Severek takip ettiğim, ilham verici enerjisi ve muhteşem tasarımlarıyla gurur kaynağımız Merve Bayındır bu ayki röportaj konuğum. Kendisiyle yükselen başarı grafiğini sizler için konuştum. – Buğu Pala
Tasarıma ve modaya ilgin nasıl başladı?
Küçüklüğümden beri tasarım ve moda ile çok iç içe bir hayatım oldu. Anneannem terzi olduğu için okuma yazmadan once dikiş dikmeyi öğrendim. Hem annem, hem rahmetli dedem hobi olarak resim yaparlardı dolayısı ile resimlerle büyüdüm. Bir de babam iç mimar olduğu için ister istemez tasarım hayatınızın içinde oluyor. Küçüklükten beri hep bir şeyler yaratmayı sevdim. Gerçi hiç tasarımcı olacağım aklıma gelmezdi. Kanada’da Psikoloji ve Hümanizm eğitimi gördüm. Hümanizm bölümünde biraz sanat tarihi bilgisi de edinme şansım oldu. Mesleğimi Türkiye’ye döndükten sonra bir süre yapsam da mutlu olamadım açıkçası. Kısa bir süre babamla çalıştıktan sonra, annem Yasemin Bayındır’ın kurduğu şirkette hobi olsun diye başladığım kıyafet tasarımı çok kısa sürede başka boyutlara ulaştı. Ayakkabı tasarımı, çanta tasarımı, bunları hep atölyelerde öğrendim tabiki… Ama içimde varmış diyorlar sanırım doğru.
Şapka tasarımına yönelmeye nasıl karar verdin?
Biz bu kıyafetleri ve annemin şirketini tanıtmak için bir defile yapmaya karar verdik. Ben o dönem hadi bunları şapkalarla bütünleyelim diyerek şapkamsı şeyler yaptım. Fakat nasıl oldu bilmiyorum o şapkalar aldı başını gitti. Benim adım çok kısa sürede şapkalara kuş konduran kadına çıktı.
Bu dönemde Lappart PR’ın sahibi Feride Tansuğ ile tanıştık ve birlikte çalışmaya başladık. Sevgili Feride ve annemin 3 aylık yoğun bir ısrarından sonra ben sadece şapka tasarımı yapmaya başladım. Açıkçası başlarken olayın bugün bulunduğumuz noktalara geleceğini ne kadar biliyordum emin değilim ama hayallerim hep çok yüksek oldu.
İÇİMDE 1950’Lİ YILLARA AİT BİR KADIN VAR
Şapkaların tarihçesini düşündügümüzde özellikle ilgi duyduğun bir dönem var mi? Bu dönemden ilham alıp fikirleri modernize ettigini söyleyebilir miyiz?
Dürüst konuşmak gerekirse benim içimde yaşayan 1950’lı dönemlerden bir kadın var sanırım. O dönemin kadınları beni hep çok etkiliyor. Parçalarımda her zaman vintage dokunuşlar görmeyi seviyorum… Ama modellerim çok fazla ve farklı yer, zaman ve detaydan etkileniyor demek çok daha doğru. Bir de şu anda bulunduğum ülke bu mesleğin en zirve olduğu ülke. Rakiplerim dünya isimleri dolayısıyla kendimi hep farklı ve orjinal ürünlerle sunabilmekle yükümlüyüm. Burada ilham alırken, benzememek ve farklı kalabilmek sanırım en büyük çaba.
En çok hangi rengi seviyorsun ve hangi materyallerle çalışmak seni heyecanlandırıyor?
Her sezon yeni bir materyal denemeyi seviyorum. Sanırım saks mavi ve ya morcivert şu ara en favori rengim ama benim sevdiğim renk mevsimler kadar hızlı değişir. Bu yaz ilk defa el işlemesi, el yapımı orjinal çiçek koyduk. Koleksiyonumuza şu anda seneye yaza çalıştığımız için onu daha da geliştirip başka yerlere geldik. En sevdiğim malzeme Silk Abaca.. Bir cins şapka malzemesi ama manüpüle etmesi çok keyifli. Bir de oldum olası bir pleksi cam tutkum var ama bakalım belki ilerde onunla da daha günlük birşeyler yapabiliriz.
Şu anda kariyerini şekillendirdiğin alan üzerine çocukluğundan gelen bir güzel bir anını bizimle paylaşabilir misin?
Tabii ki benim kıyafetlerimin çoğunu anneannem dikerdi. Dolayısıyla o dönem yurtdışından gelen dergilerden önce kıyafetler beğenilirdi. Sonra kumaş alışverişine giderdik… Bir sahafların bir de kumaşların kokusunu ve dokusunu çok severim ben. Her neyse gene bir gün modellere bakıyoruz. Bir pantolon, üstü bluz takım ama tam pantolonun üstünde maksi mini etek gibi bir ek, gömlekte papyon detaylı, askıları olan harika bir takım. Zamanının dışında olduğunu düşünürüm bugün hala. Anneannemle o takıma gri bir kumaş seçmiştik üzerinde düz siyah halka baskıları vardı. Çok şık bir takım olmuştu. Bir de pembe renkten etek parçasını yapmıştı. Yan berem ben ve kıyafetim kendi hayal dünyamda Paris’den gelen minik bir prenses gibiydim. Sanırım süsüme hep biraz düşkün oldum onun için şimdi başkalarını süslüyorum.
KRALİÇEYİ GÖRÜNCE ÇOK HEYECANLANDIM
British Fashion Council’da kraliçe standını ziyaret etti. O anda neler hissettin? Aranızda hoş bir sohbet geçti mi? Bizimle bu anını paylaşabilir misin?
Beklenmedik bir olaydı! Aslında ben bu işe başladığımdan beri yakın çevremle çok konuştuğumuz ve hatta aramızda şakaya dönmüş bir mevzudur bu. Ben hep “ Göreceksiniz ben bir gün Kraliçe ile tanışacağım, şapkalarım üzerine konuşacağız ve hatta ben ona değil o bana gelecek” derdim. Dedim ya en başta benim hayallerim hep biraz yüksek oldu diye.
Hayallerin peşinden çok çalışılarak gidince bir şekilde gerçek oluyormuş diyorum. Çok heyecanlandım açıkçası. Biraz tutuldum. Ama o hızlı bir şekilde sorular sorup dikkatlice dinledi. En güzeli de anlattığınızla gerçekten ilgileniyor olması sanırım. Şapkalarımızın detaylarını anlattım, çiçeklerimizin ve işlemelerimizin el yapımı olmasını çok beğendi. Başarımızı tebrik etti. Kendisi için çok mütevazi ve zarif bir hanımefendiydi demek istiyorum açıkçası. Gerçekten çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Darısı diğer hayallerimin başına.
En sevdiğin takipçin ve seni destekleyen müşterin kimdir?
Takipçi çok zor bir soru. Ama gelen yorum ve mesajlara bayılıyorum. Hepsine geri dönme şansım olmuyor. Zaten çok nadiren şahsen instagrama giriyorum. Ama özellikle aralarda yaptığımız videolar çok eğlenceli oluyor. Şimdi gelen taleplerden ötürü mini canlı workshoplar yapmaya hazırlanıyoruz, bakalım…
Müşterilerime gelince bu kadar senedir bir müşterim hariç kimseyle problem yaşamadım ki o da sonunda tatlı şekilde çözüldü. Ve bütün müşterilerim yeri ayrı. Hala arayıp halimi hatırımı soranlar, buradan sipariş verenler, her başarımızı bütün içtenlikleri ile tebrik edenler var. Sanırım o konuda da çok şanslı bir insanım! Hep güzel insanlarla tanıştım, hep güzel insanlarla çalıştım. Bir de siz içten, anlayışlı ve iyi niyetli olunca herşey o kadar güzel ilerliyor ki. Bir iki arkadaşım hariç müşteri fotoğraflarını paylaşmıyorum diye yanlış anlaşılıyor ama aslında kendi arşivimizde müşterilerimizin muhteşem fotoları var. Biz sadece bu işe başlarken, eğer zaten göz önünde olan biri değilse, biz de paylaşmayacağız diye bir prensip edindik.
İngiltere’ye taşınma maceran nasıl oldu? Neden İngiltere? Kariyerinde bir dönüm noktası oldu mu?
Dediğim gibi hayallerim çok yüksekti ve ne yazık ki bazı hayallerin gerçek olması için bir takım fedakarlıklar yapılması gerekiyor. Eğer İngiltere bazlı bir şapka tasarımcısı değilseniz mesela dünyanın en önemli at yarışlarından biri olan Royal Ascot’un resmi kılavuzuna seçilme şansınız yok. Sadece İngiltere’de üretim yapan, markalaşan tasarımcılara şans veriliyor. Bir sürü şapkacıdan alınan yüzlerce şapka arasından seçiliyorsunuz ve çekim bitene kadar seçilip seçilmediğinizi bilmiyorsunuz bile. Biz geçen sene bir şapkamızla, bu sene iki şapkamızla seçildik daha da önemlisi bu sene kapak olduk. Bu sene beraber çalışmaya başladığım Fenwick mağazası Millinery Collective (Şapkacı Topluluğuna) önümüzdeki sene yeni üye olarak beni aday göstereceğini söyledi. Bunlar dışardan ufak gibi görünse de büyük olaylar. İngiltere, özellikle Londra dünyanın her yerine erişimin çok kolay olduğu orta bir nokta. Bu güne kadar şapkalarım Lady Gaga, Beyonce gibi ünlülere gitti. Yani demek istediğim şu; ne yazık ki dünya markası olabilmek için yaptığınız işin ana vatanında olmanız gerekiyor. Benim kariyerim için büyük bir dönüm noktası oldu. Ama bunun ne kadar büyük olduğunu önümüzdeki bir sene içinde hep beraber göreceğiz diye umuyorum.
Yeni kuşak tasarımcılara söylemek istediğin birkaç söz var mı? Deneyimlerini ve seninle aynı yolu izlemek isteyen yaratıcı kişilere iletmek istediğin bir takım önerilerin var mı?
Var… Beni biraz daha az sevsinler diye söyleyeceklerim var. İlham almakla taklit etmeyi birbirine karıştırmasınlar. Çok okusun, çok araştırsınlar. Eleştirileri dinlemeye açık olsunlar, eleştirilerden öğrensinler. Dışardan bakıldığında her şey çok kolay oluyormuş gibi görünebilir ama kolay gelen başarı diye birşey aslında yoktur. Kalıcı sağlam ve gerçek başarı inanmaktan, hayal etmekten ve bu uğurda düşünce kalkarak çok çalışmaktan geçer. Bu işi neredeyse yedi senedir yapıyorum ve hala koleksiyon hazırlıkları o bu derken bazen 1 ay aralıksız çalıştığım oluyor. Gecelerimi bazen atölyede geçiriyorum. Şunu unutmayın demek isterim ben Türkiye’de defile yaptığımda “Bu ne ya saçma sapan şeyler yapmış, modadan soğuttu resmen” dedikleri kişiyim… Yani kısaca inandığınızı ve sevdiğinizi yapın. Ayrıca o defile fotoları ise dünyada birçok basın kolunda taktirle yayınlanmıştı.
ŞAPKANIZI BAŞÖRTÜNÜZE İĞNELEMEYİN!
Muhafazakar giyimde şapkalar nasıl stilize edilebilir?
Öncelikle bir ricam olacak şapkayı başörtünüze iğnelemeyin. Yapacağınız en güzel hareket şapkanızı bone ile kullanmak. Bunu söylerken boynunuz tabiki yaka ile kapatmanız gerekecek ama estetik açıdan çok dengeli duracağından emin olabilirsiniz. Benim muhafazakar müşterilerimin bonesini sert yaparak şapkanın içine yerleştirdiklerim oluyor böylece birçok zahmetten kurtuluyorlar. Yani her şey kuralına göre yapılabilir. Bir de özellikle yazlık şapkalarda (kışlık geniş kenarlı şapkalar içinde bu geçerli), benim tavsiyem eşarbın başa çok sıkı bağlanarak artan kısmıyla da boyun etrafında döndürülmesi ve fiyonkmuş gibi bir bağlama yapılarak bırakılması. Yani Fransız tarzı bağlama denilen bağlama şekli. Bu şekilde bir bağlama ile takılan şapkaların muhteşem duracağından emin olabilirsiniz.
HASIR BİR ŞAPKA VE EŞARPLA FARK YARATIN!
Senden bir kaç stil önerisi alabilir miyiz? Bunları okuyucularımızla paylaşır mısın?
Ben yazın geniş hasır şapkaya bayılan bir kadınım. Her kadının da mutlaka olması gerekenlerinden biridir diye düşünürüm. Düz güzel bir hasır şapkaya, evdeki eşarplardan farklı kemerler yapılarak, veya farklı broşlarla takılar çok hoş kombinler elde edebilirler. Birde düz siyah bir keçe şapka. Bütün kalbimle bütün kadınlara tavsiye ettiğim bir detaydır. Aynı hasırdaki gibi kişinin kendini yansıtabileceği bir sürü minik detay yapılabilir. Şimdi burada anlatınca belki bir gün böyle bir workshop yapabiliriz canlı yayınla!