da mimarlık bölümünü kazandım. İlk profesyonel tiyatro deneyimim Müjdat Gezen ile birlikte bir talk show sunmaktı. Böylece televizyona ilk kez adım atmış oldum. Türkan Derya ile başrol oynadım. Çok zorlandım ve yapamadığım sahneler oluyordu.

Ağır bir tempoydu. Bir ara yapamayacağım diye vazgeçecektim ama ustalarım beni yüreklendirdi. Sonrasında reklam filmleri başladı bir de Sihirli Annem ile tam anlamıyla giriş yaptım. Dizi çok tuttu, reytinglerde hep iyi bir grafik sergiledi. Ardından ‘Film Gibi’ programı geldi. Aslında bugünün alt yapısını oluşturan bir yapımdı, onun sayesinde tüm Türkiye’yi gezdim.

Çekirdek Aile, Mint Yapım ile Melodi Türk programı ve farklı tarzda yarışmalar sundum. 5 yıl önce İzdivaç programı teklifi geldi. Aynı zamanda ‘Geniş Aile’ dizisinden de teklif geldi. Çok iyi bir projeydi, bütün rol arkadaşlarım deneyimli ve çok renkli oyunculardı. Gerçekten muhteşem isimlerdi, bu kadro bir daha bir araya gelir mi bilemem… Daha sonra ‘Deli Deli Olma’ filminde Kars’ta oynadım. Ben de bir Anadolu kadını oynamak istiyordum. O da çok sevdiğimi bir projeydi. Sonrasında iki film ve şu anda buradayım.

Hayattaki felsefeniz nedir? Ekranda hep mutlu görünüyorsunuz, öyle misiniz?

Hareketli ve enerjik bir tipim. Ailem de böyledir hatta eşimde böyle ki bir araya geldik. Çok tez canlıyım. Herhalde o yüzden mimar olamadım. Masa başı işi hiç bana göre değildi o yüzden yaptığım iş tam bana göre aslında. İnsanlara hikâye anlatmayı seviyorum. Bizden bekleneni değil beklenmeyeni de yansıtmayı seviyorum. Yaptığımız işler hayattan bir parça. Diziler ise birer fantezi dünyası.

Babam erken öldü, henüz 48 yaşındaydı. Bu olay benim için hayatın kıymetini gerçek anlamda anladığım bir dönemeç oldu. Hayatın kısa olduğunu zamanın su gibi aktığını biliyorum. Çok kayıplar yaşadım, değerli oyuncu arkadaşlarımı kaybettim. Genç ölümler de gördüm. Bu yüzden yaşamımın en temelinde şükretmek var. Her anın keyfini çıkartmak gerek.

Elbette benim de kuruntularım, sıkıntılarım ve dünya adına endişelerim var. Ama maddi imkansızlıklar insanları mutsuz etmemeli, bu denli hayattan soğutmamalı diye düşünüyorum. Maddiyat ve geçim çok önemli. Hele ki günümüzde.

İnsanlar maddi imkanları iyi olduğu için böyle konuşuyor diye düşünecek ama hayır öyle değil! Ben maddi imkansızlıkları da yaşadım. Biz kendi içinde kavrulan bir aileydik. Kendimize ait eğlenceler yaratır, mutlu olurduk.

Oyuncaklarım yoktu. Kolejlerde okumadım. Hiçbir şeyin olmadığı ama sokaklarda oynamaktan mutlu olan bir nesildik. Bakın ne kadar çok şeye sahip olursanız tatminsizlikler ve boşluk duygusu peşinizi bırakmaz. Onun için nerden geldiğini unutmayan ve ne olduğunun farkında olan bir insanım.

İnsan inanarak, çalışarak ve kapasitesi elverdiği ölçüde işlere, mesleklere yönelirlerse verimli olur, karşılığını alır diye düşünüyorum. Hayatta başarılı olmak için çok çalışmak şart, bunun başka bir yolu yok!

İzdivaç programı seçmenizin nedeni nedir? Çok zor bir iş olmalı insanları bir araya getirmek.

Herkes her şeyi o kadar kolay elde edebiliyor ki ki kıymeti kalmadı, haz vermemeye başladı. İnsanlar sıkıldılar, bıktılar, tükettiler… Ben bu kadar büyük bir tüketimi doğru bulmuyorum. Yeni yeni kaçırdıklarımızın farkına varmaya başladık.

Popüler işler ve aşk filmleri izleniyor. Artık o somutluktan sıyrılıp dünyevi işlere döndüler. Aile kavramı, manevi değerlere tutunarak, biraz daha kendi iç dünyalarına, maneviyata dönmeye başladılar. Dini inançlar çok önemli. İnsanı ayakta tutan değerler bunlar. İnşallah bir uyanış çağı olur. İnsan olarak yaşamımızın sırrı bu insani duygular.

Programa başlarken biraz tereddütlüydüm açıkçası. 5 yıl önceki programda mutsuzluklarım vardı. İnsanla uğraşmak çok zordur. Ama bizim programımız çok ilgi görüyor. Şu anda 3 tane var benzer formatta. İnsanlar gerçek işleri, gerçek hayat hikâyesi, gerçek insanlar görmek istiyor, sevgiye ve ilgiye muhtaçlar.

O yüzden izdivaç programları ve aşk filmleri izlemek istiyorlar. Özellikle yaşlı insanlar yalnız ölmek istemiyor, haklılar. Eşleri ölmüş, çocukları gelinleri bakmıyor. Tek başıma ölsem, kediler gelecek başıma diyenler var. Bundan daha büyük bir acı var mı?

Yalnızlık Allah’a mahsus. Belli bir yaş grubu mantık evliliği yapmak istiyor. Dışarda tanıdığınız bir insanın şeceresini bulmanız çok zor. Neyse ki benim çok iyi bir ekibim var. Programımıza gelen insanlar için çok titiz bir çalışma yapılıyor.

Biz olabilecek sorunları minimuma indirmek için buraya gelenlerin geçmişini araştırıyoruz. Evlilik büyük bir kumar. O yüzden çok dikkatli bir ön çalışma yapılıyor program için.

Kadın-erkek-evlilik üçgeninde sizce hâlâ neler eksik?

İlişkilerde karşılıklı bir güvensizlik hakim. Kimse kimseye güvenmiyor. Evlilik bir alışveriş ve bir ortaklıktır. Evlenirken bir hayata ve aileye imza atıyorsunuz. Şu anda kadın erkek herkes çalışıyor bu yüzden hepimizin anlayışa ihtiyacı var.

Birbirimizi boğmadan, sıkmadan birlikte olmalıyız. Herkes kendi bireysel alanını da kullanmalı. Kadın salonda oturup, erkek maçını izleyebilmeli. Erkekler de ne kadar yoğun çalışırsa çalışsın mutlaka eve geldiklerinde eşlerine bir sohbet zamanı ayırabilmeliler.

Mutlu evliliğin bir sırrı var mı?

Saygı ve dürüstlük. Her şeyden önemlisi gerçekten karşınızdakine güvenebilmeli, sırtınızı dayayabilmeli ve inanabilmelisiniz. Denedik, olmadı boşanalım yapmamalıyız. Büyüklerimizin 40+50 yıllık evlilikleri var. İlişkileri kıyafet gibi tüketiyoruz. Bazı özel işlerimizi de eşimizin yanında yapmamalıyız. İlişkileri laçkalaştırmamak lazım. Ben, ben, ben diyoruz sürekli, benmerkezciyiz. Bence böyle olmalı, sence nasıl olmalı diye karşılıklı sormalıyız. Kavga mi ettiniz biri evden çıkıp gitmeli. Bir nefes alınmalı mutlaka.

Ya annelik? Neler öğretti annelik size? Bu yoğunlukta kızınıza nasıl zaman ayırıyorsunuz?

Dünyamın merkezi o! Annelik Allah’ın kadınlara lütfettiği bir hediye. Ben kadın olduğumu anne olunca anladım. Lina bana tahammülü ve sabırlı olmalı öğretti. Daha tevekküllü olmayı ondan öğrendim. Hayat bulmacasında bir şeyim eksikmiş onu da anne olunca buldum. Eşimle dünyayı gezen, istediğimizi yapan bir çifttik. Hep canlı yayınlardan ve işlerden anneliği ertelemiştim. Belli bir seviyeye gelmek istedik. Kendi yaşamadıklarımı çocuğuma yaşatmak istemedim. Lina doğunca iki yıl boyunca ben baktım. Şimdi ise annem, ben, eşim ve kardeşim hep birlikte bakıyoruz. Biz kalabalık aile ortamını seviyoruz.

Benim için hiçbir zaman işim öncelikli olmadı. Ben bu tür programlarla var olmadım. Hiçbir zaman acayip hırslarım ve egolarım olmadı. Kimseye bir şeyler ispat etmek zorunda değilim. Çok fazla iş seçiyorum. Beni ben yapan geçmişte bana sunulan bazı işlere “hayır” dememdir. Reddettiğim işler sayesinde bugün Zuhal Topal var ve toplumda karşılığını buluyor, seviliyorsa demek ki doğru işler yapmışım. Ben zaten hayatta kendi içinde huzurunu ve barışıklığını yaşayan bir insanım. İçim rahat…

İlerdeki hayalim çok fazla çalışmak üzerine değil. Sadece yapmak istediklerim için birkaç yıla daha ihtiyacım var. İstanbul bana çok fazla gelmeye başladı. İnsanı tüketen bir şehir. Eşim ve kızımla birlikte gezmeyi, dolaşmayı çok seviyoruz. Kızıma, kendime ve hobilerime zaman ayırmak istiyorum.

Televizyon, oyunculuk ve tabii annelikte zorlandığınız zamanlarda, bedensel ve ruhsal olarak kendinizi nasıl arındırırsınız?

Aslında programın avantajı öğleden sonra olması. Sabahları bana ve kızıma vakit kalıyor. Yayın çıkışı yine akşam yemeğinde evimde oluyorum. Eşimle haftanın belirli günleri telefonları kapatırız. Kitap okuruz, film izleriz benim için dua etmek çok önemli. Kendime böyle arınma zamanları ayırırım. Bazen kahveye ara veririm, nefes egzersizleri yaparım, kalp ritimlerimi yavaşlatırım. Spor yapıyorum, eşimle birlikte orman yürüyüşleri yaparız. Gece hayatını sevmiyorum. Alkol ve sigara da kullanmam. Yani konservatif bir yaşamımız var.

Ekranda sürekli neşeli ve enerjik görünüyorsunuz? Nasıl başarabiliyorsunuz, özel bir beslenme programınız var mı?

Hipoglisemim var o yüzden az ama sık yerim. Mutfağı severim ama vaktim olmuyor zaten evde yemekleri annem yapıyor. Çok fazla karbonhidrat yemiyorum. Evimin yakında bir köy var, oradan ürünler getirtiyorum. Organik beslenmeye çalışıyorum.

İyi ve pozitif düşünüyorum. Ajitasyon ve acı görmeyi sevmiyorum, haberleri izlememeye gayret ediyorum. Beni negatif etkileyen arkadaşlarımla da ilişkilerimi sınırlıyorum. Gülümsüyorum. Ama dertler olmuyor mu? Elbette benim de hayatımda pek çok şey oluyor, gerektiğinde ağlamayı da severim. Duygularımı göstermekten çekinmem. Dürüst, samimi ve gerçek olmaya çalışıyorum. Herkesin hayatta bir duruşu var. Allah herkesin ekmeğini kalbine göre veriyor zaten.

Egodan ve hırstan hoşlanmıyorum. O tür insanlara da Allah kolaylık versin. Çok tehlikeli bir şey. Zirve zor bir iştir. Eğer hayatınızı bu zirveye göre belirlerseniz, bütün ailenizi buraya konuşlandırırsanız ve bunu işiniz için kullanırsanız mutsuz olursunuz. Çünkü gerçek hayatınızı bu kapının ardında. Bazı insanların çok egoları şişmiş, hırsları yükselmiş, kompleksliler.

Bu onlardan götüren bir şey. Uzun vadede çok yorar insanı. Televizyon dünyası elbette bir rekabet dünyası, pasta büyük. İnsan, işiyle evini birbirinden ayırmalı. Hırslardan ve egolardan sıyrılmalı ve kendi iç benliğimize dönmemiz lazım.

Modayı takip eder misiniz?

Modayı bir şekilde takip ederim aslında ama çok uyguladığımı söyleyemem. Çula çaputa çok para vermemeyi ilke edindim kendime. Yılda 1-2 kere kendime ve gardırobuma detoks uygularım. Fazla kıyafetlerimi ihtiyacı olanlarla paylaşırım.

Pazardan da giyinirim, evladiyelik uzun ömürlü kullanacağım parçalara da para verdiğim olur. Ama genel olarak sadelik ve rahatlık benim ruhuma daha uygun. Siyah favori rengimdir. Kırmızı da ikinci favorim diyebilirim.

Öyle hayat hikâyeleri var ki “Bu kadar olur mu?” diyorsun. Mesela programda bir çocuk vardı. Çocuk yetimhanede büyümüş ve 35 yaşında gerçek annesiyle tanışıyor. Acaba anne neden onu bıraktı dedik. Bir de araştırdık ki meğer anne de annesi tarafından yetimhaneye bırakılmış ve orda büyümüş.

Merve Akdoğan

İstanbul Üniversitesi Radyo TV bölümü mezunu olan Merve Akdoğan, web içerik editörüdür. Moda, Kadın, Stil, Güzellik, Seyahat/Gezi alanlarında içerikler üreten editörümüz, alanında uzman isimlerle röportajlar da yapmaktadır.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

frg yazılım