“Bütün hayatım boyunca dikkat ettim, insanın daima korktuğu şeyler başına geliyor.”
Ahmet Hamdi Tanpınar , ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’
Tanpınar’ın o muhteşem romanından bir kesit, bu konu konuşulunca hep aklıma gelir. “ Aristidi Efendi’nin yanarak ölümünden sonra, arkadaşları onun hep böyle bir tür kazadan korktuğunu garip bir tesadüf gibi anlatmışlardı. Nuri Efendi ise elindeki saati bırakarak:
- Bana kalırsa bu hiç de garip değildir. Belki tabi umurdandır. Hal yoktur, mazi ve onun emrinde bir istikbal vardır. Biz farkında olmadan istikbalimizi inşa ederiz..”
Tarihte de bu konu üzerine oldukça ciddi çalışmalar, araştırmalar yapılmış. Sonrasında psikologlar, tarafından bir matematiğe oturtulmaya çalışılmış. Psikanatik kuramlarda yerini almıştır. O zaman bizde üzerine biraz daha yakından eğilelim, buyurun.
Hepimizin hayatında öne çıkan cümleler vardır. Örneklerle başlayalım. ‘Beni zaten terk edecek’ , buna inanan biri gerçekten de kendisini terk edecek birini arayıp buluyor.
Veya ‘Zaten beni kimse onaylamıyor’ diyor. Çünkü çocukluğunda annesi babası onu yeteri kadar onaylamamıştır, o da buna inandığı için gidip kendisini onaylamayacak birini buluyor.
Ta ki kendisi onaylamayı öğrenene kadar. Yani aslında kendi ezberimizi bozuncaya kadar kader motifimize bağlı yaşarız. Kader motifini kısaca açıklayalım. Hepimizin çocukluğunda oluşmuş inançları vardır.
Kimse beni sevmez, hayat beni istemez, beceriksiz biriyim, başarısızım ya da tam tersi çok şanslıyımdır her zaman dört ayak üzerine düşerim, tuttuğumu koparırım, üstesinden gelemeyeceğim iş yoktur gibi. İşte tüm bu inanışlar zihnimizde haritalar oluşturur.
Ve bu harita, içinde yaşadığımız duygusal verilerle pekiştirilir, güçlenir en sonunda bir mühür oluşturulur.
Biz bunun farkına varıncaya kadar kader motifimize bağlı yaşarız. Her yere mührümüzü basarız. Çünkü bizim bildiğimiz, yaşadığımız aşina olduğumuz doğru bu.
Örneğin birinin sizi karşılıksız saf bir sevgi ile sevmesi dostluk kurması kendi ezberinize göre mümkün değil. Ama diyelim ki herhangi biriyle arkadaşlığınız var ve o kişi size oldukça samimi, özverili davranıyor. Siz de onun bu davranışları altında başka sebepler arıyorsunuz. Kuşku duyuyorsunuz, güvenmiyorsunuz, bir çıkar sağlamaya çalışıyor diye düşünüyorsunuz. Sonrasında ne mi oluyor?
O kişi sizde ki tavırları haliyle fark ediyor , araya mesafe giriyor ilişkiniz bozulmaya başlıyor. Ve siz yine HAKLI çıkıyorsunuz.
Sevilmeme inancımız çok güçlü bir kale, sevilme inancımız ise kağıttan kule… Bunları tam tersine çevirmek için pratikler yapabiliriz. Yani mevzulara kendi ezberimizden değil de daha nesnel bakabiliriz.
Zaten başaramam diyorsunuz, hedefinizde ki her neyse onun için yeterli çabayı göstermiyorsunuz bile ve yine Haklı çıkıyorsunuz. Kendi kehanetimizi gerçekleştirip haklı olmak yerine mutlu olmayı seçebiliriz.
Herkes, her şey bize karşı değil. Hayatı bize pusu kuran bir canavar olarak görmeyi bırakırsak belki o sözü edilen sürprizleriyle biz de nihayet karşılaşabiliriz…
Bir karıncadan, milyonlarca ışık yılı uzaklıkta bir yıldıza kadar bütün kainat kendi halinde yaşarken, biz bilinçli bir şekilde kafamızda oluşan düşüncelerin doğrultusunda bir kader planı içerisindeyiz. Bize lütfedilmiş bu ‘bilinç’ aslında en büyük şansımız, onunla tanışmaya ne dersiniz?
Şafak Yıldızhan