“Güncelleme” son dönemde birçok alanda çokça kullanılan bir kelime. Tekrar değerlendirme, şartlara uygun hale getirme, yenileme, daha verimli daha işlevsel hale getirme, faydayı arttırma gibi anlamları içermekte kullanıldığı yere göre…
Kelime kulağa her ne kadar hoş gelse, olumlu bir eylemi çağrıştırsa da işin gerçeği her zaman böyle olmamakta. Örneğin akıllı telefonlar sürekli güncelleniyor ve milyonlarca insan bunu takip ediyor hem de “İhtiyacım mıdır, bunun bana maddi manevi getirisi- götürüsü nedir?” gibi düşüncelere asla girmeden. Ve telefonunu güncellemeyen milyonlarca insan toplum içinde telefonundan utanıyor, kendini kötü, eksik, değersiz hissediyor. Güncel olanı alanlar ise çok iyi! Sürekli yeni oyuncağı ile oynuyor, elinden bırakmıyor, gözünden ayırmıyor hatta onsuz yapamıyor…
Bir makine, birçok insani davranış ve ihtiyacın yerini alıyor; gerçek ihtiyacı karşılayamadan. Bakıyorsunuz arkadaş toplantılarında, akşam yemeğinde, yeni yerler insanlar, manzaralar görmek için çıkılan seyahatlerde, elden-gözden düşmüyor sürekli güncellenen telefonlar. Hatta yanı başındaki dostunu bırakıp sen makineden yazışıyorsun. Bulunduğun mekanın, anın, yiyip içtiklerinin güzelliklerini görmeden, şükrü aklına bile gelmeden elinde telefon kim nerede, ne yapıyor, kim kime ne demiş, o ne giymiş, beriki ne almış…
İnsan Da Güncellenir Mi?
Güncellenen telefonlarla aslında insan da güncellenmekte. Çocuklar, kadınlar koskoca adamlar telefonlar güncellendikçe güncellenmeye devam ediyor. Peki bu insan güncellemelerinde “iyi güzel fayda işlevsellik…” nerede? Fayda almadığı gibi üstelik zararı-zararları da olmakta. (Zararlarını meraklıları birçok kaynaktan öğrenebilir.) O halde her yeni akımın, bize allı pullu paketlerle sunulan her yeninin! cazibesine kapılmama bilincine erişmek için “kendimizi öz kaynaklarımızla güncellemeliyiz”. En önemli güncellemedir kendimizi güncelleme, en faydalı yenilik kendimizi güncellemektir. Yoksa rüzgar nereden eserse oraya gideriz. Sonuçta oradan oraya savrulan, bazen de olduğu yerde dönüp birilerinin oyuncağı olan alana döner yaşamlarımız. Herhangi bir bağımlılığı (eş, iş, kariyer, marka, ilaç, yemek, yememek…) olan (bağlılık değil bağımlılık) hiç kimse bunun aksini iddia edemez. Zira bağımlılığımız varsa; bilincimiz, irademiz, tercihimiz yoktur.
Burada kişiyi çocuk aklının öğretileri, bedenin hafızası, enerji bedeninin blokajları yönetir ve de yönetilmeye, güdülmeye yatkın hala getirir. Bilincin olmadığı bu alanda artık insanı, insanları, beni-seni-onu-bizleri-sizleri-onları yönetmek, faydalanmak adeta kukla haline getirmek çok ama çok kolaydır. Durum bu kadar net iken “adaaammm sen deee …” tavrı “ilkel insan” dediğimiz ilkellikten çok daha basittir. Zira insan; akıl eden, ayırt eden, düşünen, fikri olan, tercihte bulunan, karar veren, yani bu yetilerle donatılmış bir varlıktır. Bu yetileri kullanmamak kendi güncellemelerimizi yapmamak; kendimize, yaşamımıza, bedenimize, ruhumuza ciddi bir yük oluşturur. Kronik hastalıklar bu yükün bedendeki en basit ifadesidir. Bu yükler hastalıkların iyileşmesine en büyük engellerdir. Bu yükler bedenin yeme bozuklukları dahil tüm yorucu davranışlarına zemin hazırlar. Kadınlık güncellemeleri diye başladık, sadece giriş kısmıyla bize ayrılan yer bitti. Belki de iyi oldu. Gelecek sayıya dek konuştuklarımızı kendi yaşamlarınızı da gözlemlemiş belki de bağımlılıklarınızı fark etmiş olarak, konumuza devam etmiş oluruz inşallah. Çocuk aklımızdan özgürleşmiş, bağımlılıklarınızı bırakmaya karar vermiş bir beden ve zihnimiz olması duasıyla…