Doğum Korkusu

Ayşe Öner

Kadınlar olarak ruhumuzda bebeklerimizi doğurmak ve onlara bakmak için tüm bilgi ve güç mevcut, zamanın başlangıcından beri genetik kodlarımızda bu bilgi vardı ve hep var olacak. Ama sanıyorum bu bilgileri silmek üzereyiz.

Normal doğum yapmak için dışarıdan aldığınız seslere değil, içeride neler olduğuna odaklanmalısınız, sizin gerçek alanınıza… Size hizmet eden sesleri dinleyin ama hiç unutmayın gerçek otorite sizsiniz. Ya zihninizin yarattığı korkulara mahkum olacak ya da zihninizin hakimiyetini ele alacaksınız, böylece doğumun ihtişamı sizi başka boyutlara götürecek ve sonunda zafer sizin olacak.

Hamile olduğunuzu öğrendiğiniz zaman bebeğinizin dünyaya gelmesi için geçecek süre size çok uzun gelebilir. Hele de 5 veya 6 hafta sonra hamileliğinize eşlik eden bulantılar da başlamışsa sanki bir alacakaranlık kuşağına girmişsiniz gibi hissetmeniz çok mümkün!…

Bu şikayetlerin hiçbirini yaşamayan anne adayları ise çok şanslılar. Bazen bana danışmak için gelen anneler oluyor, “Ayşe Hanım sadece makarnadan başka hiçbir şey yiyemiyorum, onu da bir miktar, fazla olursa hemen çıkarıyorum acaba bebek zarar görmüş müdür?” gibi sorularla sıklıkla karşılaşıyorum. Merak etmeyin, bebeğiniz ihtiyacı olan her şeyi sizin depolarınızı kullanarak alacaktır, büyük çoğunlukla bu bulantı ve kusmalar ilk 3 aydan sonra bitiyor. Benim “Hamilelik, Doğum ve Bebek Bakımı” adlı kitabımda bulantı için bazı önerilerim vardır, okumuş iseniz deneyebilirsiniz, bazen işe yarıyor.

Kusuyorum diye de insan suçluluk duymaz ki, bu sizin kontrolünüzde olmayan bir durum, midenizde neyi tutabiliyorsanız onu yiyin, bu zaman geçecek ve ondan sonra her şeyi, seçerek, taze ve mevsimin sebze meyvelerini, eti, balığı, sütü, yoğurdu yiyecek duruma geleceksiniz. Gebelik boyunca bazı anne adayları birtakım besinlere karşı isteksiz olup, tiksinti duyabiliyorlar, bu durum da normaldir.
İşte çoğunlukla ilk 3 ayın hali böyle!.. “Yedim, yiyemedim, bulantı, sürekli bir tekne tutmuş hali, başımı nereye koysam da azıcık gözlerimi kapasam” derken geçiverir…

Ortadaki 3 ay ise hamileliğinizin kraliçeliğini yaşadığınız zaman ve kim olduğunuzu, size neyin doğru geldiğini de bulma zamanıdır. Kadınlık gücünüzün getireceği fırsatları görebilmek üzere harekete geçmelisiniz. Bilgilenmek önemli, bilgi doğru seçimi getirir. “Ay ben bugün şu alışverişteyim, yarın filanca AVM’de şık bebek giysilerine bakacağım,  “ baby shower”  derken, son 3 aylık dönemin içinde bulursunuz kendinizi. Yine zorluklar; ayaklar şişer, sırtınız ağrır, mideniz yanar, geceler kabus, tık nefes, zihninizin gevezeliği ve illüzyonları, dinlediğiniz doğum hikayeleri, verilen iç karartıcı temenniler, artan endişe ve korkularınız, anlamadığınız tıbbi deyimler vs… Hemen doktorla sezaryen sözleşmesi yapıp, “Aman gözümü kapar, açar, bebeğimi kollarıma alırım” seçeneği sizin için en kolay yol görünür.

Sezaryen tabii ki anne ve bebek için gerekli olduğunda hayat kurtaran bir operasyon, siz kendiniz ve bebeğiniz için doğum yolculuğuna hazırlanırken her türlü doğum şekline de saygı duymayı öğreneceksiniz. Doğum zamanı her türlü planınız ve hazırlığınıza rağmen sonuç normal doğum olmayabilir. Doğum doğal bir fizyolojik olaydır ancak planlanamaz ve kontrol edilemez. Siz hasta değilsiniz, doğum yapacak anne adayısınız, tıbbi bir durum söz konusu değil ama ihtiyaç olduğunda tıbbi destek alabilirsiniz, doktorunuz bunun için yanınızda. Hamileliğiniz, doğumunuz ve doğum sonrası günler için size bütünsel bir destek sağlayacak çalışma yapmadan, donanım kazanmadan, boş işlerle vakit tüketmek size zor zamanlar yaşatır. Oysa ki bu doğum yolculuğu için kendinizi hazır hissederek, donanımlı şekilde, rahatlayarak, bir doğum destekçisini ( doula veya doğum koçu bir ebe) ve eşinizi de yanınıza alarak, olması gerekeni yaşayacaksınız. Normal doğum yapmak bir galibiyet değildir, önemli olan sizin kendi doğumunuza sahip çıkabilmeniz ve sorumluluğunuzu üstlenmeniz; korkuyla değil, gücünüze ve doğaya inanarak doğum yolculuğunu yaşamanız ve doğumunuzdan memnun kalmanızdır.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın