Milenyum Ebeveynleri

Son dönemde gerek evlenme yaşının daha geç olması gerek ailelerin kariyerlerini organize ederken çocuk sahibi olma durumunu ertelemesinden dolayı geç yaşta hamilelik çok sık karşımıza çıkıyor. Ebeveynler çocuk sahibi olmayı çok isteyip uzun süre sonra ona sahip olunca çocuklar onlar için çok daha kıymetli hale geliyor. Bebek dünyaya gelmeden önce tüm pedagojik kitapları okuyarak hazırlanma, aileyi organize etme ve doğmadan önce tüm kariyer planını yapma son dönemde çok sık karşılaştığımız bir olgu.

Hepimiz tabii ki çocuklarımız için en iyisini istiyoruz. Ama bu isteme hali son dönemde çocukları yetiştirirken onların alanını kaplamaya da neden oldu. Son dönemde Avrupa ve ABD’de çokça söz edilen bir deyim olan “Helicopter Parents” yani Helikopter Anne-Babalar’dan söz edeceğim. Ne demek peki bu kavram? Çevrenizde bu çeşit ebeveynlerden eminim oldukça sık görüyorsunuzdur.

Çocuklarının peşinden koşan ve onların etrafında pervane olan bu anne-babalara her yere yetişen askeri helikopter örneğinden yola çıkarak “Helikopter Anne-Babalar” adı verilmiştir. Batı dünyasında yaygın olarak kullanılan helikopter ebeveynler kavramı, psikolojik ve sosyolojik bir sorun olarak ele alınmaktadır. “Ben çok ilgili ve bilinçli bir ebeveynim, çocuğumla yakından ilgileniyorum, bütün çocuk-kişisel gelişim kitaplarını okuyorum” diyen ebeveynlerin çoğu bu gruba giriyor aslında. Her durumda çocuğun yanındalar; çocuğun benlik gelişimi için iyi niyetle zarar veriyorlar.

Bizim bireysel danışmanlıklarımızda da birebir karşımıza sıklıkla çıkıyor. Nasıl mı? Bu ebeveynler tanılarla geliyorlar görüşmeye. “Hocam ben okudum, benim çocuğumda …. var.”, “Hocam yaşıtlarına göre karşılaştırdığımda bizim çocukta ….eksik o yüzden de destek alması gerektiğini düşünüyorum”. Bu konuda çocuklar ne diyor dersiniz? “Bir ergen bana şöyle dedi: “Sürekli ensemde bir nefes hissediyorum, bana büyüme şansı tanıyacaklar mı acaba diye merak ediyorum!”. Bu cümle her şeyi o kadar iyi özetliyor ki…

Bu tarz ebeveynleri anaokulundan başlayıp iş hayatına başlayan yetişkinlerin yanında bile görmek mümkün. Anaokuluna ya da ilköğretime başlama aşamasında anneden ayrılma sorunu yaşayan çocukları oldukça sık görebilirsiniz. Arkadaşlarıyla parkta oyun oynarken sürekli etrafında dolanan anneler, her düştüğünde ayağa kalkmasına bile fırsat vermeyen anneler yine aynı şekilde örneği daha da ileriye taşıyabiliriz. Peki iş görüşmesine annesi ile birlikte giden gençler gördünüz mü? Evet ben gördüm ne yazık ki. İşin en ironik kısmı ise; bu ebeveynlerin uzmanlara başvurup “Benim çocuğumun sanırım özgüven sorunu var neler yapabiliriz?” diye sorması.

Bu ebeveynler her durumda çocukların yanındalar ve ne yazık ki onların hata yapmasına fırsat vermiyorlar. Her koşulda onları korumaya ve gözetmeye çalışıyorlar. Çocukların yaşadıkları hayat aslında en başından itibaren anne-babaları tarafından plan ve programa dahil olarak işlemekte. Çocuklarına bütün dünya onların etrafında dönüyormuş gibi davranıyorlar. İleride en büyük travmayı çocuklar yine anne-babaları yüzünden yaşıyor. Örneğin üniversiteyi şehir dışında okudukları zaman ya da askere gittikleri zaman dünyanın hiç de etraflarında dönen bir şey olmadığını anladıklarında yalnız kalıyorlar ve depresyon kaçınılmaz oluyor. Aşırı koruyucu ve kollayıcı bu ebeveynler uzun vadeli çocukların benlik saygısının, özgüveninin gelişimini olumsuz yönde etkiliyorlar. Biliyoruz ki hiçbirimiz yetişirken hatasız yetişmedik ama unutmayın ki çocuklar yürümeyi öğrenirken önce düşmeyi öğreniyor. Düştükten sonra nerelere tutunmaması gerektiğini öğreniyor ardından da daha sağlam adım atmayı öğreniyor. Ancak her düştüğünde onu tutan anne-babası olursa asla yürümeyi öğrenemez!

Son dönemde yetiştirilen çocuklarda karşılaşılan diğer sorun ise sorumluluk olgusu. Çocuklar doğduktan sonra bebekten hepinizin bildiği gibi kordon bağı kesiliyor ancak bazı annelerde bu bağ kesilmiyor. Akabinde çocuk büyümeye devam ettiği zaman da hala çocuğu kendi uzantısı görmeye devam ediyor. Nasıl mı anlıyoruz bunu? Anneler cümleleri hep çoğul kurmaya başlıyorlar. Mesela bizim çişimiz var, ödevlerimizi bitirdik, babamız şehir dışına gitti. Bağlı olmak ile bağımlı olmayı çoğu zaman karıştırıyoruz. Aslında burada çok önemli bir ironi de var. Her anne çocuğunun bağımsız, kendine güveni olan, özgür bir birey olmasını istiyor. Ama daha söylemlerinde bile onu yalnız bırakmıyor ve ayrılmasına izin vermiyor.

AİLELER ÇOCUKLARA SORUMLULUK VERMİYOR   

Anneler ayrılmayı başaramazken çocuğun gelişmesine ve kendine yetmesine de izin vermiyorlar. Akabinde çocuk neden sorumluluk almıyor diye de etrafa söylenmeye başlıyorlar. Burada belki de sorulması gereken en temel soru şu; sen sorumluluğu bırakıyor musun ki çocuk alabilsin? Çocuğunuzun fiziksel, zihinsel herhangi bir sorunu yok ise onun yerine neden birçok şeyi yapıyorsunuz? Çocuklar kendi başlarına birçok şeyi yapmak için çoktan hazır. Kendi başlarına yemek yemek, kendi kıyafetlerini giyip çıkartmak, dişlerini fırçalamak, çantalarını hazırlamak ve ödevlerini yapmak… bu liste daha da uzayabilir. Ama aileler izin vermiyorlar. Neden? Çünkü ya onların istediği gibi yapamıyor çocuk ya da oldukça yavaş oluyor. Peki bunu öğrenmesi için zamana ve birkaç denemeye ihtiyacı olduğu aklınıza gelmiyor mu?

Çocuğu ne kadar bırakırsanız o kadar sorumluluk alabiliyor. Anneler bırakmayınca çocuk sorumsuzluğa doğru itiliyor. Bunun üzerine anneler arkadan toplamaya başlıyor ve maalesef bunu da söylenerek yapıyor. Burada durup sormamız lazım. Sen çocuk yapmayınca onun yapması için zaman veriyor musun yoksa hemen arkasından sen yapıyor musun? Çoğunlukla cevap “ Evet yapıyorum oluyor. Çocuklar da nasılsa annem yapar diye yapmayı bir yerden sonra bırakıyorlar. Okul öncesi dönemde temelleri atılan bu sorumluluk verme olayı ile ilgili anneler çocukları okul çağına gelince şikayet ediyorlar sonrasında şikayetlerin boyutu ergenlik döneminde biraz daha artıyor. Aslında çok temel ve basit bir mantık var bunun içinde; ne kadar bırakırsanız çocuklar o kadar sorumluluk alabiliyor. Örneğin bir yere gittiğinizde “Gel montunu çıkartayım” yerine, “Oğlum / kızım istersen montunu çıkartabilirsin” demekle bile başlayabilirsiniz.

Bir yere gittiğinizde o ortama uyum sağlamaya çalışan çocuğa da zaman vermek lazım ama anneler çocuğu kendi uzantısı gibi görmeye devam ederek onun yerine de konuşabiliyorlar. Dışarıdan birisi:

-“Aaa ne kadar tatlı adın ne senin?” dediğinde çocuğa; çocuk cevap vermeyebiliyor (vermek zorunda da değil) ama onun yerine anne:

-“Adımız Merve” (sanki ikisinde adı Merve) diyor hemen, ardından meraklı kişi sorulara devam ediyor öncesinde de bir yorum yaparak;

-“Maşallah pek de tatlıymış, kaç yaşındasın sen bakim?” diye soru soruyor.

Çocuk sessizliğini koruyunca anne yine duramıyor.

-“3,5 yaşına girdik ablası /teyzesi”

Gördüğünüz gibi burada da çocuğun yerine yapma gibi onun yerine cevap verme ve çoğul konuşma var. Sevgili ebeveynler, çocuklar yeni girdikleri ortamda hemen uyum sağlayamayabilir. Onlara biraz zaman tanıyın ve onların seçimlerine saygı duyun. Bunu yaparken de onların yerine yapabilecekleri şeyleri yapmayın, onların yerine konuşmayın. Bunları yapmaya devam etmeye kararlıyım diyorsanız da lütfen büyüdüklerinde, “Benim çocuğum neden bu kadar sorumsuz benim çocuğum hiç özgüvenli değil demeyin! Kapladığınız alandan çıkmazsanız çocuğa ilerleyecek alan kalmayacaktır! Her çocuğun ayrı bir birey olduğunu unutmamak, onu gözlemleyip ihtiyaçlarını anlamak ve onun size kendi kararları ile verdiği sinyalleri görmezden gelmemek belki de iyi bir ebeveyn olma yolunda atılacak ilk adım olacaktır.

Uzm. Psk. Çağla Tuğba Selveroğlu

 

Ayşe Özgün

Moda ve alışveriş kategorilerinde trend stiller ve markalardaki indirimler, kampanyalar hakkında bilgiler sunar. Sağlık uzmanı olan editörümüz uzmanlaştığı alanlarda farkındalık yaratmayı hedefliyor. İletişim: ayse.ozgun@aysha.com.tr

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın