Zayıflamak İsteyenlerin Yaşam Koçu Şeyda Coşkun Aysha’ya Konuştu

Günde 6 saat yürüyen birinin yorgun ve halsiz olacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, oturduğu yerde sürekli hareket halinde, acayip enerjik bir kadın. Hayatta ne yaptığını soracak olursanız, çalışmak çalışmak çalışmak diyecektir. Şeyda Coşkun müşterilerinin evine gidip yemek de yapıyor biliyorsunuz, bizim için de alternatif bir tarif verdi. Ben denedim size de tavsiye ederim.

ALLAH İNSANA KİLO GİBİ DERT VERSİN
S: En baştan başlamak istiyorum. Şeyda Hanım siz ne iş yapıyorsunuz tam olarak? Yaşam koçu ne demek?
ŞC: Aslında yaşam koçluğu çok yeni bir kavram. Bu tanımlamayı bana zaten basın ve çevremdeki isimler yaptı. Ben çalıştığım insanlara hep şunu diyorum; ‘Siz beni nasıl tanımlıyorsanız, ben oyum.‘ Yaşam içeceğim diyenler bile var, hoşuma gidiyor. Bu tam arkadaşlık değil, dostluk değil… Farklı boyutta bir diyalog kuruyorum müşterilerimle. Bazen kimseye anlatmadıkları şeyleri anlatıyorlar bana. Yaşam koçluğunun içinde böyle bir şey de var aslında. Hayatında belli şeylerin üstesinden gelemediğin zaman bir destek almak istiyorsun. Bu da sana doğru yön verecek, inandığın, güvendiğin, yaptıklarında emin olduğun biri olmalı. Bir de karşımdakilerin bana güven duygusuyla gelmeleri bende büyük bir sorumluluk hissi uyandırıyor. O zaman da çalıştığım kişiler çocuğum gibi oluyor. Müşterilerimi bu şekilde içselleştiriyorum. İnsanlar sıkıntı yaşadıklarında, bu sıkıntıları bedenlerinde ortaya çıkıyor. Ve ben de bu evrede devreye giriyorum. Burada çözüm sunabiliyorsam başarılıyım.

M: Peki müdahaleci bir kişiliğiniz mi var?
ŞC: Aynen. Ama bana sorulmayan bir soruya cevap vermem. Eğer bana gelip fikir soruluyorsa, bedenimle, yüreğimle o işin içine girerim. Bana bir şey sorulmuyorsa da müdahil olmam.
M: Sizi mesleğinizde duygularınız mı yönlendiriyor yani?
ŞC: Aslında öyle. Bu benim enerjimle ilgili. Bu işi yapan bir sürü kişi çıktı ortaya ama müşterilerimin de dediği gibi, bendeki enerjiyi bilmiyorlar. Bu farklı bir boyut. Müşterimle konuşurum, ve gözlerinde o teması kurduğumda, bitmiştir artık, bana teslim olmuştur. Çünkü benim yapacaklarımı biliyor ve bana güveniyor. Teslimiyet de o kadar hızlı bir şey değil aslında. Gördükçe bana teslim oluyorlar.

M: Çocuğum gibi dediniz ama sanki tüm müşterileriniz arkadaşınızmış gibi anlatıyorsunuz.
ŞC: Gülben’le (Ergen) çalışırken onu düşündüm. Öyle çocuksu yönleri ortaya çıkıyordu ki bir yerde onun annesi gibi hissediyordum. Çünkü bazen o kadar savunmasız ki, kilo alma korkusu yaşıyor, ve o zamanlarda çocuğun anneye sığındığı gibi bana sığınıyor.

şeyda coşkun

M: Peki bu dostluk, yakın ilişki, müşteriniz hedeflediğiniz kiloya düştüğünde ayrılamama sorunu da yaşatıyor mu size?
ŞC: En son bir müşterimizle işimiz bittiği zaman gözlerimiz doldu ve ağladık. Sen onu bırakıyorsun zannediyor. Hep öyle değil midir? Çok çikolata yiyen birinin hayatından, onu çıkardığınızda, yerine başka bir şey koymanız gerekir. Çünkü doğada her boşluk bir süre sonra dolar. Yaşadığımız büyük acıların bile yerini zamanla başka bir şey alır. Beslenme de spor da böyle bir şey.

M: Yani aslında kilo almak, birden bire tüm düzeni değiştirip aşırı yemek; bunlar bir şeylerin göstergesi mi?
ŞC: Bu işin görüntü boyutu. İnsanın beyni acıkıyor. Aslında tabak değil beyin ve ruh tokluğunu yaşamalı insan. Önce ruh doyacak ki beden bunu hissetsin. Sürekli bir sonraki yiyeceğini düşünürsen zaten tok hissetmen mümkün değil.

M: Aslında bu anlattıklarınız sizi yaşam koçu yapıyor sanırım.
ŞC: Evet belki de bunu keşfettiğim için. Kendimi de deniyorum zaten. Zaman zaman çok yiyorum mesela, dur biraz diyorum kendime. Sen oruç da tuttun, acıkmadın da. Peki şimdi neden acıkıyorsun? Nasıl bu kadar açgözlü olabiliyorsun? Bunu kendime diyorum, bizim en büyük savaşımız nefsimizle. Önce bu savaşı kazanmak gerekiyor. Boğazını tutamayan hiçbir şeyini tutamaz.

M: Müşterinizle çalışmaya nasıl karar veriyorsunuz?
ŞC: Önce bir ön görüşme yapıyoruz. Ben ilk buluşmada açıkça, ‘Senin hayatından çok şey alacağım, bu seni ne kadar üzer, ne kadar mutsuz eder?’ dediğimde, ‘Benim en büyük mutsuzluğum kilolarım’ diyorsa müşterim, hazırdır. O teslimiyeti hissettiğim anda başlıyoruz zaten.

M: Müşteri kitleniz nasıl?
ŞC: Genelde kadın müşterilerim var. 35-50 yaş arasındalar.

M: Peki kadınların niçin böyle bir derdi var? Bu zayıflama zorunluluğu nereden çıktı?
ŞC: Her zaman söylediğim bir şey var, Allah bizi böyle yaratmıyor. Allah’ın bizi yarattığı beden hangisi? Sağlığımızın yerinde olduğu beden. Özümüze dönmemiz gerekiyor. Çok kilolu olmak asla ve asla hiçbir kitapta yazmaz. Ayetlerde bile var. Yüzüm sarkar mı diye düşünüyorlar, sen öyle yaratılmadın ki, özüne dön. Kemiklerini hisset. Tesettürlü kadınların % 80’inin elmacık kemiklerini görüyorum ben. Çünkü devamlı bir aktivite var, namaz var. zihnen bir temizlik var. Arınmak var. Kilo vermek Allah’ın yarattığı bedene dönmektir. Kilolu kadın oram buram gözükecek diye rahat oturamıyor, anneyse karnı katlanıyor diye çocuğu ile rahat oynayamıyor. Bunlar çok önemli şeyler. Bir de kadın kendini zayıf daha çok beğeniyor. Ve bir kadın kendini sevmezse etrafındakilerin de sevmediğini düşüyor. İnsan önce kendini sevmeli.

M: Çok hızlı kilo verdiriyorsunuz. Bu yönde eleştiriler de alıyorsunuz. Hızlı kilo vermek sarkmaya yol açmıyor mu?
ŞC: Vücuttaki her fazla kilo zararlıdır. Kilo o kadar zararlı ki sarkmayı düşünmek yersiz. Zaten deri de içindekine göre şekil alır.

M: Kavga ettiğiniz oluyor mu müşterilerinizle?
ŞC: Evet, bazen. Algı problemi yaşıyoruz tabi. Hatta bazen başta IQ testi mi yaptırsam başlarken diyorum. Ama çok fazla da olmuyor. Ben müşterimin yerine geçip çoğu zaman onun bakışına sahip olurum. O kişinin gözünden de bakıyorum, bugün bunu yedi, yarın onu ister diyebiliyorum.

M: Birlikte çalıştığınız insanın kilosuna da mı bürünüyorsunuz yani?
ŞC: Evet aynen öyle.

