Kutsal Bir Terapi: Kur’an-ı Kerim

Kutsal deyince insanın önce dini zuhur bulur aklında ve kalbinde. Ardından o dinin ve hesap gününün Maliki olan Allah’ın (Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah’a mahsustur.”  – Fatiha Suresi, 2-4 Ayetler) kelamı olan kutsal kitaplar. Bu zamana kadar Kuran ı kerime göre 25, rivayetlere göre ise 124 bin peygamber yeryüzüne gönderilmiştir. Ancak saydığımız 25 peygamberden sadece 4’üne Rasul sıfatı verilmiştir. Bunun nedenini hiç düşündünüz mü? Bakın hep birlikte öğrenelim dinimiz İslam’a Allah û Teala neden Peygamber efendimizi ve kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i gönderdi?

İslamiyet yeryüzüne Nail olmadan çok önce Cebrail as. 3 hak kitabı peygamberlere vahiy yoluyla teslim etti. Hz.Davud’a Zebur, Hz.Musa’ya Tevrat, Hz.İsa’ya ise İncil indirildi. Ve sıra yerlerin ve göklerin O’nun nurunun hürmetine yaratıldığı nur ala nur olan Hz. Muhammed’de idi. Takvim yaprakları 571 yılını gösterdiğinde Mekke’de kuraklık dönemiydi. Kimse o günden sonra Hz. Muhammed’in doğumuyla birlikte bereketin o topraklarda yeniden açığa çıkacağını bilmiyordu. Ancak o beklenen dinin Nebi’siydi. Onun hürmetine yaratılan şu kâinat acı ama belki de onun kıymetini tam olarak idrak edemiyor, böyle muhteşem bir örneği hal-i lisan olarak yaşamıyor. Hâlbuki o en güzel örnek, sadece Ashab-ı Kiram efendilerimize değil kendisinden sonra gelecek tüm nesillere de gönderilmişti. Bu durumu ise şu güzel hadisle açıklayabiliriz;

 

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir mezarlığa gitti ve:

‘Selam sizlere ey mü’min topluluklar yurdunun sakinleri! Şüphesiz bizler de inşallah size kavuşacağız’ dedi, sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Keşke biz kardeşlerimizi görseydik diye arzu ettim’ dedi. Sahabeler:

−Ey Allah’ın Rasulü! Biz senin kardeşlerin değil miyiz? diye sordular! Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Hayır, siz benim ashabımsınız. Kardeşlerimiz ise, daha sonra gelecek olanlardır. Ben, onlardan önce havuzun başına varmış olacağımdedi. Sahabeler:

−Ey Allah’ın Rasûlü! Henüz senin ümmetinden gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın? diye sordular! Rasulûllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Sizden herhangi bir adamın, alnında ve ayaklarında beyazlıkları bulunan atları olsa ve bu adamın atları siyah atlar arasında bulunsa, adam kendi atlarını tanımaz mı?’ dedi. Sahabeler:

−Elbette tanır, ey Allah’ın Rasulü! dediler. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Onlar kıyamet gününde abdest almalarından dolayı alınları, kolları ve ayakları parlak geleceklerdir.’ Rasulûllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu sözlerini üç defa tekrarladı ve şöyle devam etti:

−‘Ben onlardan önce havuzun başına varmış olacağım. Dikkat edin aranızdan birtakım kimseler havuzumdan, kaçkın devenin uzaklaştırıldığı gibi uzaklaştırılacaklar. Ben onlara buraya geliniz, buraya geliniz diye sesleneceğim ve bana şöyle denilecek:

−Onlar senden sonra bid’atlar yaptılar ve hep ökçeleri üzerine gerisin geri dönüp durdular. Bunun üzerine ben de:

−O halde benden uzak dursunlar, benden uzak dursunlar diyeceğim’ buyurdu.”

Müslim 1/150, 151, Malik 1/49, 50, Nesei 1/35, İbni Mace 2/580, Beyhaki 4/78, Ahmed 2/300, 408

İşte bizler böyle kıymetli bir peygamberin ve öncesinde Rahman’ın himayesinde ilmek ilmek işlenen bir toplum olduk. Müslümanların diğer adıydı uhuvveti (kardeşlik) yaşamak ve yaşatmak. Ancak insan beşer şaşar diyorsak hata payımız olduğunu, Peygamber (sav) hariç her mümin kadın ve erkeğin bir nefis taşıdığını unutmamak gerekir. Daha da üzücü olan ise Kur’an ve Rasulûllah’ın sünnetini okumadığı için birliği ve huzuru kaybetmiş bir Müslüman topluluğu var artık. Buradaki sözler gibi belki de her söyleneni yanlış anlamaya oldukça meyilli ve kırılganız. Halbuki Mümin kişi güçlü olmalıdır. Bunun gerekliliğini Cenab- ı Hakk Nûr Suresi 55. Ayette şöyle açıklıyor : Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.”

 

GÜCÜNÜZÜ AYETLERDEN ALIN!

Buraya kadar bize gönderilen peygamberin onca eziyete rağmen ayakta kalışına dem vurduk. Bunun arka planında ayetler olduğunu da ve gücünü önce ayetlerden sonra ona iman eden başta eşi Hz. Hatice ardından Ashab- ı Kiram’dan aldığını ifade ettik. Peki biz Mü’minler gücümüzü nereden alıyoruz? Ya da şehir hayatında zamanı bereketsiz kılan işlerin peşinden koşup giderken nereden güç bulacağımızı biliyor muyuz?

Bir espri var ya ‘Öyle bir sınav ki kitabı açıp bakmak serbest’ diye. Burada vurgulamak istediğimiz tam da bu. Neden hepimizin kolayca ulaşabildiği kutsalımız Kur’an- ı Kerim dururken enerjimizin bittiğinden şikayet ediyoruz? Neden dünyadaki varlığımızın imtihan olmak ve sonunda (inşallah) mükâfatlandırılmak olduğunu unutuyoruz? Özeleştiri yapmayı bir rutine döndürürsek tüm bu sorular kolay ve hızlıca ortadan kalkabilir.

HER GÜN  KUR’AN DİNLEYİN!

Kur’an- ı Kerim’i okumak sünnet, dinlemek ise Farz-ı kifayedir. Yani Müslümanların bir kısmı bu farzı yerine getirdiğinde diğerlerinin sorumluluğu ortadan kalkar. Bu nedenle imtihan olmak ve kulluk etmek için yaratıldığımız şu dünyada fani dünyanın akışına kapılıp merkez noktamızdan uzaklaşmayalım. Nasıl ki Dünya 1 milim Güneş’ten uzaklaşsa yeryüzünün dengesi bozulur. Tıpkı biz de Kur’an’dan ve sünnetten uzaklaştığımızda ruhumuzun dengesi şaşar. Çünkü insan sorgulamaya ve bir yaratıcının varlığına inanmaya meyilli olarak yaratılmıştır. Sorgulamadan ve inanmadan geçen hayat maleyanidir. Sürekli sorgulayan ve düşünen ‘kul’un ise anlamak ve hayatını anlamlandırmak için Allah’ın kelamına ihtiyacı vardır. Her gün en az 1 sayfa okudunuz Kur’an bile ruhunuza şifa olacaktır. Dünyalık nimetlerin aslını ahret yurdunda tatmak için düzenli olarak spora, alışverişe, eğlenceye ayırdığımız vakti manevi sağlığımıza da ayırmalıyız. Düzenli manevi terapiler ve ziyaretler ile ibadetlerinizi yerine getirirken nefsinizi daha hızlı yenebilirsiniz. Ancak nefsin buradan her daim azgın bir duygu olduğunu unutmayın. Çünkü siz onu ezdikçe o karşınıza bir yenisini daha çıkartacaktır. Bu yüzden Allah’a ve İslam’a gerçek bir teslimiyetle sarılın ve birinci göreviniz olan kulluğu hakiki olarak yerine getirin. Bu noktada en güzel yoldaşınız önce Allah ve kelamı sonra Rasulullah ve sünnetleri olsun.

Ayşe Özgün

Moda ve alışveriş kategorilerinde trend stiller ve markalardaki indirimler, kampanyalar hakkında bilgiler sunar. Sağlık uzmanı olan editörümüz uzmanlaştığı alanlarda farkındalık yaratmayı hedefliyor. İletişim: ayse.ozgun@aysha.com.tr

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın