Dijital dünyanın yararları olduğu kadar zararları da günlük hayatımızı etkiliyor. Özellikle de dijital dünyanın içerisine doğmuş olan Z kuşağı ile anne babalar arasında iletişim sorunu ebeveynlerin en çok sıkıntı çektiği konular arasında. 20 yıldır eğitim sektörünün farklı kademelerinde çalışan ve İhlas Koleji’nde devam eden Salih Uyan, Aysha okurlarına özel olarak ebeveynlere karşılaştıkları sorunlarla ilgili tavsiyelerde bulundu.
Öncelikle sizi tanıyalım, Salih Uyan kimdir?
1976 İstanbul doğumluyum. Üniversiteden İngilizce öğretmenliği ve ardından Sosyoloji bölümlerinden mezun oldum. 20 yıldır eğitim sektöründe farklı kademelerde görev aldım. Bu arada hep yazıyorum. Şu anda da ulusal bir gazetede eğitimle ilgili bir köşem var ve bir yandan da kitap çalışmalarım da devam ediyor. Evliyim, iki çocuğum var. İstanbul’da yaşıyorum.
Sizin de kitap kapağınızda sorduğunuz soruyu Aysha okurları için bir kez daha soralım. Çocuklar interneti ebeveynlerinden daha iyi bilirken onları bu dünyadan nasıl koruyabiliriz?
Çocuklarımızı internetin tehlikelerinden korumak için teknoloji kullanımı konusunda onlardan daha iyi olmamıza gerek yok. Zaten bu çok iddialı olur. Çünkü çocuklar dijital dünyanın içine doğdular. Bizim için anormal olan birçok şey onlar için normal. Ebeveynler olarak öncelikle evde teknoloji kullanımıyla ilgili kuralları net bir şekilde belirlememiz gerekiyor. Çünkü kuralların net olmadığı bir ortamda sürdürülebilir bir plan uygulayamayız. Kuralları koymak için de anne babaların önce çocuklarının dijital kimlikleriyle tanışmaları ve dijital hayatlarını takip etmeleri gerekiyor. Bu noktada teknolojiye ve internete biraz hâkim olmak gerekir elbette. Ama anne babalardan bir hacker performansı beklemiyoruz. Sadece çocuklarını takip edecek kadar bilgi sahibi olmaları yeterli.
Bu konu açılınca hep aklıma gelen bir hadise var. Eşimin dedesi küçükken muziplik olsun diye tavuğun altına ördek yumurtası koymuş. Yavru yumurtadan çıkınca cup diye evin yanındaki dereye atlayıp yüzmeye başlamış. Tavuk diğer yavruları bırakmış, endişeyle gün boyu derede yüzen yavrusunu seyretmeye başlamış. Şu andaki anne babaların durumu da çok farklı değil. Ya yüzmeyi öğreneceğiz ya da endişeyle derenin kenarında beklemeye devam edeceğiz. Ama biraz önce dediğim gibi ebeveynlerden dalgıçlık beklemiyoruz. Suyun üzerinde durmayı öğrensinler, yeter.
Bir eğitimci olarak sizin çocukluğunuz ve Z kuşağı çocukların okula olan yaklaşımları hakkında neler söylersiniz?
Biz Türkiye’de teknolojinin doğumuna şahit olduk. Commodore 64 marka bilgisayarda bir oyunun açılması için bir saat beklerdik. Televizyon kanalları market gibi gece oldu mu kapanırdı. Canımızın sıkılmasına izin verilirdi. Her an bir etkinlik yapmak zorunda bırakılmazdık. Halının üzerine uzanıp hayal kurardık. Saatlerce resim çizerdik. Camdan bakardık. Hayat bugünkü kadar hızlı olmadığı için de okul bizim için büyük bir eğlenceydi. Ama şimdiki çocuklar için eğlence okulda değil, evde. Ekranların büyülü ve ışıltılı dünyasına alışan çocuklar, okula uyum sağlamakta zorlanıyorlar. Öğretmenlerden Youtube fenomenlerinin sunduğu eğlenceyi bekliyorlar. Bulamayınca da “Okul çok sıkıcı” diye karar veriyorlar. Bu yüzden artık okulları ve öğretim programlarını tasarlarken Z kuşağı çocuklarının özelliklerini dikkate almak lazım.
Elbette eğlendirme odaklı bir öğretim sistemi olamaz. Ama en azından dışarıda akan dünyanın dinamizmine biraz da olsa uyum sağlayan bir okul programına ihtiyacımız var. Z kuşağı çocuklarının özelliklerinden habersiz hazırlanan öğretim programlarının veya ders tasarımlarının başarıya ulaşması zor. Kitapta da yazmıştım. İzmir’de polis 10 yaşlarında kaybolan bir çocuk bulmuş. Çocuk hüngür hüngür ağlıyormuş. Polis, “Sakin ol, seni ailene götüreceğiz,” demiş ve “Adresini biliyor musun?” diye sormuş. “Biliyorum,” demiş çocuk ve sonu gmail.com ile biten bir mail adresi söylemiş. Z kuşağı çocuklarının teknolojiyle olan ilişkisini anlatmak için başka söze gerek yok sanırım.
Bir eğitimci ve ebeveyn olarak teknolojinin yaşı kaçtır?
Uzmanların görüş birliğine vardığı bir yaş yok. Ama net olarak söylenen bir şey var. 2 yaşından önce çocuklar hiçbir teknolojik cihazla tanıştırılmamalı. Bu şart. Çünkü akıllı telefonlar ve tabletler çocukların doğal gelişim özelliklerine büyük zarar veriyor. Çocuklar akıllı telefonu çok iyi kullanıyor diye onlara sınırsız kullanım hakkı tanımak çok büyük bir yanlış. 15 yaşında bir çocuğunuz olduğun düşünün. Bu çocuğun ayakları gaz pedalına yetişiyorsa ve direksiyon hakimiyeti de iyiyse, ona araba alınır mı? Alınmaz. Çünkü yaşı tutmuyor. Araba kullanmayı ne kadar iyi bilirse bilsin, önce 18 yaşını doldurup ehliyet alması gerekir. Teknoloji kullanımında da durum çok farklı değil.
Çocuklar daha iki yaşına gelmeden tablet kullanmaya başlıyor. Ama kullanabilmeleri, kullanmaları gerektiği anlamına gelmiyor. Yaşı tutmuyor diye çocuğunuza araba almıyorsanız, kullanabiliyor diye yaşı küçükken kendisine ait bir telefon alamazsınız. Belki kendi arabanızı kullanmanıza izin verebilirsiniz. Ama bunu yaparken de boş bir araziye gidersiniz, sağ ön koltuğa siz oturursunuz ve bir elinizde el freninin üzerinde durur. Çocuğunuzun güvenliğini düşündüğünüz için bütün önlemleri alırsınız yani. Teknolojiyle ilgili durum da çok farklı değil. Herhangi bir alanda yetkinlik sadece pratiklikteki ustalığa değil, zihinsel gelişime de bağlıdır.
Ebeveynler Mavi Balina ve Momo gibi oyun akımlarından çocuklarını nasıl korur?
Mavi Balina ile başlayan, Mariam ve Momo ile devam eden “sözde oyunlar” yüzünden 2015 yılından beri dünyanın birçok ülkesinde bir sürü çocuk intihar etti. Türkiye’de de 120 çocuk ve gencin intiharının arkasında yatan sebebin Mavi Balina oyunu olduğundan şüpheleniliyor. Mavi Balina, sosyal paylaşım platformlarında oyun yöneticileri tarafından kişilere link gönderilerek oynanan bir oyun. Oyunun amacı oyunculara şiddet içerikli görevler vererek intihara sürüklemek. Yani bu oyunda son level, kara toprak. Oyunculara verilen talimatlar gece yarısı saat ikide, yani herkes uyurken gerçekleştiriliyor. İlk birkaç gün kişisel bilgiler ve fotoğraflar isteniyor. Daha sonra derin olmayacak şekilde kol ve bacakların kesilmesi, belirli bir süre yalnız kalma ve kimseyle görüşmeme, yüksek sesle müzik dinleme gibi talimatlar veriliyor. 50. günün sonunda ise kişiye intihar etme talimatı veriliyor. Bu oyunu başlatan kişi 21 yaşındaki Philipp Budeikin ismindeki bir Rus. 3 sene önce tutuklanan Budeikin, çıkarıldığı duruşmada kurbanlarından “biyolojik atıklar” olarak bahsetmiş. Yani adam bu oyunu tasarlarken zaten milyonlarca insanı öldürmeyi amaçlıyormuş.
Çocukları nasıl koruyacağız peki? Cevap gene o sihirli kelimenin içinde; iletişim. Bu tür tehlikeli oyunlar yüzünden canına kıyan çocukların acı hikâyelerinde, anne babalar neler olup bittiğini ancak çocuklarını kaybettikten sonra öğreniyorlar. Yani çocuklar yaşadıkları dramı aileleriyle paylaşmıyorlar. Sigara içen bir çocuk düşünün. Eğer bu çocuk sigara içerken bir tarafını yakarsa, ailesinden bu yarasını saklar. Çünkü yarayı gösterdiği anda açıklama yapmak zorunda kalacaktır. Polisten kaçarken yaralanan bir suçlu da benzer bir psikoloji içindedir. Hastaneye gidemez mesela. Çünkü suçludur. Evde teknoloji kullanımını düzenlemek için ortaya konan sistemde kurallar yerine sadece yasaklar varsa, o sistem çalışmaz. Yani cihazları kapattırmak çözüm değildir. Asıl tehlike çocukların kendilerini ailelerine kapatmalarıdır. Çocukla ebeveyn arasındaki mesafe arttıkça, tehlike de artar. Çünkü internetteki kötü niyetli kişilerin iştahını en çok kabartan şey, aile içi ilişkilerin zafiyet geçirmesidir. Güvenlik duvarı ve aile profilleri elbette işe yarar. Ama çocuklarıyla sohbet etmek için özel vakit ayıran aileler, en güçlü güvenlik duvarını oluşturmuş olurlar.
Ergenlik döneminde ebeveynler ve gençler ciddi çatışmalar yaşayabiliyor. Bu çatışmaların en az zararla atlatılması için ebeveynlere ve gençlere hangi önerilerde bulunursunuz?
Eskiden evlerde tek bir hayat yaşanırdı. Şimdiyse evde kaç kişi varsa, o kadar hayat yaşanıyor. Çünkü herkesin ekran başında kendi hayatını yaşadığı bir ailede paylaşım yapılmıyor. Paylaşım olmayınca da çatışma başlıyor. Çatışmayı yok etmenin tek yolu sağlıklı iletişimdir. Ebeveynler olarak bir noktada hata yapıyoruz. Çocukların canı sıkılasın diye sürekli bir aktivite yapma eğilimindeyiz. Hafta sonları sabahın köründe evden çıkıp bir yerlere gidiyoruz. AVM’de vakit harcıyoruz. Birlikte sinemaya gidiyoruz. Ama oturup konuşmayı unutuyoruz. Çocukların iç dünyalarında neler yaşadığını anlayabilmek için sohbet etmek gerekir. Yan yana olmak yetmez. Anne babalık koltuğu hayatta asla boş bırakılmayacak tek koltuktur. Eğer biz o koltuktan kalkarsak, hemen birileri oturur. Bu bazen kötü arkadaş olur, bazen internet. O yüzden ebeveynler olarak koltuğa iyi sahip çıkmamız lazım.
Dijital bir çağda çocuklarımızı dijitalleşmenin zararlarından korumadaki ince çizgi nedir?
En önemli konu evde kurallar oluşturmak ve bütün aile bireylerinin bu kurallara uymasını sağlamaktır. Mesela dijital cihazlara erişim saatleri belirlenmeli ve bu saatler dışında cihazlar kapatılmalı. Şu anda Avrupa’da birçok aile “Dijital Günbatımı” olarak tarif edilen bir uygulama yapmaya başladı. Çocuklar yatmadan iki saat önce tüm aile bireyleri dijital cihazlarını kapatıyorlar. Çünkü çocuklar için uyku öncesi saatler çok önemli. Bu saatler mutlaka kitap okumak, aile etkinlikleri yapmak veya sohbet etmek için kullanılmalı. Ama anne babalar çocukların eline kitap verip, kendileri akıllı telefonlarıyla uğraşırsa bu sistem çalışmaz. Yani evde dijital olarak gün batacaksa, herkes için batacak. Çünkü çocuklar anne babalarını taklit ederler.
Çocukları özgür yetiştirmek adına hiçbir kural koymamak da çok büyük bir yanlış. Çünkü kuralsız bir hayat kaosa davetiye çıkarır. Kalabalık bir caddeden karşı karşıya geçerken, 6 yaşındaki çocuğunun elinden tutmayan bir anne düşünün. Anne diyor ki, “Ben çocuğuma kendi başına caddeden karşıya geçmesini öğrettim. Bu yüzden elini tutmuyorum” Bu annenin davranışı doğru olabilir mi? Olamaz elbette. Eğer küçük yaştaki çocuğunuzun internet kullanımını denetlemiyorsanız, inanın karşıdan karşıya geçerken çocuğunun elinden tutmayan bir anneden daha tehlikeli bir iş yapıyorsunuz demektir. Ama ödül ve ceza sistemlerini oluştururken uzmanların tavsiyelerine kulak vermek lazım. Sistem yanlış uygulanırsa bir işe yaramaz. Böyle söylüyorum çünkü bu konuda çok sık yaptığımız bir yanlış var. Ödül ve ceza sistemimizin tam merkezine tableti veya bilgisayar oyunlarını yerleştiriyoruz. Çocuk sınavdan iyi not alıyor, ödül olarak tabletle oynama süresini artırıyoruz. Veya tam tersi, çocuk yemeğini yemiyor, akıllı telefonu yasaklıyoruz. Ama bu zihniyetle attığımız her adım, tableti çocukların gözünde daha değerli bir hale getiriyor. Çok ilgisi olmayan çocuklar bile, bizim yüzümüzden bir süre sonra tablet bağımlısı oluyor.
Bu yüzden davranış ve yaptırım ilişkisini iyi kurmamız lazım. Ödül verirken de ceza verirken de konudan ayrılmamak gerekiyor. Yani ödül veya ceza gerektiren davranış hangi alandaysa, o alanda kalmak gerekir. Eğer çocuk hatalarının bir bedeli olduğunu öğrenirse, daha dikkatli olacaktır. Mesela “Eğer yemeğini hemen bitirmezsen tabletle oynayamazsın” dediğiniz bir çocuk için yemek yememek bir seçenek haline gelir. İçinden, “Bu akşam da tabet oynamayayım,” diye düşünerek yemeğini de yemez. Bir arkadaşıyla kavga etti diye çocuğa tableti yasaklayamazsınız. Çünkü iki konunun birbiriyle hiç ilgisi yok. Böyle yaparsanız davranışı değil, çocuğu cezalandırmış olursunuz. Doğalgaz faturasını ödemeyen kişinin gazı kesilir. Trafik kurallarını üst üste ihlal eden kişinin de ehliyetine el konur. Eğer içkili araba kullanan bir adamın doğalgazını keserseniz de çok saçma olur.
Hep dijital dünyanın zararlarından konuşuyoruz. Peki ya faydaları neler?
Faydaları zararından daha çok elbette. Bir kere çocuklar sınırsız bilgiye erişme imkanına sahip. Dünyanın bütün kütüphanelerine ulaşmak mümkün. Ayrıca çocuğun ilgi alanlarına yönelik içerik bulmak da çok kolay. Eğer anne baba çocukları için iyi bir yol haritası oluştururlarsa, büyük fayda sağlanır. Çocukların akademik gelişimlerini destekleyen çok fazla uygulama var. Bunlar titizlikle araştırılıp bulunabilir. Dijital dünyayı aslında diğer teknolojik araçlar gibi düşünebiliriz. Mesela araba. Arabayı varacağımız yere daha hızlı ve konforlu bir şekilde ulaşmak için kullanırsak faydalı olur. Ama sırf heyecan olsun diye E5’te makas atarsak veya alkollü araba kullanırsak ölüme davetiye çıkarmış oluruz. Burada suç arabada değil, şofördedir. Çocuklarına kural koyamadığı için teknolojiye kızan ebeveynler var. Halbuki suç teknolojide değil, bizde. Frene basmasını bilmeyen birisi, “Arabayı ne kadar hızlı üretmişler” diye öfkelenemez.
Ailelere kılavuz niteliğinde olan bu kitabın devamı gelecek mi?
Her şey çok hızlı değişiyor. Çoğu zaman, “Keşke kitaba şunu da ekleseydim?” diyorum kendi kendime. Bu yüzden yeni bir kitap çalışması gelecek gibi duruyor. Ama hemen değil. Ben bu alanla ilgili araştırma yapmaya ve notlar almaya devam ediyorum. Vakti geldiğinde bu notları bir araya getirip yeni bir kitap projesi oluştururum inşallah.
Son olarak bu alanda yeni projeleriniz olacak mı?
“Dijital Dünyada E-beveyn Olmak” kitabı anne babalara yönelik yazıldı. Bir de çocuklara yönelik bir kitap yazmayı düşünüyorum. Bu kitapta da “dijital dünyada çocuk olmak” başlığı altında bazı konuları ele alacağım.