“Kadın’’, çoğu zaman korunması, kurtarılması, yardım edilmesi gereken bir varlıkmışçasına kabul edilmekte güzel ülkemizde. Çünkü çokça alanda kadına baskı uygulamak, kendi tercihleri, özel durumları, ihtiyaçları yok sayılarak bir kimlik, bir davranış modeli dayatılmakta. Bu dayatmaların, baskıların sonucunda yaşanan travmatik durumdan herkes zarar görmeye başladığı noktada kadına yardım eli uzatılıp onu kurtarmaya çalışılmakta hatta bu kurtarma çalışmalarıyla prim yapılmakta…
Bu başlık altında sizinle dertleşmek istiyorum biraz. Kadınlar adına, kendi adıma, bizler adına… Uzmanlık alanımdan dolayı çokça kadın gördüm, çokça kadına dokundum, çokça kadın dinledim. Onlarla üzüldüm, sevindim, ağladım, gurur duydum, şükrettim… Şunu çok net anladım ki 100 kadından 90’ı taşıyamayacağı yükleri omuzlarına almış, birçoğu hissettiği baskının altında nefes alamamakta, çoğuna nefes almasına izin vermeyecek baskı uygulanmakta.
İnsanoğlu çok garip…. Anne baskı ile yetişip bunun sıkıntılarını yaşamasına rağmen kendisine yapılanları kızına yapmakta, kayınvalide çektiklerini hınç alırcasına gelinine çektirmekte. Yurdumun güzel kadını kendini sağlıkla ifade edecek alanlar bulamayıp hep başkaları için yaşamaya zorlandıkça, aynı dayatmaları o da elinin altındaki kızına gelinine yaparak adeta kendini ifade ederek tatmin yaşamakta. Bazılarınızın “yok canım onlar çok eskilerde kaldı…” dediğini duyar gibiyim. Fakat maalesef günümüzde 18-19 yaşındaki genç kızlar, üniversite öğrencileri, üniversite hocası kadınlar toplumsal bilinçaltının, annenin, kayınvalidenin baskılarını bedenlerinde hissetmekte.
Örnek mi? O kadar çok ki… en basitinden, çokça gördüğüm hikayelerden… Kızla oğlan birbirini sever, evlenir (kız isteme-istememe, alış-verişteki darılmaları küsmeleri, karışmalarını, dayatmalarını hiç anlatmıyorum bile zira malumunuz.) Kendilerine göre planları vardır. Mesela en az 3 yıl çocuk düşünmemeye, korunmaya karar verirler. Daha 6. ayda büyükleri kaşıntı tutar, deli sorular, komik tavsiyeler, bencilce baskılar başlar.
Korunursan rahim küser!
Bana bir torun verseydiniz.
Ben ne zaman anneanne – babaanne olacağım?
Bilmem kimin torunu oldu ne güzel, ben gözlerim açık gideceğim…
Komşunun gelini ne kadar akıllıymış, hemen çocuk yaptı!
Siz zannediyor musunuz ki hamile kalınca bu vıdı vıdılar bitecek. Tabii ki hayır, huylu huyundan vazgeçer mi? O zaman da;
Bak sen iki canlısın ye…
Filancanın gelininin karnı daha büyük, sen bakamıyorsun bu çocuğa.
Ooo millet 4 kilo doğuruyor bizimki 2 kiloyu doğuramadı da sezaryen oldu.
Sakın sakın normal doğum düşünme!
Sezaryeni aklından çıkar, çatır çatır biz doğurduk sen de doğurursun!
Oğlum bu kız sana bakamıyor, bir de sezaryen olursa vay senin haline.
Haddi aşmak bizim toplumun yaptığı en iyi işlerden biridir… Mesela;
Bak doğuma sakın habersiz gitmeyin! (Siz bana haber veri,n ben yedi sülaleyi çağırırım.)
Lohusa yatağını salona yaparız, bizim gelen gidenimiz çok olur. (Gelin bunu ister mi, bu ne kadar doğrudur… kimin umurunda? )
Bunun gibi hikayeler çoktur ülkemizde. Kadın kadına çokça baskı yapar, kadın biraz palazlandı mı ( anne-kayınvalide-abla-görümce-yenge oldu mu…) hükümdarlığını ilan eder, her şeyi bilir zanneder kendini ve hatta her şeyi yönetme hakkını kendinde görür; gelinine, kızına, kardeşin karşı… Velhasıl kadının kadına yaptığını çoğu erkek yapmaz kadına. Ve de kadının yetiştirdiği kadına erkek zulmetme hakkını görebiliyorsa kendinde, bunun en büyük suçlusu yine kadındır. Çoğu kadın(anne), abinin kız kardeşine, babanın kızına, kocanın karısına, kayınvalidenin kızına yaptıklarına ses çıkarmaz, çıkaramaz. O da bir önceki neslin kadınından bunu öğrenmiştir.
Bu böyle sürüp gidecek mi yani derseniz; tabii ki hayır. Bu kısır döngüyü, bu anlamsızlığı fark eden her bir kadın önce kendinden başlamalıdır özgürleşmeye, sanal dünyanın duvarlarını yıkmaya. Kendine özgürce bir yaşam yolu bulmalıdır. Ruhuna, bedenine, zihnine yaradılış programına uygun, fıtratına uyumlu bir yaşam yolu. Kendini ifade edebilen, ihtiyaçlarını fark eden, dile getirebilen bir yaşam yolculuğunu benimsemelidir kadın.
En basit haliyle bir kadın ne zaman hamile kalacağına, doğuma kiminle gideceğine, çocuğuna hangi ismi vereceğine, doğum sonu etkinliklerine kendi karar verebilmeli, kimse buna alınganlık yapmamalıdır. Kadın sezaryenle doğum yapmak zorunda kaldığında kendini başarısız, beceriksiz hissetmemeli “vaki olanda hayır vardır” bilincine ulaşmalıdır.
Kadın; anneliği, ev kadınlığını, işini, evlatlığını, gelinliği mükemmel yapmalıdır koşullanmasından çıkmalıdır. Basitçe kadın, insan olduğunu anlamalı, insanca yaşamı engelleyen tüm sınırlayıcı inanç kalıplarından özgürleşmelidir. Vesselam…