Dünyayı Sevgi (mi) Kurtaracak?

Kızmayın bana… Ama sanki sevgililer günü ile birlikte “aşk”ın yüceliğinden uzaklaştık..

Tanımladığımız, kalıplara soktuğumuz her şey gibi sevgi, aşk ve sevgililik de 14 Şubat ile birlikte kırmızı kalpler ticaretinde yerini aldı.

kalp ticareti

Ciddi bir ikilemdeyim; farkındalığı yüksek olmak mı iyi yoksa tam tersi mi?

Hız çağındayız… İstemek, sahip olmak ve tüketmek arasındaki süreçler o kadar kısa ki. Her şey hızla tükeniyor…

Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, 
Birinciliği beyaza verdiler… (Özdemir Asaf)

Tüketmek, insanoğlunun bu çağda en iyi yaptığı şey… Bilgiyi, aşkı, çevreyi, insanlığı ve duyguyu… Düşünsenize, medeniyetin varoluşundan bu zamana kadar yaklaşık 5 exabyte bilgi üretilmiş; oysaki biz bu byte’a sadece 2 günde ulaşır durumdayız. Her an bilgi yerini yeni bir bilgiye bırakıyor o kadar hızlı ki sahip olmak ile tüketmek arasındaki zaman “an”larla sınırlı gibi… Sahip olmak için yaşıyoruz ve sahip olmak için önce tanımlamamız ve onu ulaşılabilir kılmamız gerekiyor. Algımız düzeyinde bir kalıba soktuktan hemen sonra da tüketmiş oluyoruz. Bu karmaşa içinde  AŞK bile nasibini aldı.

Aşkı tüketmediğimiz zamanları en iyi anlatan şiirler, hikayeler… Benim için AŞKın şiiri Aragon’nun Elsa’ya yazdıklarıdır. Belki de AŞK; ulaşılmazlıktır, imkansızlıktır. Çağımıza aykırı olan da budur…

Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan
Korkuyorum senden.

Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim.

Aragon 

Aşkı bulduğum en güzel filmler ise; aşk engel tanımaz mottosu ile Nothing Hill, English Patient, dilimize “Kasımda Aşk Başkadır’’ olarak çevrilen ve yalnızların kasım ayı tanımını değiştiren Sweet November…

Bildiğim bir şey var; aşk da parmak izimiz gibi her ilişkiye özel…

 

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın