Sanat, bir medeniyeti anlamanın en iyi göstergelerinden biridir….
Sanatsal dil; felsefe, hikmet, kelam, ahlâk ve tasavvuf dillerinin daha iyi anlaşılmasını sağlamış, göze ve gönle hitap edecek şekilde daha derinden kavranmasına yardımcı olmuştur.
Elif Üner
İslâm sanatının dili de, insanın gözüne, gönlüne, kulağına, ruhuna, aklına ve sırrına hep birden hitap eden bir dildir. Bu özelliği ile bu sanat, insanın ve âlemdeki esrarın keşfinde önemli bir araç olarak işlev görmüştür.
İslâm dini, akla büyük önem vermekle beraber insanın duygu ve tecrübelerine de aynı ölçüde önem verir. En güzel vasıflarla yaratılmış insanın öne çıkan bir özeliği de estetik duyarlılığa sahip olmalarıdır. Kâinattaki düzen ve ahengin algılanması ve insanın varlık bilincinin idrakine varması, Yaradan’ın sonsuz kudretine hayranlık duyması, estetik bir bakış ve algılayış içinde gerçekleşir.
İslâm sanatını diğer sanatlardan ayırt eden özelliklerinden biri bu sanatın görünür ve yaşanan dünyayı, gayb ile bağlayan bir köprü olmasıdır. Yani, köklü medeniyetimizin sanat eserleri, ortaya çıkış süreçlerinde, sanatçı, Allah’ın iradesine bağlı olduğunu hep hatırında tutar, mükemmelliğe ulaşamayacağını bilir ve en büyük sanatçının yani asıl musavvirin, Allah olduğunun bilincindedir. Sanatçılar içlerinden gelen iman ve heyecanla eserler ortaya koyarlar ve böylece “aşk” olarak tanımlanacak bu durum, İslâm sanatının ve estetiğinin oluşumunu gerçekleştirir ve bu aşk, artistik bir form içinde göz kamaştırıcı bir şekilde ifadeye kavuşur. Bu sanatın dilini anlayan bir insan âlemde asla yalnız olmadığını anlar. Böylece hakikate erme için bir yol açılmış olur.
Hakikate erme noktasında akıl ile kalbi buluşturmak gerekir. Sanat vasıtasıyla aklı ile kalbini buluşturan insan, kendi bedenî varlığı içinde parçalanmayı önleyerek kendi bütünlüğünü korumuş olur.
İslam sanatlarındaki estetiğin derinliği, insan ruhuna tesir eden gücü ile günümüz estetiklerinden farkını ortaya açıkça bu şekilde koymuştur.