Rahmet Yağmurları

Sonbaharı da severim ben… Tabiatın o yemyeşil elbisesinin ton farklarıyla turunca dönüşmesi, yaprakların süzülerek toprağı öpmesi ve adeta halı gibi kaplaması bu mevsimin görülesi manzaralarındandır.

Sonbahar, hüzün aylarıdır derler. ‘‘Hazan Mevsimi’’. Hüzün de bizim insanoğlunun tabiatındandır. Yeise dalmadan hüzünlenmek, muhabbetin vasfıdır. Allah karşısında boyun eğip, teslimiyet içinde günah, ayıp ve kusurlarımız için hüzünlenmek, kötü müdür canım!..

Sonbaharın da keyfi var. Hele o yağmurunun altında pardösünün yakalarını kaldırarak yürümenin keyfi… Evet, sonbahar geldi. Ama yağmur yok. İstanbul’da barajlar boşalmış. Üç aylık stok kalmış, diyorlar. Su denen o mucizevi rahmeti gel de şükranla yâd etme şimdi! Sanki yağmur yağmak mecburiyetindeymiş gibi ona şükretmemek, onun nimet olduğunu unutmak; bencil insanoğlunun zaaflarındandır.

Yağmur duası değil, yağmuru bize gönderdi diye Yaradan’a şükür duası her dem yapılmalı ki, bu nimetin devamı kesilmesin!

İnsan balçıktı. Su ona canlılık, dirilik verdi. Su, Allah’ın ‘‘hayy’’ esmasının tecellilerindendir. Değdiği yere bereket getirir. Su üzerine yazılan kitapları okuyunuz, belgeselleri izleyiniz, neler öğreneceğiz neler.
Bir de meselenin manevi/ batıni ciheti var. Suyun ‘‘kevser’’ oluşu.  Hz. Mevlana, Mesnevi’de Hz. Peygamber’imizin hayatından şu tabloyu hatırlatıyor.

Hz. Ayşe (r.a), iki cihan serveri efendimize sormuş: ‘‘Bugün yağmur yağdı, madem sen mezarlığa gittin, elbiselerin neden ıslak değil?’’ Hz. Muhammed (sav): ‘‘Ey iffetli! Allah senin pak gözüne gayb yağmurunu gösterdi. O yağmur, sizin -insanlığın- bu (bildiğimiz) bulutunuzdan değildir; başka bir bulut ve sema vardır.’’
Rahmetin kelime anlamıyla daha derinine nüfuz ederseniz, Hz. Peygamber’imizin o yağmurdan kastini çıkarabilirsiniz.

“Bu yağmurlar, musibetten dolayı insan soyunda olan üzüntüyü teskin etmek içindir.” diyor Mevlana Celaleddin-i Rumî. İnsanlar ateş içinde kalsalardı (yani devamlı günah işleyerek yaşasalardı) harap olurlardı.
İşte, Hz. Mevlana gibi veliler, rahmet yağmurları gibi gelip, insanları günaha meylettiren o nefis ve şehvet kıvılcımlarını söndürürler.

Onları yıkar, pâk eylerler…

 
 
 

Mim Kemal Öke

Yazarımız Prof. Mim Kemal Öke, siyaset bilimi profesörü, roman yazarı. “Atatürk’ün doktoru” olarak tanınan, kendisiyle aynı isme sahip Mim Kemal Öke’nin torunudur. 35 yaşında profesör olarak Türkiye’de profesör unvanını alan en genç kişi olmuştur.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

seo