Zor Bir Yaşam Değil mi?

Bir kadının dönüşüm hikayesinin anlatıldığı müthiş bir diziden bahsetmek istiyorum; The Crown. Mevcut İngiltere Kraliçesinin tahta çıkış hikayesinin anlatıldığı dizi, öncelikle çok iyi işlenmiş bir dönem dizisi olduğu için öne çıkıyor. Ama daha pek çok şey var.  

 

Elizabeth’in Kraliçe’ye dönüşürken yaşadıkları, bir kadın olarak konumlandığı hayatını baştan yazması anlamı taşıyor. O artık kocasının Lizabeth’i değil, çocuklarının annesi değil, babasının akıllı kızı değil sembolik bagajı oldukça yüklü bir “tanrıça”dır. Ama dizinin gerçek başarılarından biri o tanrıçaları, kuralları, yapay gülümsemeleri, el sallamaları, kostümleri insanileştirmesinde de yatıyor.

Gelelim dizinin kadınlarına, acaba The Crown’u bir kadın dizisi olarak tanımlayabilir miyiz? Kraliçe, kardeşi, annesi, büyükannesi hatta amcasının ve yaverinin eşi… Yazdıkça daha fazla kadın karakter beliriyor. Churchill’in eşi ve genç asistanı var mesela. Az ya da çok görülsün kadın karakterler çok güçlü işlenmiş ve hepsi yaşıyor. Evet The Crown kesinlikle bir kadın dizisi. Biraz o kadınları anlatmak istiyorum.

Elizabeth her şeyden çok sade, sıradan bir kadın olmayı arzulayan biri. Basit bir Hristiyan. Fakat şimdi İngiltere Kilisesinin başı, ondan gayrı ‘Tanrı’ kalıyor geriye. Acayip yalnız ama müthiş bir sorumluluk duygusu; öyle ki çocukları ve eşine dahi uzaklaşıyor. Kardeşi tarafından Tahtın içinde kaybolduğu suçlaması doğru ama oranın düzeni bu! Ve Elizabeth bu düzen için doğmuş bir karakter. Kıskanıyor, kendini beğenmiyor, hırçınlaşıyor, çocukları için endişeleniyor ama son tahlilde verdiği en ufak karar bile kendisi için değil monarşinin devam etmesi için. Ki kendisinin yaptığı işi zaman zaman sorguladığını da görüyoruz. Ama o her şeye rağmen devamlılığı seçiyor. Üstelik kendine ters düşse de çağa ayak uyduruyor. Gelgitler ve kendini sorgulamalarla geçen bir hikaye… Zor bir yaşam değil mi?

Ve bu düzenin asi kızı Prenses Margaret… Yasak bir aşkla gündeme gelen, gülmekten ve eğlenmekten geri durmayan, kraliyete hapsolmuş fakat kraliyet ailesine mensup olmanın bütün getirilerine bağımlı bir kadın. Sadece modern ve yenilikçi bir kadın olmak uğruna gerçekten sevip sevmediğini anlamadığımız bir adamla üstelik ona hiç güvenmediği halde evleniyor. Ve ilginç olan o alternatif yaşamı son derece “soylu” bir düğünle taçlandırıyor, evlendiği adamın bu düğüne asla evet demeyecek biri olduğunu bilmesine rağmen. Güzelliğini ve kadınsılığını asla kaybetmiyor; kesinlikle kraliçenin sorunlu kız kardeşi olmak için yaratılmış. Zor bir yaşam değil mi?

Anneleri, Kraliyet’e iki kız çocuk doğurmuş bir kadın. Kafasını çalıştırmak gibi gayreti yok, tek kelimeyle yorgun biri. Biraz da güçsüz. Kimi kadınlar güçsüzlüklerinin arkasına saklanır bilirsiniz. Çok zor bir yaşam değil mi?

Ana Kraliçe, Elizabeth’in büyükannesi, kral olmuş iki oğlu var. Sürekli sigara içiyor. Çok şey yaşamış bilge kadınlardan. Bilgeliğini “humour”una yansıtmış son derece sempatik bir karakter. Gerçekçi ve ölümünü bekliyor. Zor bir yaşam değil mi?

 

Gücü ve güçsüzlüğüyle yaşayan ve savaşan kadınların dizisi The Crown.

Ama bütün yaşamlar zordur. Değil midir?

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

seo