İnsan olarak hepimiz Yüce Allah’ın yeryüzünde mükerrem olarak yarattığı varlıklarız. Allah Teâla gerek vücudumuzu, gerek ruhumuzu her türlü güzelliklerle donatmış ve ayrıca kainattaki bütün güzellikleri de bizlere emanet etmiştir. Bütün bu güzelim nimetlere insanoğlu lâyık görülmüştür. Tabiatıyla Allah Teala’nın bu kadar değer verdiği insana bizim de değer vermemiz, onu sevindirmemiz gerekmektedir. Takdir edileceği gibi bir insanı sevindirmenin en kolay ve en külfetsiz yolu, ona karşı sevgi ve saygı göstermektir. Sevgi ve saygının tezahürlerinden biri de şüphesiz muhatabına karşı tatlı dilli ve güler yüzlü olmaktır.
Maneviyat
Prof. Dr. Mustafa Karataş
Kızgınlık ve öfke makbul bir haslet değildir. Marifet öfkesini yenebilmektir. Nitekim Allah Rasûlü (a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Gerçek pehlivan güreşte gâlip gelen değil, kızgınlık anında öfkesini yenendir.” (Buhârî, Edeb 76)
İnsanlar kılığıyla karşılanır, konuşmasıyla uğurlanırlar. Tatlı dilli ve güler yüzlü olanlar, etrafa neşe ve huzur dağıtırlar. Başkalarına neşe ve huzur verenlerin kendileri de mutlu ve huzurlu olur, bu neşeden pay alırlar. Esasen gönlü geniş, güler yüzlü, hoş sohbetli olmak dinimizin de emridir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, ne yeri yarabilirsin, ne de boyun dağlara erişebilir” buyrularak gurur ve kibir yasaklanmış, büyüklenmek yerine insanın alçak gönüllü ve mütevazı olması tavsiye edilmiştir.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır derler. Bu söz gerçekten çok yerindedir. Şüphesiz bu söz tatlı dilli olmanın önemini anlatmaktadır. Tatlı dil ve güler yüz gerçekten etkili bir davranış biçimidir. Bu bağlamda Güneş ile rüzgârın hikâyesi çok ibretlidir: Güneş ile rüzgâr kendi aralarında; Sen güçlüsün, hayır ben güçlüyüm şeklinde tartışmaya başlamışlar. Rüzgâr aşağıda yürüyen bir adamı göstererek; “Şu adamın ceketini kim çıkartabilirse o güçlüdür,” demiş ve esmeye başlamış. Rüzgâr estikçe adam ceketine daha da sarılmaya başlamış. Rüzgâr şiddetini artırdıkça adam, çıkarmak yerine ceketine daha da sarılmış ve bir türlü onu bırakmamış. Güneş rüzgâra; “Çıkaramadın, sen kenara çekil! Bak, ben onun ceketini nasıl çıkartacağım!” diyerek, tatlı tatlı ısıtmaya başlamış. Güneşin çıktığını gören ve yavaş yavaş ısındığını hisseden adam, önce ceketinin düğmelerini çözmüş, daha sonra da ceketini çıkarıp omzuna atmış. Görüldüğü gibi kabalık ve sertliğin yapamadığını, nezaket ve zarafet becermiştir.
İşte bu nedenle olmalıdır ki, Allah Teâla sevgili peygamberimize yumuşak sözlü ve tatlı dilli olmasını öğütlemektedir. Kur’an-ı Kerim’de sevgili peygamberimize hitaben söyle buyrulmaktadır: “Sen Rabbin yoluna insanları hikmet ve güzel öğütle davet et.” (Nahl, 125) Bir başka âyet-i kerîme’de ise; “Şayet sen insanlara sert ve haşin davransaydın etrafında kimse kalmaz dağılırdı” denilmektedir. Allah’ın sevgili peygamberi bile sert davrandığında etrafında kimseyi bulamayacak olursa, bizlerin kaba ve sertlikle dost ve arkadaş bulmamız asla mümkün değildir. Üstelik kabalık ve sertlik makbul bir davranış da değildir. Aksine kınanmıştır. Diğer taraftan tatlı dilli güler yüzlü olmak, dinimizce sadaka vermek kadar sevap sayılmıştır. Nitekim sevgili peygamberimiz bu konuda şöyle söylemektedir: “İnsanların, her gün güneş yeniden doğduğunda vücutlarındaki eklem sayısınca sadaka vermeleri gerekmektedir. Dargın olan iki kişinin arasını düzeltmek sadakadır. Bir insanın eşyasını aracına yüklemesine yardım etmek de sadakadır. Güzel ve hoş bir söz de sadakadır. Namaza giden bir kimsenin attığı her adım bir sadakadır. Yol üzerinde insanlara eziyet veren bir engeli kaldırmak sadakadır.” (Buhârî, Cihâd ve’s-Siyer 2767)
İnsanın vücudunda yüzlerce eklem yeri bulunmaktadır. Bunların her biri için, her gün sadaka vermek çoğumuz için mümkün değildir. Ancak yüce Rabbimiz merhamet ve şefkati sebebiyle söz konusu davranışları da sadaka saymaktadır. Güzel ve hoş söz de sadaka yerine geçmektedir. Hatta sevgili peygamberimiz; “Yarım hurma da olsa sadaka vererek cehennem ateşinden korunun. Şayet onu da bulamazsanız biliniz ki, güzel söz de bir sadakadır” buyurmaktadır. (Buhari, Edeb 34)
Başkalarına belki maddi anlamda sadaka vermemiz mümkün olmayabilir. Ancak güler yüz göstermek, güzel söz söylemek için bir engel bulunmamaktadır. Dostlarımıza, arkadaşlarımıza, birlikte olduğumuz veya herhangi bir nedenle karşılaştığımız insanlara pekala güler yüz gösterebiliriz. Bu sayede hem dostluk ve arkadaşlığımız pekişecek, hem de sevap kazanmış olacağız. Kaldı ki ruh sağlımız açısından da bu davranışların pek çok yararı bulunmaktadır.
Şüphesiz bize bu konuda yine en güzel örnek sevgili peygamberimizdir. O kolay kolay kızmaz, kimseyi incitecek ağır sözler söylemezdi. Bu konuda kendisine on yıla yakın bir zaman hizmet eden Enes b. Mâlik (r.a.) şöyle anlatmaktadır: “Allah Resûlüne hizmetim süresince o bana asla kızmadı; yapmadığım bir iş için ‘neden bunu yapmadın’ bile demedi. (Ebû Dâvûd, “Kitâbü’l-Edeb” 1) Sevgili peygamberimiz konuşurken sürekli tebessüm eder, mübarek yüzünden tebessüm hiç eksik olmazdı. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 191)