Jolen Creme Bleach Kullanıcı Yorumları ve Kullanımı

Jolen Creme Hakkında

Söylemek zorunda kaldığım için özür diliyorum, ama benim bıyığım var. Ancak bu bıyık, yıllardır sadece bulutlu bir gökyüzünün yağmur yağacak tehdidi kadar tehdit edici, cansız ve başlangıç halindeydi. Daha genç yaşlarımda, bazı durumlarda koyu ve fırtınalı bir hal alırdı. Böyle durumlarda bir eczaneye gidip Jolen Creme’den çok büyük bir şişe alırdım (Her zaman için küçük bir şişe Jölen Creme ağartıcı almayı denemişimdir ama hiç kimsede küçük şişe bulunmaz. Nedeni çok açık, küçük şişe büyüğünden çok daha ucuzdur). Eczaneye yapılan bu ziyaret sonrası, neredeyse hemen sonra, daha önce baktığım, yemin ederim ki baktığım, ama bir şekilde göremediğim banyo lavabosunun altındaki dolapta çok az kullanılmış, mükemmel durumda, birkaç çok büyük şişe daha.

Jolen Creme Bleach Faydaları

Jolen Creme Bleach: Yüz, kol, vücut ya da alındaki siyah tüyleri ağartan bir krem markası (Ed. notu).

Jölen Creme ağartıcı bulurdum. Jölen, üst dudaktaki bıyığın rengini tam Richard Gephardt’ın saçının rengi gibi yapar. Bu, Frida Kahlo’nun bıyığı gibi durmasından çok daha iyidir, ama gene de arzu ettiğinizden daha kıllıdır.

Daha sonra menopoz başladı. Menopozla birlikte bıyığım değişti: Artık cansız, başlangıç halinde ve tehditkâr değil, açık ve net bir şekilde oradaydı. Şansıma o dönemde, Manhattan’ın Üst Batı Yakası’nda, Rusya doğumlu Nina adında harika bir kuaföre gidiyordum. Nina, iplikli ağda denilen bir yöntemin uzmanıydı. Bu, Rusya’da öğrendiği harika ve ilginç bir yöntemdi. Diyebilirim ki bu yöntem, Rusların bizden Soğuk Savaş’ta en az 50 yıl ileri gittiği tek alandı, iplikli ağda da bir iplik kullanılır. Evlerimizde de bulunan dikiş ipliği. Uzun bir iplik parçası, bir çeşit kedi merdiveni şeklinde bükülür ve kılları çabuk ve acılı (elbette bir doğum kadar acılı değildir) bir şekilde alır. Sonuç da bir ay kadar kalıcıdır.

Uzun bir süre için, iplikli ağda, bakım programıma ek bir yük getirmedi. Nina haftada iki kere saçımı yapıyordu ve dolayısıyla bıyığımı iplikle alması o süreye beş dakika daha ekliyordu; tabii ki artı 10 dakika da kaşlarıma iplikli ağda yapması için gerekiyordu. Gerçi kaşlarımı almasına gerek yoktu zira kâküllerim o kadar uzundu ki, değil almak, kaşlarımın varlığı bile görünmüyordu. Ama nasıl olsa bıyıklarımı alırken kaşlarımı da almak Nina’ya (aynı zamanda bana da) mantıklı geliyordu. Kaşları iplikle aldırmak hem daha pahalı, hem de daha fazla acı vericidir ve kontrolsüz bir şekilde hapşırmanıza neden olur.

Ancak bu ödenmesi gereken küçük bir bedeldir. Aslında, yumuşacık ve harika sonuca baktığınızda, iplikli ağdanın bedeli çok azdır.

Ancak maalesef, birkaç yıl önce, bıyıklarımla birlikte, Üst Batı Yakası’ndan, Üst Doğu Yakası’na taşındım, ama Nina ve onun coğrafi konumundaki kolaylığım geride bıraktım. Dolayısıyla şimdi, iplikli ağda fiyatına yol süresini (ve taksi parasını) eklemek zorundayım.

Diğer yandan, istenmeyen kıllar söz konusu olduğunda, daha öncesine kıyasla, ağda yaptırmak için daha az zaman harcadığımı (bu konudan menopoz hakkında yazılmış, o neşeli ve aptal kitaplarda hiç bahsedilmez) bildirmeyi bir görev sayıyorum. Bir noktadan sonra, daha önce çok kıllı olan bölgelerinizde artık daha az kıllanma olur. Ben gelişme çağınadayken, ağdanın öncülüğünü yapan bir arkadaşım vardı. Bacaklarına ilk defa on beş yaşındayken ağda yaptırmıştı; 1956 yılıydı ve ağdanın ne olduğu bilinmiyordu. Eğer bacaklarıma ağda yaptırmaya başlamazsam, dünyadaki diğer herkes gibi bacaklarımı tıraş etmeye devam edersem, kılların daha, daha, daha da hızlı büyüyeceğine ve sonunda bir ayıya benzeyeceğime beni inandırmıştı. Bu doğru çıkmadı. Yıllarca bacaklarınızı tıraş edebilirsiniz ve daha fazla kıllanmazlar. Ancak, belli bir yaşa gelince, daha da azalırlar. Tahminim, 80 yaşıma geldiğimde, bir iki cımbız darbesiyle bacağımdaki bütün kılları halledebileceğim.

Adına bikini diyeceğim, ağdaya gelince çok nadir haller dışında mayo giymekten kaçındığım için, benim güzellik uğraşlarım dahilinde, moda dergilerinde dikkatimi çok az çeken bir konudur. Artık çok nadir yaptırmak zorunda kalıyorum (Eski günlerde, bikini ağdası sadece acı vermekle kalmazdı, gerçekten doğum yapmak kadar açılıydı. Bu acıya katlanmak için Lamaze sınıfında öğrendiğimiz nefes alma egzersizlerini uygulardım. Ağda için işe yarıyor, ama doğum için tavsiye etmem; hiçbir işe yaramıyor). Anladığım kadarıyla bazı genç kadınlar kasıktaki kıllarını tamamen ya da ağaç buduyormuş gibi üçgen, kalp veya benzeri şekillerde aldırıyormuş.

Ben doğum acısı konusunu açmışken, kısa ve alakasız bir ek yapmak istiyorum: Neden insanlar “Doğumda çektiğiniz acıyı unutursunuz” derler ki? Ben doğum acısını unutmadım. Doğum açılıdır. Hem de çok acılı. Şu anda acı hissetmemem ve doğum acısını yaşayamamam, hatırlamıyorum demek değildir ki. Bir zamanlar, 1982’de İtalya, Asolo’da yediğim ızgara pilicin tadını, şu anda yemediğim için unutmuş değilim ki. Çok lezzetliydi. Tadının nasıl olduğunu tam olarak söyleyebilirim. Altı yıl sonra, aynı restoranda aynı pilici tekrar ısmarladığım zaman hariç tabii (şaşılacak biçimde, tam hatırladığım gibi, harikaydı). Hiçbir zaman o piliçten daha çıtır, daha leziz ve sulu bir piliç yemedim. Şarkı sona erdi ama melodisi beynimde hala sürüyor. Aynı şey doğumda duyulan acı için de geçerli, ama böyle hoş bir biçimde değil.

Ayşe Özgün

Moda ve alışveriş kategorilerinde trend stiller ve markalardaki indirimler, kampanyalar hakkında bilgiler sunar. Sağlık uzmanı olan editörümüz uzmanlaştığı alanlarda farkındalık yaratmayı hedefliyor. İletişim: ayse.ozgun@aysha.com.tr

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

seo