Şeb-i Arus Farsça’da düğün günü demektir ve Mevlana Celaleddin Rumi’nin vefat ettiği 17 Aralık gününü temsil eder. Çünkü yaşamı boyunca “Biz bu dünyaya ölmeye değil doğmaya geldik” kavramını anlatmaya çalışan Mevlana o gün ölmemiş bilakis Allah’a kavuşmuştur.
Ölümü; “Ten kafesine mahkum edilmiş ruhun tekrar aslına dönmesi, aşık ile maşuğun kavuşması ve ikinci doğum” olarak nitelendirmiştir. Pir’in ölüme bakışınızı değiştirecek birkaç satırı ile devam edelim; “Şu dünya yüzündeki hayat, aslında bir ölümden ibarettir. Bizi korkutan ölüm de hakikatte, hayattır! Bunu ters düşünmek, yani ölümü, bir başka aleme doğmak değil de yok olup gitmek gibi sanmak imansızlıktır! Eğer Hak, ten hanesini yıkarsa, sakın inleme, şikâyet etme! Şunu iyi bil ki aslında sen, ten zindanında mahpussun; ölüm gelip de orası yıkılınca kurtulacaksın!”
“Kuşa, kafesi bırakıp uçmak nasıl hoş, tatlı gelirse, bana da ölmek ve bu yurttan göçmek öyle hoş, öyle tatlı geliyor.”
“Ey ruh aleminden bu dünyaya doğup gelenler! Ölüm gelince ürkmeyin, korkmayın! Bu, ölüm değil, bu ikinci bir doğumdur; doğun, doğun!”
Mevlana, Şems-i Tebriz’i ile buluşmasından beri diğer bir tabirle hakikate doğmasından beri yolumuzu aydınlatacak öyle bir fener bıraktı ki bizlere, bu topraklardan göçeli çok olmasına rağmen yüzyıllardır o fenerin ışığı sönmedi. Bu diyarlardan çok uzaklarda yaşayan ve hatta hiç buralara gelmemiş insanların bile önlerini aydınlatmaya onlara bir ışık olmaya devam ediyor.
1244’te yani Rumi 37 yaşındayken, babası ve dedesi gibi kendisi de dergahlarında toplananlara vaaz veren geleneksel bir din alimiydi. Ta ki Şems ile karşılaşıp 3 yıl süren dostluklarına kadar. Ardından Mevlana’nın kanatları aşk ile tutuşmuş ve bilginin zincirlerinden kurtulup mana alemi ile tanışmıştır. Şems ile olan “ister öğrenci-öğretmen ister abi-kardeş, ister mürid-mirşid deyin” aşkı önce kendisini sonrada yerküreye yayılacak bir aşkı alevlendirmiştir.
Amerika’daki kütüphanelerde bu topraklara dair isimleri arattığınızda iki Türk’ün ismi sık olarak geçer. Biri Mevlana diğeri ise Atatürk’tür. Türkiye dışında ağırlıklı olarak Rumi ismi ile bilinen Hz. Mevlana Amerika’da satırları en çok okunan şairdir. İnsanlar Mevlana’nın hakikati sade, yalın, açık, dürüst ve doğrudan ifade etmesindeki eşsiz gücünden ötürü öğretilerini takip ederek mana alemlerini doldurmaya çalışmaktadırlar. Ve gönüllerdeki pasları, yaktığı ve kıyamete kadar sönmeyecek olan ışıkla silmeye çalışan Hz. Mevlana vefatına yakın süre önce bizlere bıraktığı vasiyeti ile önce sizlere sonra Pir’e selamımızı iletelim:
“Ben size; gizlide ve açıkta, her yerde Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, Allah’ın buyruklarına boyun eğip, günahlardan kaçınmayı, oruç tutmak ve namaz kılmakta devamlılığı, daima şehvetten kaçınmayı, insanlardan gelebilecek ceza ve cefaya tahammül etmeyi, cahil ve sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak durmayı, güzel davranışlı ve salih kişilerle birlikte olmayı vasiyet ederim. İnsanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd yalnız, tek olan Allah’a mahsustur. Tevhid ehline selam olsun.”
Öğrettiklerini öğrenmeye çalışan milyonlardan sana selam olsun Mevlana Celaleddin Rumi, Şeb-i Arus’un kutlu olsun…
Hikmet Anıl Öztekin