M: Kilo verdirme rekorunuz var mı?
ŞC: 1 ayda 18 kilo verdi oldukça genç bir müşterim. Konya’da Hz. Mevlana türbesini ziyaret ettiğinde kilo vermeye karar vermiş ve oradan beni aradı. Hemen çalışmaya başladık. Ama dediğim gibi her şey Allah’tan. Allah ona nefs bana güç verdi. Ve hep birlikte başardık.

M: Çok mu çalışıyorsunuz?
Benim tek sloganım var: Çalışmak, çalışmak, çalışmak. Geçen gün bir kadın yanıma gelip, ‘Sizinle gurur duyuyorum. Tek başına bir kadın olarak, tüm erkekleri arkada bırakıp bir şeyler yarattınız’ dedi. İnanılmaz gurur duydum. Ben çalışmaktan kendimi görmemişim. Şu hayatta egoların olmayacak. Kimseyi kınamam. Kendime en büyük eleştirileri de ben yaparım. Kin ve nefret duymadım. Kin ve nefret insandaki başarının kelepçesidir. Allah’a havale etmek gerekiyor.

M: Çalıştığınız kişilerde en çok kimde zorlandınız ve en kolayı kimdi?
ŞC: Aslında en çok Gülben’de zorlandım. Kendisinin oturttuğu sistemi kurmak zor oldu. Derya Baykal’la çok kolay çalıştık. Gülşen’le de kolaydı. Petek de (Dinçöz) iyiydi. Petek ve Gülşen’de inanç konusunda çok yakınlaştık. Bazılarında spor konusunda bütünleşiyoruz. İnsanların kendilerine söyleyemediklerini ben söylüyorum. İnsanın hayatında da böyle birisinin olması gerekiyor. Söylememek iyilik değil ki.

M: Peki mesela hazırladığınız programın dışına çıkan müşterilerinizle yollarınızı ayırdığınız oluyor mu?
ŞC: Aynen. Direk; Sana da yazık, bana da yazık. Diyorum. Direk keserim, başarılı olmayacağım hiçbir yolda devam etmem. Çünkü çok kişi var benimle çalışmak isteyen. Onlara da haksızlık değil mi?

M: Siz nasıl besleniyorsunuz?
ŞC: Ben her şeyi yerim hemen hemen. Karbonhidrat, kızartma yemem. Bence hamur insan beynini uyuşturuyor. Uyutuyor çünkü, açlık hissi veriyor. Çok meyve yerim. Hindistan cevizi şekeriyle yapıyorum tatlılarımı da. Çok kullandığım bir şey de hurma. İnanılmaz yararları var. Sabahları aç karna yenildiğinde bağırsakları hem temizler hem de çalıştırır. Mesela ben umreye gittiğimde iki tür hurma aldım. Bir acve bir de beyaz diyet hurması. Hurmayı kesip muffinin içine, yulafın içine, kahvenin yanına koyuyorum.

M: Umreye ne zaman gittiniz? Nasıldı?
ŞC: Birkaç yıl önce Sevgililer gününde Umre’deydim. Bana çok farklı bir kapı açtı. Özellikle Medine’de çok etkilendim. Aslında çok duygusal birisiyim, çok fazla empati yaparım. Belki de Hz. Muhammed’in Medine’de yaşadıklarını hissettim. Mescid-i Nebevi’den çok etkilendim. Çok kalabalıktı. Ama o kadar kolay ilerledim ki oradakiler bile hayret etti. Namaz kılmayı çok iyi bilmem, orada kıldığım namazı unutamıyorum. Secdedeki kopuşu ve duyguyu ifade etmem mümkün değil. Namazın ne kadar önemli olduğunu anladım orada. Akşamları otele gidip kitaplardan namaz kılmayı öğreniyordum. Ezan okunduğunda insanların her şeylerini bırakıp bir anda namaza gitmeleri çok ilginçti. Ve orada o anda namaz kılamamak insana kendini çok kötü hissettiriyor. Orada anladım ki, insan hayatına namazı kolaylıkla oturtabilir aslında.

