Tükenmişlik Sendromuna Karşı Koymak Mümkün mü?

Bilindiği gibi Y kuşağı 1980-2000 arası doğan kuşaktır. En yaşlısı 37, en genci 16-17 yaşındadır. Bu kuşak özgürlüklerine düşkündür. Kuşaklar arasındaki farklılığın en belirgin olduğu kuşaktır. Mesai saatleri arasında çalışmayı sevmezler. Çünkü özgürlüklerine düşkündürler. İş onların bir parçası haline gelir ve bir an önce yönetici olmak isterler. Bunlar diğer kuşaklar gibi hayatını devam ettirmek için değil rahat para harcamak için çalışırlar. Acımasız bir kuşaktır ve kendisi gibi düşünmeyenleri acımasızca eleştirirler. Genel özelliklerine bakarak iş hayatlarında yoğun bir şekilde çalışırlar ve kendi bildikleri doğrularla sert bir şekilde yollarına devam ederler.

Bu özelliklerin iş hayatında olduğunu düşünürsek istekleri olana kadar ısrarlı davranırlar. Odaklandıkları düşüncelerde farklı düşünce ve tavırları vardır. Bu tavırların sonucunda başarısız olurlarsa hırslanırlar ve direnişe geçerler, enerjileri ve güçleri azalmaya başlar ve bunun farkına varmazlar. Bu şekilde sürekli devam ederlerse tükenmişlik sendromuna yakalanabilirler.

Tükenmişlik sendromu bir nevi duygusal çöküş, motivasyon azalması, iş sorumluluklarını yerine getirememek, yaşamını devam ettirdiğini kavrayamamak gibi bir sendromdur. Günlük ihtiyaçlarda bile eksik kalabilir. Aşırı bir duygusal yorgunluk, enerji kaybı, duyarsızlaşma, kendisini yetersiz görme gibi olumsuz düşüncelere girer. Bunun yanında başkalarına karşı duyarsızlaşmaları da söz konusudur; çevreden uzaklaşır ve kendi içlerine kapanırlar.

Çok çalışmak, dinlenmemek, zihninin dolu olması, kişinin bir türlü duygusal, zihinsel olarak dinlenmemesi bir süre sonra işleri çıkmaza sürükleyebilir. Yoğun iş temposu, elektromanyetik kirlilik, duygusal ihtiyaçların karşılanmaması gibi olumsuz etkenler giderek kişilik kaybına sürükler. Ülkemizde Meryem Uzerli ile başlayıp pek çok tanıdık simada duymaya alıştığımız bir rahatsızlıktır tükenmişlik sendromu…

Vücudumuzda her duygunun biyokimyasal bir karşılığı vardır. Üzülünce şekerimiz yükselir, sinirlenince tansiyonumuz çıkar, korkunca uçuk çıkabilir… Bunun tersi de mümkün. Mutlu olduğumuz zaman hastalanmayız, motivasyonumuz artar. Dolayısıyla yüksek tutabileceğimiz en önemli konu stres ve sıkıntıdan uzak durmaktır.

STRESTEN UZAK DURULABİLİR Mİ?

Stresten uzak bir ortam ve işyeri hazırladığımızda performans ve yaratıcılık artacaktır. Çalışma esnasında “happy hours” gibi etkinlikler, hafta sonu etkinlikleri; piknikler veya kültürel etkinlikler motivasyon arttırıp tükenmişlik sendromuna engel olacaktır.

Yüksek plazalarda yoğun elektromanyetik kirlilik altında çalışan bu kişiler fiziksel stres dışında hücresel stres yaşarlar. Sürekli elektromanyetik kirliliğin farkına varmadan hava kirliği ve telefon ve bilgisayar gibi cihazlardan aldıkları radyasyonla birlikte hücre içi stres yaşarlar. Toplamda bu da vücudun genelinde strese sebep olur. Tükenmişliğe sebep olan şeyler arasındadır. Dolayısı ile elektromanyetik kirlilikle mücadele de şirketlerde üzerinde durulması gereken bir konudur. Hücresel stres, vücudun genelinde stresin yanında bağışıklık sistemini çökerterek sonucu kansere varan rahatsızlıklara zemin hazırlayabilir. İş yerinde bitki yetiştirilmesi denenebilir. Özellikle çok büyük kaktüsler radyasyonu alabilir. Kaktüslerin dikenleri havadaki elektriklenmeyi kendisine çeker, dolayısıyla saksısı ne kadar büyükse o kadar çok radyasyon emme kapasitesi vardır. Bunun sebebi bitkinin emdiği radyasyonu topraklamasıdır; zaten bitkinin kendisi de toprak üzerindedir. Beyaz ya da pembe kuvars taşlar da radyasyonu toplar. Bunlardan da ofisimizin çeşitli noktalarına yerleştirebiliriz. Personele radyasyonu engelleyen telefon kılıflarından dağıtılabilir.

Radyasyona maruz kalmış vücuttaki hücre ve dokuların kendisini tamir edebilmesi açısından beslenme de önemlidir. Bunun için et, süt, yumurta gibi protein ağırlıklı bir beslenme şekli ve özellikle her gün mutlaka bir kase yoğurt tüketimi yararlıdır. Yoğurt, radyasyonla vücuttan atılan maddeleri yerine koymak için kullanılır. Dolayısıyla okullardaki süt projesinin bir benzeri iş yerlerinde “her gün bir kase yoğurt” olarak ele alınabilir.

Özetle önerilerim şunlardır: Spor, masaj, meditasyon, yoga, beslenme, gevşeme teknikleri, olumlu düşünmek, bitki çayları tüketmek, motivasyon artırıcı sosyal faaliyetler, odalarımızı pastel tonlarda dekore etmek, elektromanyetik kirliliği azaltmak, günde kilogram başına 40 cc su içmek…

Dr. Sinan Akkurt
facebook.com/drsinanakkurt
sinanakkurt.com.tr

 

Dr. Sinan Akkurt

Yazarımız Dr. Sinan Akkurt, biorezonans tedavisini Türkiye’ye tanıtan isimdir. Dergimiz'de uzmanlık alanı yanında, sağlıklı yaşam konusunda farkındalık yaratan makaleler ele alır.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

frg yazılım