Normalde , yılın bu zamanlarında, sonbahar modasını takip eder , yurtdışı tatillerimizi planlar, mükemmel sonbahar gardırobumuzun stilini yapıyor olurduk.
Sibel Gür
Bu yıl tüm bunlar yerine, hayatta kalma stilimizi oluşturuyoruz, giyim satışları Mart ayında % 34 düştü. Satışlar bu kadar düşükken, markalar yeni modayı bıraktı, mağazalarda ve depolarda biriken mevcut giysi stoğuna ne olacağı düşünüyor. İndirimler hiç olmadığı kadar cazip. Biz ise, yurtdışına seyahat edemiyor ve kontrollü sosyal hayat kavramı ortasında sosyalleşmeye çalışıyoruz.
2020 yılında moda endüstrisi, koronavirüs salgınından akla gelebilecek her anlamda olumsuz etkilendi; üretim durdu, mağazalar kapandı, talepler düştü. Moda fiziksel perakendeye neredeyse tamamen bağımlı bir sektör. Alışverişin % 80’inden fazlası hala fiziksel mağazalarda gerçekleşiyor.
Kimi markalar kriz yaşarken kimileri krizle fırsatı buluşturdu. Örneğin, Gap ve H&M sezon ortasında satışlar sunarken, Londra’daki Browns insanların evde ihtiyaç duyabilecekleri koşu pantolonları ve taytlar gibi indirimli rahat giyim ürünlerini tanıtıyor ve satışlarında % 70 artış bildiriyor.
Birçok marka, ürünleri tanıtmak için sosyal medyanın gücünü kullanmaya devam ederken, artan maliyetleri ve azalan gelirleriyle reklamlarını askıya aldı.
MODA TRENDLERİ YAVAŞLAYACAK
Hayatlarımıza bakışımızla birlikte modaya bakış açımızda değişti. Salgın, değerlerimizi yeniden düşünmek ve israfı, tüketimi ve sahip olduğumuz fazlalığı düşünmemiz için bir fırsat.
Minimalizm, kapsül gardırop ve klasiklere dönüş, geçtiğimiz birkaç yılda yıldırım hızındaki moda trendlerinde yavaş yavaş sızdı, ancak salgın sonrası tasarımcılar artık zamansız giysilerin norm haline geleceğini düşünüyor. Gelirin azalması, her sezon giysilere daha az para harcanması anlamına geliyor ve öncelik, birkaç aydan daha uzun süre moda olacak kıyafetlere kayıyor.
Son birkaç yılda, tüketicilerin ucuz bir şeyler satın aldığı, neredeyse hiç giymediği ve sonra attığı “hızlı moda” denen şeyin zarar verici etkisine ilişkin birçok farkındalık yaratıldı.
Belki de , insanların her zaman bir sonraki yeni şeyi aramadan “sahip olduklarından daha fazla keyif alabilmeleri için” moda endüstrinin “yavaşlaması” gerekiyordu.
Sürdürülebilirlik ve moda endüstrisi hakkındaki tartışmalar uzun zamandır devam ediyor, bu yüzden bu yeni bir konu değil, ancak salgının bu konuda hızlandırıcı etkisi olduğu söylenebilir.
AZ ÇOKTUR, BASİT GÜZELDİR
Yıkanması kolay basit giysilere dönüyoruz. Hepimiz dışarıdan geldiğimiz gibi kıyafetlerimizi yıkamaya başladık. Bu durum bizi, narin ve aksesuarlı tasarımlar yerine, sağlam kumaşlar ve yıkamada solmayan renkler seçmeye yöneltti.
Bugün, giysilerimizi çıkarırken ve onları ultra sıcak hijyenik ortamda çamaşır makinesine atarken, muhtemelen kolay, yıkanabilir giysilere yöneleceğiz ve “bir süre kuru temizleme” alışkanlığımızdan uzaklaşacağız. Pamuk, keten, yıkanabilir ipek ve yıkanabilir yünün tercih edileceği anlamına gelir. Hassas boncuk işi ve dantel, ayrıca suni ipek veya sıradan ipek gibi su görünce küçülen ve lekelenen kumaşlar tercih edilmeyecek gibi.
Moda ve tekstil tarihçisi Natalie Nudell bu süreçle ilgili “Muhtemelen kıtlığın estetiğine geri döneceğiz” diyor. Keten ve pamuk gibi rustik kumaşlardan basit kılıf elbiseler, tişörtler, geniş bacaklı pantolonlar ve mütevazı kotlar, şimdiye kadar yalnızca belirli bir minimalist, sürdürülebilir giyim tercih eden kitleyle popüler olmuştu. Ancak yakında onları en yüksek teknolojiye sahip markalarda bile görmeye başlayacaksınız.