M: Herkes kilo verebilir mi? Başaramamak diye bir şey yok mu?
ŞC: Kilo veremiyorsa birisi aslında istemiyor demektir. Zaten şunu da derim bir insan yemek yeyince mutlu oluyorsa neden zorlansın ki, sağlıklıysa tabi. Herkes zayıf olmak zorunda da değil. Zayıf olmak değili sağlıklı olmak önemli olan. Sen aynanın karşısına geçtiğinde nasıl mutluysan, öyle kal. Ama vermek istiyorsan da kilolarınla yüzleşeceksin. Gerçekten de kilo vermek zor değil. Hep derim, Allah insana kilo gibi dert versin. Çözümü çok kolay, çözümü sende çünkü.

M: Müşterilerinizin çoğu ünlü, bu dünyaya nasıl girdiniz? Kardeşinizin tanışıklıkları etken oldu mu?
ŞC: Hayır, kardeşimle alakası yok. Bu bir süreçti. Çalıştığım kişilerin ünlü olması bana bazen negatif etki bırakıyor. Çünkü yaptığım işi basitleştiriyor. Farklı bir boyuttasın burada. Çalıştığım insanların isimlerini bile unutuyorum bazen. Ben kimsenin ne kadar kilo verdiğini de deklare etmedim. Gülben o kadar mutluydu ki mesela, haykırmak istiyordu. Buraya gelip beni havalara kaldırdı mutluluktan. O bambaşka bir duygu. Şükretmek de çok önemli. Benim programımda biraz bunu da öğretiyorum aslında. Çünkü o kadar kısıtlanıyor ki menü, meyveye şükrediyor, ya bu domates ne kadar güzelmiş diyorlar. Oruç tutmak gibi aslında. Ben gayrimüslim bir müşterime bile oruç tutturdum.

M: Sizin oruçla aranız nasıldır?
ŞC: Benim perşembe oruçlarım vardır mesela. Beş vakit namaz kılamıyorum. Ama bağ olarak kendime orucu yakın buluyorum. Oruçluyken arındığımı hissediyorum. Ağzımdan çıkan kelimeler bile sihirli ve mübarek gibi geliyor. Kendime bakışım bile güzelleşiyor. Oruçluyum, akşam 6-7 gibi yürüyorum ve yürüdükçe doyuyorum. En güzel yürüyüş zamanı iftara bir saat kala yapılandır.

M: Spor olarak sadece yürüyüş mü var programlarınızda?
ŞC: Kilo verirken sadece yürütüyorum. Sonrasında da pilates yaptırıyorum.

M: Müşterilerinizle hedeflediğiniz kilolara düştükten sonra da görüşmeye devam ediyor musunuz?
ŞC: Tabi, ben hep kendimi bir dişçiye benzetirim. Arada insanın dolgusu düşebilir mesela ve herkes hayatı boyunca dişçiye gider.

M: Peki insan ömür boyu diyetteymiş gibi mi yaşamalı size göre?
ŞC: Hiç öyle değil. Ömür boyu diyet diye bir şey yok. Sonra bir sisteme oturtursun. Bir sabah peynirli bir salata yersem, ertesi sabah yulaflı kahvaltı ederim. Dengeli gittikten sonra problem yok aslında. Gün içinde yediklerinizde denge gözetirsiniz. Protein, karbonhidrat, meyve dengesini tutturmalısınız. Bunların hepsi matematik. 2,5 litre su içiyorum mutlaka.

M: Çok su içmek zararlı mı bir noktadan sonra?
ŞC: 3 litrenin üstüne çıkmamak gerekiyor bence. Ama kişiye göre de değişiyor. Kimisinin vücudu su tutar mesela, ona göre belirleriz. Herkesin vücudunun farklı bir sistemi var. Kimisi sadece çorba içince zayıflıyor, kimisine çorba hiç yaramıyor.

M: Günde kaç öğün yenmeli?
ŞC: Ben üç öğün veriyorum. Şeker problemi yoksa ara öğün vermiyorum. Acıktırıyor çünkü. 4 saatte bir yemek yeterli.

M: Diyetisyen değilsiniz değil mi?
ŞC: Hayır, asla değilim. Benim beslenmem sporcu beslenmesidir. Biraz dünyayı takip ediyorum. Alternatif gıdalar arıyorum. Benim diyetlerimde kesinlikle gluten ve laktoz yok.

M: Sürekli yürüyüştesiniz, müşterilerinizin evlerine gidiyorsunuz, onların hayatının içindesiniz gibi gözüküyor dışardan. Mobilize yaşam koçu gibi… Size ulaşmak kolay mı?
ŞC: Ofisim var aslında. Orada da bulunuyorum ama benim çok yürüyüşüm var. Sabah üç, akşam üç saat yürüyorum. Arada da görüşmelerim var. O yüzden belki biraz mobil gözüküyor olabilirim.

M: Çok merak ediliyor. Günlük rutininiz nedir? Kaçta kalkarsınız mesela?
ŞC: Güneşin üstüne doğması diye bir şey var. Her insan bunu yaşamalı. Evim müsait bir yerde, ben asla yatakodamın perdelerini kapamam, gün ışığıyla birlikte uyanırım. Gece 12 buçuktan önce de uyumam.

M: Spor yapmak için en uygun saat nedir?
ŞC: Bir insanın spor yapmak için en uygun olduğu saat uygun hissettiği saattir. Senin için en uygun saat yapabileceğin saattir. Sabahları zinde kalkarsın, güzel olur ama akşam da iş çıkışı yapabilirsiniz tabi ki.

M: Çikolatayı hayatından çıkaramayanlar için bir soru sormak istiyorum size. Çikolata yerine ne yesinler?
ŞC: Keçi boynuzu yesinler. Astıma da çok iyi gelir. Her şeyden önce insanın kendisini terbiye etmesi gerekiyor. Gece yemesin mesela, uykuya yedirmesin. Tarçınlı meyveler yiyebilirler. Bir de hurma yesinler mutlaka.

M: Gerçekten de restoranlara gidip müşterilerinizin yediklerine müdahale ediyor musunuz?
ŞC: Evet, nerelere gittiğime inanamazsınız. Zaten gizli şeyler hep de önüme düşer. Müşterim gidiyor bir restorana, şef garson arıyor beni. Benim böyle ajanlarım var. Yemek kaçamaklarından hemen haberim olur ve müdahale de ederim.

M: Eşinize de karışıyor musunuz?
ŞC: O da benim gibi besleniyor zaten. Ben çok dua etmiştim. İstemeyi bilmek gerekiyor. Çocukken günlüğüme de yazmıştım. ‘Allah’ım yine kızacaksın bana, yine zor gününde geldin dua ettin diyeceksin’ yazmışım. Ben bunu hayatımın 30 yaş döneminde yaşadım. O günden beri de Allah’ı sadece zor zamanlarda hatırlamak bana samimiyetsizlik gibi gelir.

M: Tüm konuştuklarımızın sonunda ister istemez şöyle düşünüyor insan; e biz Türkiye mutfağını tamamen karşımıza mı alacağız?
ŞC: Türkiye mutfağı öyle bir mutfak ki; zeytinyağlı fasülyenin yanına kısır ve mercimek köfte, zeytinyağlı dolma… Tamamen karbonhidrat. Utanmadan bir de salatayı da patatesli yapıyorlar. Bari onu bırakın. Ama mutlaka yürüsün kadınlar. Başınızda örtü olması önemli değil. Hiçbir koşul kadının yürümesine engel olamaz.

ŞEYDA COŞKUN’DAN ÇİKOLATA TUTKUNLARI İÇİN ALTERNATİF TARİF:
HURMA BONBON

  1. Hurmayı çekirdeklerinden ayırın.
  2. Rondoda çekin.
  3. İçine istediğiniz miktarda kakao ekleyin.
  4. Malzemeleri karıştırın.
  5. Küçük toplar haline getirin.

Afiyet olsun!

RÖPORTAJ: MERVE A. TOKYAY
FOTOĞRAF: TUĞÇE ÖZTÜRK

 

Av. Seher Tuba Çevik

Yerli ve yabancı birçok firmaya hukuk danışmanlığı yapan yazarımız Av. Seher Tuba Çevik, Aysha’da hukuk alanında yazılar yazmaktadır.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın