Kadın, Kalem Ve Klavye

Karantina günleri her birimizi biraz daha sıkıştırmaya devam ederken, öngöremediği bir rotada salınan bir gemide, bir kadın hayal edelim birlikte…

Kadın, güzel mi güzel olsun. Güzel deyince, hepimizin aklına başka yüzlerin geldiği de hatırımızda olsun ama.

Büyük ve çerçevesi oymalarla kabaran bir aynanın karşısında otursun bu hatun. Üzerinde beyaz bir dantel olsun. Masanın üzerine bir dolma kalem ve defter, bir göz kalemi, bir dudak kalemi, bir de bilgisayar koyalım.

Gemi dalgalarda salındıkça, aynadaki görüntü de bir sağa bir sola yatıyor elbet. Hafif bir baş dönmesi. Ve buna eşlik eden bir tebessüm.

Bu kadına bir isim verelim. Okuru kadar bu yazının, bu kadının adı olsun.

Ben yazı boyunca kendisine Hatun X diyeceğim. Hatun X, güzel görünmek istiyor. Beğenilmek istiyor. Sevilmek istiyor. Hem de çok akıllı olduğu için başarılı olmak istiyor. Üstelik bu başarısı da takdir edilsin istiyor. Alkış istiyor, onay istiyor, belgeler, unvanlar, sertifikalar istiyor.

Derken bulunduğu odanın kapısı çalınıyor ve içeri iki küçük çocuk giriyor. Çocukların, yaşları ve cinsiyetleri sizin hayal gücünüze kalmış. Çocuklar Hatun X’ in eteğinden tutuyorlar ve çekiştiriyorlar. Aynadaki yüzü endişe kaplıyor. Ansızın bölündüğünü hissediyor.

Hatun X, göğsüne bakıyor. Az evvel onu çekici yapan göğüsleri, şimdi birden bire yiyeceğe dönüşmüş. Dehşete kapılıyor. Dantel elbisesi göğsünden taşan sütle ıslanıyor. Henüz, kendi içindeki kadınla karşılaşmamış bir erkek onu görse; cinsel bir çekim hissedecektir belki. Fakat Hatun X kendini bir kadın değil; bir anne gibi hissediyor. Ona bakan erkek, kadınsı çekiciliğini ve anaç şefkatini ayrı ayrı görsün istiyor.

Gemi sallanmaya, aynadaki yüzün ifadesi an ben an değişmeye devam ediyor. Minik bir sarsıntı göz kaleminin yere düşmesine neden oluyor. Küçük kız (hmm çocuklardan birisi yazara göre kızmış) annesine getiriyor hemen düşen kalemi.

Bir diğer sarsıntıda dolmakalem düşüyor. Bu kez mürekkep lekeliyor danteli. Mürekkep belki de mor renklidir. Belki de kan kırmızısı, kim bilir?

Kadın, “dökülenleri silen” olduğunu anımsıyor ansızın. Masaya yatırmadığı rollerinden biri daha koşa koşa geliyor. Hatun X, şanslı olanlardan nitekim yardımcısı ona yetiveriyor. Hem dökülenleri, hem de dökenleri alıp gidiyor.

İkinci sahnede masanın önü boş. Hatun X, ipek bir gömlekle. Efil, efil; tiril tiril kendine bakıyor yine. Tesbihin tanelerini sayar gibi sayıyor rollerini. Anne, kadın, kız, kardeş, öğretmen, öğrenci, yönetici, doktor, ressam, yazar, model vesaire, vesaire…

Tesbihin imamesi gibi bir yer fark ediyor içinde. Burası galiba “kendiliğimin” merkezi diyor. Tüm rolleri düzenleyen, dengeleyen, onlara ritim veren yere de bir isim vermek gerekiyor.

Bedenine göz gezdiriyor. Fakat gözleri kapalı. Bir iç gözlemci, adeta içsel bir mikroskopla tek tek tüm organlarını tarıyor. Hislerine, duyumsamalarına odaklanıyor. Bazen de saçlarını tarıyor kemik bir tarakla hatun kişi.

Yıl 2021. Çok düşünürlerin post-modern dedikleri çağın denizinde ilerliyor insanlık gemisi. Ve yeni bir döneme girerken kaptanlık makamı, dişil doğanın sahiciğine, üretkenliğine, sevecenliğine, yaratıcılığına, güzelliğine, estetiğine, dehasına ve döngüselliğine teslim ediliyor.

Geminin ardında geçen binyılların top, tüfek ve mikroplarıyla dolu bir duman. Neyse ki deniz, hepsini arındırmaya muktedir. Yıkımın gücü, yaratımın gücüne teslim oluyor.

 

kadın silüeti

İrem U.

Aysha Dergi Yazı İşleri Müdürü olan İrem Uluerciyes, moda, güzellik, stil, güncel konularda yazılar yazıp, alanında uzman isimlerle röportajlar gerçekleştirmektedir.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın