“Nerede o eski bayramlar” yerine “Nerede o eski düğün merasimleri” diyesi geliyor insanın. Sözlükteki asalet, zarafet, ziyafet vb. kelimelerin karşılığı olarak sayılabilecek güzelliğe sahip Osmanlı’nın düğünleri. Klasik dönemde bazen sultanların evlilik ve şehzadelerin sünnet düğünleri bir arada düzenlenirdi. Eski adıyla “Surname” bizim bildiğimiz “düğün, şenlik”. Osmanlıca hali ise “SÛR- I HUMAYÛN”.
Aslında surname, tüm bu düğün, sünnet gibi törenlerin minyatür ve şiirlerle bir eserde toplanmasına deniyor. Esere böyle bir isim verilmesinin sebebi ise edebi anlamda sadece düğünleri anlatması. Bir bakıma padişahların Türk gelenek ve göreneklerini ifade etme şekli.
Hz. Muhammed’in dünyaya teşrifini kutlamak amacıyla doğan bu törenlere teşrifat adı verildi. İslamiyet’i kabul eden Türk ve Osmanlı topluluğunda bu tertipler kısa sürede benimsendi. Önceleri Mevlid – i Nebi ismiyle anılsa da zamanla kısaltılarak mevlid adını aldı. Hediyelerin, şiirlerin ve Osmanlı mutfağı ikramlarının, ön planda tutulduğu törenler düzenlendi. Bu durum diğer bir yanıyla Türk toplumunun sosyolojik açıdan misafirperverliğini ve el açıklığını ortaya koyar.
Böyle özel merasimler saray içerisindeki yaşantı gibi protokollere bağlı olurdu. O dönemde 40 gün 40 gece sürmese de dillere destan olurdu bu törenler. Öyle ki damat beylerin bugün kaldıramayacağı kadar adet ve gelenek vardı. Gelinler ise ya sultan kızı ya da kız kardeşi olurdu. Her detayın ince elenip sık dokunulması kaçınılmaz bir durum elbette. Düğün düzeni içerisinde oturma adabında dahi bir hiyerarşi vardı. Gelinin tacından misafirlere sunulan ikramlara, şenlik hazırlıklarından çeyize kadar her şey düşünülmüş ve emek verilmiş törenlerden bahsediyoruz.
Hanım sultanlar, doğdukları günden evlenip yuva kurana kadar özel bir eğitimden geçerlerdi. Kendilerine tahsis edilen dairelerinde dadıları ve kalfaları onlarla ilgilenirdi. Ta ki büyüyüp eğitim öğretime başlayana dek. İlmi ve fenni bilgilerini tamamlayan hanım sultanlar, başarıları doğrultusunda padişahlar tarafından ödüle layık görülürdü. Yaşları geldiği vakit tesettürlerine de dikkat etmeye başlarlardı. Evlenme çağına gelen hanım sultanlar önceleri siyasi merkezli kişilerle sonraları ise meslek sahibi kimselerle evlenmişlerdir. Padişahlar da zaman zaman beylerin, Hristiyan imparatorluklarının veyahut da saray hareminin kızlarını gelin almıştır.
II MAHMUD İLE GELEN YENİ DÖNEM
İslamiyet’in hassasiyetle yaşandığı Osmanlı’da kadına çokça değer verilirdi. Valide sultanların da ülkeyi yönettiği dönemlerden geçildi. Ancak kiminle evleneceği konusundaki tavır değişikliğine sonradan gidildi. II. Mahmud dönemine kadar hanım sultanlara kiminle evlenmek istediği sorulmazdı. Bu dönemden itibaren taliplerin birbirine fotoğrafı gönderilmeye başlandı. Eğer uygun görülürse isteme ve nikah akdi için hazırlıklara başlanırdı. Osmanlı döneminde nikah kızın evinde Şeyhülislam tarafından kıyılırdı. Büyüklerin eli öpülür, gelin ve damada hediye takılar takılırdı. Oldukça izzet- i ikram ve hediye dolu bu törenlerde masraftan kaçınılmazdı. Şenlikler başlar, “velime” adı verilen ziyafet sofraları kurulurdu. Misafirler yatsı namazı sonrasına kadar ağırlanırdı. Halka da hazırlanan yiyeceklerden dağıtılırdı.
BİR ÇEŞİT TERAPİ OLARAK GELİN HAMAMI
Düğün gününe hazırlanan gelin adet haline gelen “gelin hamamı”na götürülürdü. Bunun en güzel yanı ise günümüze kadar bozulmadan devam eden ritüeller arasında olmasıdır. Bu kadar zarafetten ihtişamdan tabi ki gelin hanım da payını alır. Asıl amacı temizlikten biraz uzaktır bu etkinliğin. Kayınvalide, gelininin bir kusuru olup olmadığını anlar bu eğlence merasiminde. Gelin ise hem stres atmak, dostlarıyla eğlenmek hem de paklanmak için düzenler bu tertibi. El emeği lezzetler yenir, canlı müzik eşliğinde oyunlar oynanırdı.
Düğün günü geldiğinde ise hummalı bir hazırlık peşi sıra gelir. Kokuların ve mücevherlerin yeri büyüktür. Düğün gününe özel esanslar ve o günden bu güne uzanan bakımlar yapılır. Gelinin elleri kınalı, saçları örgülü, çeyizi hazırda olur. Çünkü çeyiz nikahtan sonra alay ile beyinin evine doğru yola çıkartılır. Eğer ki gelinin soyundan biri Hz. Muhammed’den geliyor ise duvak mutlaka yeşil olur. Bunun haricinde el işlemesi duvak takılır. Tanzimat’ın ilanı ile birçok yenilik meydana gelir ve bu yeniliklerin geneli II. Mahmud ile gerçekleşir. Osmanlı’nın göz ve ruh doyuran düğünleri yerini mehteran takımından saray bandosuna bırakmıştır. Gelinlikler ise bildiğimizin aksine beyaz değil al yani kırmızı renkliydi. Bu da değişkenlik gösteren bir diğer yeniliktir.
OSMANLI’DA KADINA VERİLEN ÖNEM…
Beyaz gelinlik o dönemin modasına uygun inci ve sırma işlemelerle süslenir, çok değerli taşlardan yapılan kemerlerle tamamlanırdı. Böylece kurulan yeni hanede saadet arzulanırdı. Bu törenlerin bütününe baktığımızda dahi Osmanlı’da kadına verilen değerin ölçüsünü anlayabiliyoruz. Kadın- erkek statüsü gözetmeksizin kadının özel ve hassas bir varlık olduğunu her zaman hissedilmişti. Bilinenin aksine Osmanlı ataerkil değil “anaerkil” bir toplumdu. Mahremiyetin büyük ölçüde dikkat edildiği hanedan yaşantısında, erkek ve kız çocukları bu bilinçle dünyaya getirilirdi. Günümüzde olduğu gibi kadına şiddet ve eziyet yoktu. Amaç elbette dünyaya hükmedecek Kanuniler, Fatihler doğurmaktı. Meydana gelen tablo da 600 yıllık cihan hükmünü kanıtlar nitelikte.