Kadın olmanın en büyük mucizesi, içimizde bir can var etmek ve “anne” olmaktır. Fiziksel dünyadaki her şey, evrenin yaratıcı gücü olan dişil enerjiden gelir.
Artık bilim anne karnındaki yaşamda bebeklerin zihinsel faaliyetlerinin başladığını bilmektedir. Sesleri ayırt edebilir, tat alır, annesinin parfüm kokusunu tanır, dokunur, hisseder ve öğrenir. Beden kayıtlarımıza geçen ve sadece beden kayıtları ile hatırladığımız “kapalı hafıza” bizi bir koku ile anılara götürebilir. Bir duyunun etkisi ile beynin kapalı hafızası canlanır. Anne karnında yaşanan, fiziksel ya da duygusal zorlayıcı olaylar, anne karnındaki varoluş sürecinde derin izler yapar. Bu izler; anne karnındaki bebekler için; savaş zamanında siperlerin içinde savaşıp, hayatta kalmaya benzetilebilir. Savaş anında siperin içinden hiç bir yere gidilemez. Olay biter ancak; yaşam boyu savaşın yıkıcı etkilerini duygusal, zihinsel yaşamında hissedecek, hatta bu etki kişiliğinde de olumsuz tesirlere neden olacaktır.
Akıp giden bir nehrin kötü bir etki ile yatağını değiştirmesi gibi yetişkin hayatta duygusal düzenleri bozulur. Uzmanlardan yardım aldıkları halde; duygusal tepki patentlerinden çıkamayabilirler.
Hamilelik döneminde anneye destek olunmuyorsa, bebek bunları hissedebilir. Annenin rahminde yaşanan süre insanın kaderini olumlu veya olumsuz etkiler. Büyüdüğünde bu etkileri, hisleri kişiliğinde gözlemlemek mümkündür. Ancak kişi farkında olmayabilir. Bu rahim yaşamındaki izlerin farkına varmak; destek almak bazı insanlarda bu etkinin önemli ölçüde azalmasına yardımcı olabilmektedir. Kaliforniya’daki 500 yıllık ağaçlar kesilip, yaş halkaları incelendiğinde bazı halkaların güçlü renklerde bazılarının ise silik renklerde olduğu görülmüştür. Silik halkalara denk gelen yıllara bakıldığında o yıl önemli doğa ve çevre olayların yaşandığı görülmüştür. Doğumdan önceki yaşamda, bebekler dış dünyada neler yaşandığını bilirler. Dış dünyanın güvenli olup olmadığının farkındadırlar.
Doğar doğmaz anne ile buluşan bebeklerde temas, annenin her yerindedir; güvenlik, sağ kalım en üst seviyededir ve beraberinde yeni dünyaya uyum ve iyileşmeyi getirir. Doğum öncesi yaşamla ilgili en temel ilkeler şunlardır; bebekler deneyimlerini hatırlarlar, farkındalık yapı oluşumundan önce başlar, genler yoluyla atalara kadar giden semptomlar vardır. Ve yaşamın başından sonuna dek çocuğu için titreşimler üretip onun kaderini değiştirebilen tek kişi annelerdir. Sadece annelerin titreşimleri ve duaları evrensel yayın titreşimlerine benzer ve yine sadece anneler çocuklarının kaderini silip yeniden yazabilirler…
KADININ VARLIĞI SEVGİ ÜZERİNEDİR
Böylece anlamalıyız artık, varoluşun temelinde kadın var ve ailenin, toplumun iyi olması da biz kadınların ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı olması ve sağlıklı kalmasına bağlıdır. Vücutlarımız yeryüzünün enerjisini yükselterek içimize akıttığından, dişil enerji var eden, toplayan, birleştiren gücümüzdür. Ayrıca dişilin anlamı sevebilmektir ve kadının varlığı sevgi üzerinedir. Kadın; hayatını daha iyi bir seviyeye getirdiğinde, bundan bütün aile ve toplum yararlanır, çünkü kadın merkezdir, hayata berraklık ve farkındalık getirendir.
Hamilelik zamanı ise kadının gerçek doğasını ortaya çıkaran, en geniş anlamıyla kadını özgür bırakmak için verilmiş bir hediyedir. Kendisini tanıması, sevmesi, sezgi gücünü hissetmesi, içinde hızla dönen var edici güce odaklanabilmesi, ışığını yansıtması ve kendinin bir mucize olduğunu fark edebilmesini sağlayan kutsal bir zaman…Hamilelik ve doğum tüm yaşamı kucaklayan, benden bize geçiş zamanıdır ve çocuk sahibi olmak, değişime uğramak “anne’’ olmaktır…
Bu ay Anneler Günü’nü kutlayacağız, ben de her Anneler Günü’nde verdiğim temenniyi buradan siz “Aysha Dergi” okuyucularıma da vermek istiyorum; “Annelerin bir değil her günü kutlu olsun…”