Doğuştan var olan koşullanmalar, çevre baskısı ve daha bir sürü etken; kadını, bebeği, hamile kalma sürecini ve sonrasını büyük ölçüde etkiliyor.
Toplumumuzda daha evliliğin başında, hatta bazen genç kızlık döneminde “Acaba çocuğum olacak mı?” sorusu zihinleri meşgul edip duyguları yorar. Hele de evlilik süresi 1-2 yılı bulmuşsa öncelikle ailenin büyükleri torun sevme telaşına girerler; “Ölmeden bir torun göreydim.”, “Ne zaman hala, amca, teyze, dayı vb. olacağım?”cümleleriyle çifti baskı altına almaya başlarlar.
Çok erken dönemde gereksiz bir yığın tahliller yapılırken, her tahlil sonucu gerginlikle beklenir. Her doktor dönüşü çift, “Suç kimdeymiş?” gibi garip soruların altında ezilir. Bu eziklikle bir süre sonra çocuklu ailelerle görüşmemeye başlar. Kadın gebe bir kadını, çocuklu bir aileyi görmeye tahammül edemez; erkek oğluyla maça giden, bayram sabahı oğlunu namaza götürdüğünü anlatan babaların hikâyesini duymak istemez. Hal böyle olunca, belki de sadece zamanı gelmediği için işlemeyen gebelik programı da bozulmaya başlar…
Gebe Kalmayı Neler Etkiliyor?
Gebelik programını bozan stres virüsünü temizlemedikçe, gebelik başarı oranı azalacaktır. Her bireyde bilinçaltından bedene ve duygulara tesir eden virüsler farklıdır. Hırsla ve telaşla gebelik isteği (ki bununda geçmişe ait nedenleri olabilir) çevrenin getirdiği gerginlikler gibi yakın dönemde alınmış virüsler kolaylıkla programdan temizlenebilir.
İnfertil çiftlerin (1 yıllık düzenli ve korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebelik olmaması) %15’inde yapılan tetkik ve araştırmalara rağmen neden gebelik olmadığı bilinememektedir.
Nedeni bilinmeyen infertilite grubundaki bu çiftlerin tetkik ve tedavi planları, sadece maddi beden üzerinden yapıldığı sürece gerçek infertilite nedenlerini bulamayacağımız apaçık ortadadır. Zira maddi bedenden ibaret olmayan insanı, bu anlayışla iyileştirmemizin mümkün olmadığını baştan beri anlatmaya çalıştık. Kadının en derinlerinde gebeliği engelleyecek duygu birikimleri varken, bir tarafı gebeliği istemez veya doğumdan korkarken, maddi bedendeki çalışmalar akıntıya kürek çekmeye benzer.
Stres, ruhi bunalımlar bedenin birçok fonksiyonunu bozduğu gibi, üreme sağlığını da bozup infertilitenin zeminini oluşturur. Bu gerçeklikle, her türlü tıbbi tetkik yapılıp tedavi yöntemleri uygulanmasına rağmen, eğer size “Gebelik neden olmadı biz de bilemiyoruz.” deniyorsa; işin zihinsel boyutuyla ilgilenme zamanı gelmiş demektir.
Ayrıca tedavi süreci içinde yaşanan olumsuzlukların, gerginliklerin, negatif beklentilerin tedaviyi olumsuz etkilememesi için, kadının bedeni yanında ruhuna da gerekli destek sağlanmalıdır.
Ruhsal Boyut İncelenmeli
İnfertilitenin fiziki şartlarda nedenini bilemeyip de, bilinçaltı programında neler var diye sorguladığımızda, envai çeşit veriye ulaşırız. Çocukluk döneminde yaşanan travmalar, cinsel kimlik sorunları, aile içi iletişimdeki sorunlar, kişinin çocukluğuna ait anılarının olmaması, değersizlik inancıyla ortaya çıkan “Ben iyi bir anne olamam.” düşünceleri, “Anne-baba olmayı hak etmiyorum.” söylemleriyle insanların kendisini cezalandırma planları sıkça karşılaştığımız verilerdendir.
Tabii ki, bu örnekleri kişiler adedince çoğaltmak mümkün. Çünkü her kişinin yaşamı ve yaşamdan algıladıkları kendine has ve bir diğerinden farklı! Aynen parmak izi gibi… O halde vücuttaki her program işleyişinin bozulmasında düzeltmeyi sadece maddi beden üzerinden yapmamız yeterli olmadığı gibi, infertilite tedavilerinde de (özellikle tüp bebek uygulamasında) çiftin ruhsal boyutuyla ilgilenmeyi öncelikli sıraya almalıyız. İşin ruhi boyutundaki sorunlar özellikle geçmiş yıllara dayanıyorsa, sorunu ortaya çıkarmak ve çözmek noktasında hipnoterapi ve EFT teknikleriyle hızlı ve kalıcı çözümlere ulaşmak da mümkün olabiliyor.